Egemen güçler ve dünya düzeni

A -
A +

Düzen, içinde insanların doğru çıkma ihtimali yüksek beklentiler geliştirebildikleri sosyal ortama verilen bir isimdir. Sosyal düzenin olduğu yerde insanlar hangi durumda ne yapacaklarını ve ne yaparlarsa diğer insanların hangi tepkileriyle karşılaşacaklarını bilirler.

 

Sosyal düzenin temel aktörü bireylerdir. Bireylerin belli şekillerde davranmaları kuralları ortaya çıkarır ve bu kurallar zaman içinde yerleşir, kökleşir ve nesilden nesile aktarılır. Bu yüzden bir düzen içinde yaşayan insanlar çok uzun bir tarihe sahip ve sayılamayacak kadar çok sayıda tekrarlanan insanın davranışlarının sonucu olan bir kurallar demetine göre hareket eder.

 

Sosyal düzen kavramı bir uluslararası düzene emsal teşkil edebilir diye düşünenler ve bunun için çaba sarf edenler oldu. Siyaset ve hukuk filozofları bu süreçte başı çekti. İnanıldı ki dünya düzeni de sosyal düzen gibi kurallara dayanabilir ve düzenin işlemesi kurallara uymak suretiyle sağlanabilir. Bu çerçevede BM gibi ulus üstü ve ulus ötesi çeşitli kuruluşlar da ortaya çıktı. Ancak, günün sonunda, bu beklenti, ne yazık ki, bir hayal olmanın ötesine geçemedi.

 

Bunun çeşitli sebepleri var(dı). Her şeyden önce, sosyal düzenin aktörü insanlar, uluslararası düzenin temel aktörü devletler. İkincisi, devletler kural izlemekten çok millî çıkar algılarının peşinde. Üçüncüsü, uluslararası kuralları ihlâl eden devletlere ya ceza verilemedi ya da verilen cezalar her durumda ve her zaman değil bazen işe yaradı. Bu yüzden, kurallar kendine güvenen ve silah gücüne dayanan devletler tarafından hayli açık şekilde ihlâl edilebildi...

 

Bütün bunlara dayanarak bugün dünyada esas itibarıyla bir uluslararası düzenden çok “güçlünün borusunun ötmesi” söz konusu. Bir başka deyişle, uluslararası ilişkiler teorileri açısından kurallara dayalı idealist bir dünya düzeninden ziyade güce dayalı realist düzen ağır basmakta.

 

Ancak bu çerçeveden bakıldığında İsrail ile İran arasındaki son ilişkiler ve yansımaları anlaşılabilir. İsrail, İran’ın Suriye elçiliğine bir hava saldırısı düzenledi ve ikisi İranlı general olmak üzere bazı İran vatandaşlarını öldürdü. İsrail resmen saldırıyı ne üstlendi ne de reddetti; fakat, herkes saldırının kim tarafından ve ne amaçla yapıldığını biliyor. Buna karşılık İran günlerce, âdeta tamtam çalarak haberdar ettikten sonra, İsrail’e sembolik sayılabilecek bir saldırı düzenledi. Böylece bir anlamda İsrail saldırısına karşılık vermiş oldu. Bunun üzerine ABD ve AB başta olmak üzere dünyanın egemen güçleri İran’ı kınadı. İsrail BMGK’yı acil toplantıya çağırdı ve İran’ın kınanmasını istedi.

 

ABD ve AB tarafından İran saldırısının İsrail saldırısına bir cevap olduğu görmezden gelindi. Filistin İsrail çatışmasının tarihinin tamamen unutularak her şeyin 7 Ekim’de başladığının varsayılmasına benzer bir hava oluştu. Rusya’nın BMGK toplantısında söz alan temsilcisinin de işaret ettiği üzere BMGK bir çifte standart sergileyerek Şam saldırısından dolayı İsrail’i kınamadı. Oysa saldırı hukuken İran topraklarına yapılmıştı. Daha öncesinde BMGK tarafından alınan “Gazze’de derhâl ateşkes” kararına uymayan İsrail BMGK’yı toplantıya çağırdı. İngiltere Dışişleri Bakanı D. Camerun da bir televizyon kanalında kendisine yöneltilen İsrail’in Şam saldırısına benzer bir saldırı İngiltere’nin bir elçiliğine yapılsaydı ne yaparlardı sorusuna “çok şiddetli cevap verirdik” diye mukabele etti; ama ülkesi bu sefer de İsrail’in yanında yer aldı…

 

Uluslararası düzen diye bir şey yok. Dünya arenasında güçlü olmak ve gücünü gerektiğinde çekinmeden kullanmak gerekiyor. Bu olayın bu gerçeği bir defa daha teyit ettiği rahatlıkla söylenebilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.