Bıkkınlık seremonisi

Sesli Dinle
A -
A +
Ayşenur Arslan, Halktv'de faydalı bir tartışmanın fitilini ateşledi.
 
30 Ağustos günü Prof. Dr. Ahmet Kuyaş'ı konuk eden Arslan günün anlam ve önemini anlattırdıktan sonra sözü dönüp dolaştırıp iktidara getirmek istedi.
 
Resmî günleri insanların önemsemediğinden yakındı; "Bambaşka bir yere götürülüyoruz" diyerek pas attı.
 
Fakat karşısındaki kündeye gelmedi; destek çıkmak yerine, öyle bir yorum yaptı ki Halktv programcısı ve izleyicileri afallayıp kaldı.
Ne dedi Kuyaş?
 
Aynen aktarıyorum: "Belki insanlar artık bu işlerden sıkıldı. İsterseniz 'Sizi de sıkıyor mu?' diye sorun. 'Evet' diyeceğim. Amerikalıların bir '4 Temmuz'u vardır, Fransızların '14 Temmuz'u. Bizim '23 Nisan'ımız, '19 Mayıs'ımız, '30 Ağustos'umuz, '29 Ekim'imiz var... Bunlar 1920'lerde gerekiyordu. Türkiye ulus devlet olarak çok gençti. Bunlara ihtiyaç vardı. Bayramlarla insanlara belirli bir tarihi anlatıyorsunuz. Herkes okula gitmiyor. Cumhuriyet ilan edildiğinde okuma yazma oranı yüzde 8. Böyle ulus olunmaz. O işe yaradı bayramlar. Dünyanın her yerinde bu işe yaramıştır bayramlar. Ama bugün üç ayda bir bayram kutlanıyor..."
 
Adam haksız mı? Değil.
 
Resmî yollu hamaset vaktinde iş görüyordu belki ama ayar kaçtı.
 
Bu yüzden yoğun propagandaya maruz kalan kimi meczuplar, hâlâ kendi milletine diş biliyor, onlara denize dökecek düşman gözüyle bakıyor.
 
Çarşaflı, başörtülü kadınlara saldıranları, otobüsten indirmeye kalkanları, sokakta taciz edenleri izliyorsunuz.
 
Elbette bir devletin bağımsızlık günlerinin olması, bunları vesile kılıp geçmişini gelecek kuşaklara aktarması kadar tabii bir şey olamaz.
Ancak iş, düşmanlık seremonilerine dönüyorsa ne yapacaksınız? O zaman çoğunluk kayıtsız kalır, siz de kendinizi kandırırsınız.
....
Cevat Şakir Kabaağaçlı, gazetede yazdığı bir yazıdan dolayı İstiklal Mahkemesi'ne çıkarılma hikâyesini anlattığı Mavi Sürgün isimli kitabında şöyle yazar: "Kahraman, şanlı gibi sözler olur olmaz yerlerde öylesine kullanılmıştı ki, elden ele geçen banknotlar gibi kirlenmiş, yırtılmış, üzerlerinde değerlerini gösteren yazılar silinmiş bir hâle gelmişlerdi. İler tutar yerleri kalmayan bu sözleri dört kat boğatadan (delikli makara) geçirerek dezenfekte etmek gerekti. Artık kahramanlığın kahramanlığı, şanın da şanı kalmamıştı. Bir İtalyan sözü (vardır): Ozanlar benzetmelerinde 'Güneş gibi parladı', 'Güneş gibi aşikâr' yollu şeyler diye diye, güneşi o kadar çok kullandılar ki, güneşi tükettiler... İşte kahraman sözü ve şanlı sözü, güneşin akıbetine uğradığı için ben o iki sözü ve o sözler gibi olanları hiç kullanmam."
 
İnsanoğlu belli kavramları kullanırken samimi olmayınca güneşi bile tüketiyor. Bugün aynı tehlikenin iktidar için de geçerli olduğunu hatırlatayım. Hamaset ve siyaset uğruna çok şeyin içi boşaltıldı.

Ne zaman anlayacaksınız?

> Beylikdüzü'nde alkollü bir saldırgan markette tanımadığı kişiyi bıçaklayıp öldürdü.
> Gemlik'te alkollü sürücü polisi yaraladı.
> Üsküdar'da kadınlara laf atan alkollü şahsa meydan dayağı çekildi.
> Bursa'da alkollü grupla esnaf arasında kavga çıktı. Esnaftan üç kişi kurşunların hedefi oldu.
> Kuşadası'da alkollü drift çeken sürücüye 26 bin 389 lira para cezası kesildi.
 
Hemen her gün bu ve benzeri haberler geliyor yurdun değişik yerlerinden. Bunlar sadece son iki günde yansıyanlar...
 
Hadiselerin ortak noktası faillerin alkollü olması.
 
Şimdi bunlara seyirci mi kalınsın?
 
İstanbul Valiliği uyardı diye 'hayat tarzımıza müdahale ediliyor' diye bik bik öttüler! Yine "Aaaa bunların niyeti başka" diye farklı anlam yüklediler.
Ciddiyeti görmek için illa sizin de canınızın yanması mı gerekiyor birader!

Gazeteciye yeşil pasaport

Ötücü Uçucu Kuş Sevenler Derneği bile kuşların ve üyelerinin menfaati için mücadele verirken seksen yıllık gazetecilik meslek örgütleri hapsoldukları yankı odalarından başını kaldırıp üyelerinin sorunlarıyla uğraşamıyor.
Altı refikimiz (Hande Fırat, Oral Çalışlar, Sinan Burhan, Zafer Şahin, Melik Yiğitel ve Mehmet Acet) 'iş başa düştü' deyip; Meclis Başkanı'nı ve ilgili bakanları ziyaret etmişler. Mevzu, gazetecilere yeşil pasaport verilmesi...
Oral Çalışlar "Basın kartı sahiplerinin sayısı 16 bin 800. Bu insanların yaklaşık yarısı devlet kurumları üzerinden yeşil pasaporta sahip. Geriye 7-8 bin kişi kalıyor. 5 yıldan az kıdemi olanları çıkartırsak, yeşil pasaporta aday 3-4 bin kişiden söz etmiş oluyoruz. Bunları, en yetkili kişilere anlatma fırsatını bulduk" diye yazdı. Umarız çözüm olur. Zira vize sıkıntısına en çok muhatap olan kesim biz gazetecileriz. On binlerce avukat yeşil pasaport alırken, üç dört bin gazeteciye çok görülmemesi gerekir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.