Yandaşlık, yanaşmalık, trollük

Sesli Dinle
A -
A +
Enteresan günlerden geçiyoruz...
 
İdeolojinin, partililiğin, kimliğin, aidiyet duygusunun erozyona uğradığı, kemik kitlelerin öteye beriye savrulduğu "siyasetin cilvesi" diye geçiştiremeyeceğimiz çarpıcı bir tablo ortada.
Eski başbakan, beş altı yıl öncesine kadar dişe diş mücadele ettiği muhalefet liderinin en sadık savaşçısı konumunda.
On yıl önce liderlerinin başörtülü avukat eşinin duruşmaya alınmadığı partinin taraftarları, yasakçıların adayını "mücahit" ilan etti.
 
Sandıktan kim çıkar bilemiyoruz. Ama seçimi hangi aday kazanırsa kazansın kaybeden kimi gazeteciler oldu.
Düne kadar iktidara yakın medyayı yandaşlıkla itham edenler, yandaşlık numunesi hâline geldi.
 
Hem muhalefeti yağlıyor hem de "devran dönüyor" naraları atarak karşı mahalleye tehditler savuruyorlar.
 
İrfan Değirmenci, birisine "Türkiye Cumhuriyeti 13. Cumhurbaşkanı, halkın umudu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu demeye alıştır kendini" diye laf yetiştirdi.
 
Metin Uca "Tuncelili yoksul ailenin güzel yürekli çocuğu Bay Kemal, sen benim ve tüm Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanısın. Sonsuz mutlulukla, gururla" diye selam durdu.
 
Fatih Portakal, Millet İttifakı için "umarım dikiş tutar" dedi, Kılıçdaroğlu'na diğer sol partiler ve HDP ile görüşmesi tavsiyesinde bulundu.
 
Yekta Kopan "Soma’da yerlerde tekmelenen madencinin hakkı için kazan Kılıçdaroğlu" diyerek herkesten CHP lideri için dileğini yazmasını istedi.
 
Yılmaz Özdil "CHP’li bir gazeteci olarak söylüyorum…" diye söze girdi. "Biz gazetecilerin görevi, biat ettiğimiz partiler adına tetikçilik yapmak mıdır, yoksa, her iki tarafın görüşlerine de yer vererek, meselenin doğru anlaşılmasını sağlamak mı?" sözleriyle akıl sattı. Sonraki da "İktidar değişiyor. Yüzde yüz kazanacağız" diye yazdı.
Fatih Altaylı, Meral Akşener masayı tekmeleyince "Muhalif çevrelerde eyvah mahvoldu bu iş bitti denildi. Ben o kanaatte değilim. Şu an bir gün öncesinden çok çok daha kötü bir durumda değiliz" açıklamasıyla konum attı!
Yılların Fikret Bila'sı "Hilesiz bir seçimi Kılıçdaroğlu çok rahat kazanır. Tarafsız, dürüst bir cumhurbaşkanı olur. Türkiye’yi demokrasiye geçirir. Yakınlarına ihale dağıtmaz. Hırsızlardan, yolsuzlardan, rüşvetçilerden hesap sorar. Kaçırılan paraları geri getirir. Yetimin hakkını korur" diye destek mesajları paylaştı.
 
Murat Yetkin "İktidarın her yaptığını gözü kapalı alkışlayan meslektaşların ibret verici çark etmeleri yakındır" yazarak; Şirin Payzın da "Son 2 ayınız" diyerek parmak salladı.
 
Halk TV Yayın Yönetmeni Bengü Şap muhalefetin milletvekiline "harika" dedi.
 
Karar gazetesi Akşener masadan kalkınca "Olmadı Meral Hanım" diye manşet attı.
 
Kayıtlara geçsin diye yazıyorum... Yandaşlık, yanaşmalık, trollükten mevzu açılınca tek tek hatırlatacağım!

Obama, Lincoln, Gandi

Sözcü'de Soner Yalçın, Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Türkiye'nin Obama'sı" olabileceğini öne sürdü. Memduh Bayraktaroğlu daha ileri gidip "Kılıçdaroğlu her girdiği seçimi kaybetti diyenlere kapak olsun. Abraham Lincoln 11 seçim kaybettikten sonra ABD Başkanı oldu ve en başarılı başkan olarak tarihe geçti" yakıştırmasını yaptı. Kemal Bey'i bir dönem de Gandi'ye benzetmişler, başarı hikâyeleri yazmaya çalışmışlardı. Tutmadı. Nasıl tutsun? Adam kendine oy vermeyi beceremedi!..

Jön Türklerin beygirleri

Yıl 1908. Sultan Abdülhamid darbe ile devrilir. Meşrutiyet ilan edilir. Yabancı elçiler ülkeyi terk etmiştir. İngiliz sefiri Gerard Lowther bir hafta sonra asayiş sağlanınca İstanbul'da döner. İngiliz elçi için Sultan Hamid düşmanı Jön Türkler nümayiş düzenler. Devrin önemli gazetecilerinden Ahmet İhsan Tokgöz'ün "Sirkeci istasyonunu baştan başa doldurmuştuk. Büyükelçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk. Nihayet coşkun gençler büyükelçinin arabasını çeken atları söktüler, arabayı kendi kollarıyla çektiler" diye anlattığı rezalet yaşanır. İttihatçılar, at olur adamın arabasını Galata'dan Tarlabaşı'na kadar çekerler. Lowther, bu sevgi karşısında neye uğradığını şaşırır. Hatta Almanlar kıskanıp kendi elçileri için benzer gösteri düzenlenmesini bile talep eder. Devir değişse de mankurtluk değişmiyor. Kimi muhaliflerin paylaşımlarına bakıyorum. "Yeter ki Erdoğan gitsin" diyerek at arabası çekecek İttihatçı potansiyeli görüyorum.

Ayasofya karın ağrıları

Zafer Arapkirli 2019 yerel seçimlerinden sonraki 29 Ekim kutlamasını "İstanbul (bir nevi) düşman işgalinden kurtuluşunu kutluyor" diye nefret kusmuştu.
 
Dün de Cumhuriyet'te Nilgün Cerrahoğlu "Kurtuluş Savaşı'ndaki gibi..." benzetmesiyle hezeyanda bulundu.
"Millet İttifakı zafer sağlarsa alkış kopacak ve herkes hizaya girecek ama o ana değin kimse kendini bağlamak istemiyor. O zamana dek yalnızız" diye yazdı Cerrahoğlu.
Ona göre Ayasofya'nın camiye çevrilmesi bir yol ayrımıymış. Bu adım, Batı'dan "radikal kopuş"muş. İkinci dönüm noktası da önümüzdeki seçimmiş. Türkiye, Batı radarından çıkacakmış. Batılı yazarlar öyle analiz yapıyormuş.
Niyet belli: Batı adına halkı (yeniden) hizaya sokmak. Ayasofya'ya kilit vurmak. Daha ne desinler! Seçim sizin!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.