Sözcü o haberi niye yaptı?

A -
A +

Tekrar aday gösterileceği dillendirilen bir belediye başkanının üstü çizildi. Sebebini soruşturdum.

 

"Ohooo" dediler, "Onun başını oğlu yaktı. Her şeyi oğlu biliyordu. Oğlunun onayı olmayan hiçbir iş geçmiyordu. Çok şikâyet gitti. Böyle oldu!"

 

Geçen aylarda İyi Parti'li Ümit Dikbayır'ın açıklamaları gündeme oturmuştu. Dikbayır, Akşener'in elektrik mühendisi oğlu Fatih Akşener'in seçim kampanyasının arkasındaki gizli el olduğunu ve kendi ekibine 7-8 poşetle 200'er bin TL para dağıttığını söylemişti.

 

Siyasette, küçük büyük kamu kurumlarında evlat, eş, hısıma rezerve makamlar biliyoruz. Kayırmacılık, arkabacılık, hemşehricilik bu ülkenin baş belası.

 

"Baba saltanatı iddiaları"nı ise geçen hafta duyduk. Sözcü gazetesinin yazdığına göre Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan'ın öğretmen emeklisi babasına Merkez Bankası'nda "paravan bir makam" tahsis edilmiş. Başkan yardımcısının odasına yerleşen Erol Erkan, etrafına talimatlar yağdırıyor, işten adam atıyormuş. Hatta iddia o ki, çalışanın birisini tokatlamış. Başörtülü bir personel, dayanamayıp CİMER'e şikâyet dilekçesi yazmış. Her şeyin güvenlik kamerası kayıtlarıyla sabit olduğunu söylemiş. Olay da böylece patlak vermiş!

 

Sözcü yazınca altında bir çapanoğlu aradım "acaba" dedim. Nitekim gazete habere "Türbanlı bacımı işten attılar" şeklinde alaycı bir başlık kullanmıştı.

 

Peki bir maksada matuf olmayan hiçbir habere imza atmayan, altı ay önce Hafize Gaye Erkan'ın ismi ilk dillendirildiğinde "Torpile isyan etti, 22 yıl önce Türkiye'yi terk etti" diye güzellemeler yapan yeminli başörtülü düşmanı Sözcü, bu haberi niye yaptı? Habercilik refleksinin ötesinde bir şeyler var mıydı? Bilemiyoruz... Ancak Erkan ailesinden tatmin edici bir cevap gelmedi. Baba Erkan "tokat" söylentileri için "iftira" demekle yetindi. Ama gölge başkan gibi davrandığı iddialarıyla ilgili bir şey söylemedi. "Ziyaret dışında Merkez Bankası'na gitmedim. Kızımın çalışmasına karışamam" diyemedi. Patronlar Dünyası internet portaline "Bir başarı süreci yaşıyoruz. ABD’deki görüşmelerdeki başarılı hava da bunun göstergesiydi. Ancak birileri düğmeye bastı ne yazık ki. Yalan haberleri, sistematik olarak devreye aldılar" açıklamasını yaptı. Baba değil, bürokratik ağzıyla... Gaye Erkan ise Amerika'dan yaptığı açıklamada haberlerin "güven bozucu, kasıtlı ve gerçeklerle bağdaşmayan" nitelikte olduğunu bildirdi.

 

Sözcü yazarı Uğur Dündar "Gaye Erkan'ın emzirdiği bir bebeği var. Bakıcı tutmak yerine anne ve babası bebeğe bakıyor. Onlar da emzirme saatlerinde işler aksamasın diye kendisiyle birlikte bankaya gidip geç saatlere  kadar orada kalıyorlar" diyerek Merkez Bankası Başkanı ve ailesini savundu. Haberi yapan Sözcü muhabiri Erdoğan Süzer ise "Olayı eksik yazdığını. Anlatılanlardan daha fazlası olduğunu. Daha evvel de kulağına baba Erkan ile ilgili şikâyetler gittiğini ancak belge olmadığı için yazamadığını, iddialara yalan diyen olmadığını, baba Erkan'ın resmî toplantılara katıldığını, kendisine lüks makam aracı tahsis edildiğini, garsonlar tutulduğunu" söyledi. Topa DW Türkçe de girdi. Bir banka yetkilisinin konuşturulduğu haberde benzer iddialar vardı.

 

Hafize Gaye Erkan'dan önceki başkanların hiçbiri hakkında bu tür şeyler işitmedik. En "sansasyonel" diye sunulan Durmuş Yılmaz'ın ailesinin ayakkabılarını kapı dışına çıkarmasıydı. Ki, görevi teslim ederken o ayakkabıyı hepsinin kafasına geçirdi. Hakkında özür yazıları yazıldı.

 

Erkan'ın selefi Şahap Kavcıoğlu'nun MB'nin başına getirildikten sonra yakınlarına "Görevim bitene kadar akrabalarımla görüşmeyi kesiyorum" diye mesaj attığını duymuştum.

 

MB Başkanlığı, ateşten gömlek. Amenna. Ama Sözcü o haberi niye yaptı?

 

 

Roketi erkenden nasıl fırlatacaktık?

 

 

İlk astronotumuzu gönderdik. Uzaya Türk mührünü vurduk. Pilot Alper Gezeravcı, on yılların hayalini gerçekleştirerek büyük gurur yaşattı.

 

Bugünleri görenlerin, şahit olduklarını torunlarına anlatacağından şüphem yok. Bizim de meslekî bir anımız oldu. Şöyle ki...

 

Astronotları taşıyan roketin 17 Ocak'ı 18 Ocak'a bağlayan gece 01.11'de uzaya fırlatılacağı duyuruldu. Tarihe not düşmek adına, manşetimizi erkenden hazırladık. Baskı saatimiz fırlatmadan önce olduğu için fırlatılmış gibi yazdık. Refiklerimizin de aynısını yaptığını tahmin ediyorum. Yazılı gazeteciliğin cilvesi bu ya! Saat 21.00 gibi törenin iptal olduğunu, roketin bir gün sonra ateşleneceğini öğrendik. Gececi arkadaşlarımız apar topar manşetimizi yıkıverdi. Bereket ki o gün maç dolayısıyla geç baskı vardı. Taşra okurlarımıza mahcup olmaktan kurtulduk... Ve ertesi gün geldi çattı. Bizde endişe vardı. Ya yine fırlatma olmazsa? Bu sefer haberimizde ihtiyatlı ifadeler kullandık. Neyse ki denildiği saatte uzay yolculuğu başladı. Biz de bir "oh" çektik. Hem rahatladık hem çok sevindik! Yolun açık olsun Türkiye'm! Kimileri burun kıvırsa, kulp taksa da tarih, Alper Gezeravcı'nın da, müthiş irade örneği sergileyerek ülkemize ilkleri yaşatan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da hakkını teslim edecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.