ABD’de yaklaşan seçimler ve beklenen “kıyamet”

A -
A +

Dr. Cafer Talha Şeker

 

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi/KASAM

 

 

 

 

 

ABD’de Donald Trump’ın çevresinde yer alan Evanjelikaller, Ocak 2025’te Beyaz Saray’a çıkabilir ve İsrail’de muhafazakâr iktidar devam ederse Orta Doğu’da yeni krizlerin görülmesi muhtemeldir. Bu, elbette seçimleri Demokratların kazanması hâlinde daha barışçı bir bölge hayali kurmayı gerektirmiyor.

 

 

 

ABD’de hem İsrail hem de Gazze lehine pek çok miting yapıldı. Bunlar içinde en dikkat çekici olanlar “Hristiyan Siyonistlerin” kampanyaları oldu. Çünkü bu Evanjelikal Protestanlara göre kıyamet hızla yaklaşıyor.

 

 

 

Evanjelikal kanat Cumhuriyetçi Parti’yi tutmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

ABD’deki başkanlık seçimlerine 8,5 ay kaldı. Şu sıralar devam eden Cumhuriyetçi Parti’nin adayını belirleme kampanyaları en geç haziran ayında sona erecek. Bundan sonraki dört ay boyunca Cumhuriyetçi lider (muhtemelen Donald Trump) mevcut Başkan Joseph Biden’a meydan okuyup “ABD’yi yeniden büyük yapma” nutukları atarak sandığa yürüyecek. Bu esnada dış politika kadar iç siyasette de en çok konuşulacak mevzulardan biri İsrail’e destek meselesi olacak. Çünkü Hıristiyan Siyonistler, 7 Ekim 2023 sonrası başlattıkları kampanyaları iç siyasette oldukça etkili kullandılar.

 

Hamas’ın İsrail’e saldırması ve akabinde Doğu Akdeniz sahillerinde yaşanan kanlı hadiseler, büyük bir katliam silsilesini başlattı. Aradan geçen dört buçuk ayda İsrail’in hamisi ABD’de hem Tel Aviv hem Gazze lehine pek çok miting yapıldı. Bunlar içinde en dikkat çekici olanlar “Hristiyan Siyonistlerin” kampanyaları oldu. Çünkü bu Evanjelikal Protestanlara göre kıyamet hızla yaklaşıyor: Hazret-i İsa’nın yer yüzüne inişi ve son büyük savaş Doğu Akdeniz’de yaşanacak!

 

ABD’de yaklaşan seçimler ve beklenen “kıyamet”

 

AMERİKAN MUHAFAZAKÂRLARIN BEKLENTİSİ

 

 

 

Amerikalı Hristiyan Siyonistlere dair kısa süre önce yayınlanan “Amerikan Muhafazakârlar ve Derin Devlet”(*) kitabımdan bazı paragrafları aşağıda aynen takdim ediyorum. Bu tarihî bilgileri aktardıktan sonra ayrıca bugüne dair birkaç tespit daha sunacağım.

 

“Kudüs’ün alınması kehanet ötesi bir olaydır… General Allenby şehre girdiğinde Muhammedîliğin sonunu getirdi. Artık insanlar Mekkeli Peygambere hürmet etmeyecek; En Yüce Peygamberi tanıyacak! İngiliz bayrağı Kudüs’teki Davut kulesine asıldığında Muhammed değil İsa; Hilal değil Haç, Muhammedîlik değil Hıristiyanlık kazanmış oldu.”

 

A. E. Thompson

 

“Geçmişte pek çok (Hıristiyanlık kehaneti olarak) alametler görülmüştü; sadece Yahudilik hakkındaki kehanet kalmıştı. Şimdi bu da gerçekleşiyor; diğerlerinin ne kadar önemli olduğunu da buradan anlıyoruz.”

 

P. W. Philpott

 

Yukarıdaki sözler, I. Dünya Savaşı’nın Doğu Akdeniz cephesi sona ererken söylenmişti. İngiliz General Viscount Allenby, Aralık 1917’de Kudüs’e girdiğinde bölgenin yüzlerce senedir devam eden tarihi sona erdi. İngiliz bayrağının Kudüs’e asılması Hıristiyan âleminde öyle bir heyecan uyandırdı ki bir müddet mezhep farklılıkları bile unutuldu.

 

Kasım 1918’de haçlı donanmaları İstanbul açıklarına demir attığında Atina’daki İngiliz Temsilcisi Lord Granville, Londra’ya bir teklif sundu: İstanbul’daki Ayasofya mabedinin camiden kiliseye dönüştürülmesi için bir şeyler yapılabilir miydi? Eğer bu yapılırsa Yunan siyasetinde İngilizler Venizelos’u daha iyi kullanabilirdi. Ancak o günkü jeopolitik ortamda İngiliz hükûmeti diplomatın Ayasofya teklifini desteklemedi.

 

İngiltere’de “Filistin fatihi” olarak görülen General Allenby, Şubat 1919’da bu defa İstanbul’a girdi. Bu, Osmanlıyı yıkıma götürecek tarihî bir işgali de başlattı. Hem Kudüs’ün hem de İstanbul’un yüzlerce sene sonra haçlı kumandanların eline düşmesi Hıristiyan âlemindeki haçlı hissiyatı dalgalandırdı.

 

Kudüs’te dalgalanan İngiliz bayrağı Hıristiyan dininin bayrağı gibi görülüyordu. Çünkü Hıristiyanlığın mukaddes beldesi uzun süre sonra “Hilal”in gölgesinden çıkıp “Haç”ın gölgesine girmişti. Haçlı dünyanın bu heyecanını yukarıdaki sözlerle kutlayan A. E. Thompson ve P. W. Philpott gibi Hıristiyan din adamları, ahir zaman alametlerini bekleyen Evanjelikal vaizlerden bazılarıydı. Ahir zaman alametlerinden biri, bu inanışa göre, Yahudilerin Filistin’e toplanması ve burada Hıristiyanlığa geçirilmeleriydi.

 

Evanjelikallerin “Hıristiyan siyonizmi” denen bu inancı yüz yıl sonra ABD dış politikasına yansıtılacaktı. 2017’de, ABD hükûmetinin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyıp Tel Aviv’deki ABD Elçiliğini büyük merasimlerle Kudüs’e taşıması, Amerikan muhafazakârların bel kemiği olan Evanjelikaller için büyük anlamlar ifade edecekti.

 

Evanjelikal cemaatlerin genel inancına göre kıyamet yaklaşıyordu; olaylar daha fazla devam edince Hazret-i İsa yeryüzünü ikinci defa teşrif edecekti. Ancak oturup ruz-i mahşer öncesi Deccal’e karşı yaşanacak büyük ve son savaşı beklemek yerine insanları imana davet ederek ABD’yi bu yeni dünya düzenine hazırlamak gerekiyordu. İşte bu inanış, sadece 20. yüzyılda kalmadı; bu kitabın ana konusu olan 21. yüzyıl ABD toplumunda hâlâ belli ölçüde geçerli olacak şekilde serpilip bugünlere geldi.

 

 

 

KIYAMET SENARYOSU

 

 

 

Yukarıdaki paragrafları adı geçen kitap çalışmamızdan naklettikten sonra şimdi olayların bugün devam eden seyrine bakalım. 7 Ekim sonrası İsrail’e destek mitinglerini organize eden Evanjelikallerin pek çok üstadından biri Teksaslı Papaz John Hagee’dir. Kendisi İsrail İçin Birleşen Hıristiyanlar (Christians United for Israel) grubuna da liderlik ediyor. Hagee’ye göre muhtemel bir “İsrail-Filistin barışı Deccal’in isteği” olacaktır. Yani Başkan Biden bu bölgede barışa hizmet ederse Deccal’e uşaklık etmiş olacaktır.

 

7 Ekim’den kısa süre sonra cemaatine açıklamalar yapan John Hagee’in dile getirdiği Evanjelikal Siyonizm yorumuna göre;

 

“Dünyanın en kanlı savaşı Mecid Tepesi civarında yapılacak. (Burası bugün İsrail’in kuzeyindedir ve Armageddon dedikleri yerdir.) Buraya Çin, Rusya, İran gibi ülkelerden ordular gönderilecek. Hatta bu ordulara İngiltere, Almanya, Fransa ve Türkiye gibi ülkelerden bile askerler katılacak. Ama Tanrı bu orduların altıda beşini öldürüp hepsini cezalandıracak. Bundan sonra yeni bin yıl başlayacak. Bu milenyum, muhteşem bir barış-selamet çağı olacak. Başkanlık seçimlerinin olmayacağı, sahte haberlerin etrafa yayılmayacağı, benzer saçmalıkların görülmeyeceği bin yıl. Bu, İsa’nın hükümdarlığında ilahi hukukunun geçerli olacağı bir çağ olacak!”

 

Bu sözlerin sahibi Teksaslı Evanjelikal lider, ABD’deki cinsiyet tartışmalarına da sert açıklamalar yaparak katılıyor. Ağustos 2005’te Louisiana Eyaleti’ni vurup yüzlerce insanı öldüren Katrina Kasırgası’nı eş cinselleri destekleyen bir toplumun cezalandırılması olarak yorumlamıştı. Bu tarz Amerikalı Protestan papazlar, Katoliklerin ve eş cinselliğin ABD’ye lanet getirdiğine inanıyor. Aynı şekilde İsrail’e yapılan her saldırıyı da Hazret-i İsa’nın kehanetine yapılan bir saldırı olarak görüyorlar. Bunun sebebi, yukarıda temas edilen İncil temelli bilgiyle alakalıdır. Yani Yahudilerin Filistin’de toplanmasını önlemek, Siyonizm’i emreden Hıristiyanlığın temeline itiraz demektir!

 

Amerikan muhafazakârların içinde etkili bir çoğunluk olan Evanjelikal–Hıristiyan Siyonistlerin genel inancına göre; İsa’nın ikinci gelişi yaklaşırken Hıristiyanlık iyice çökmüş ve dağılmış olacak, yeryüzüne maddi ve manevi kötülükler hâkim olacak. Bugünkü ekonomik krizler ve eş cinselliğin yayılması, okullardan duaların kaldırılması, kürtajın yayılması, din ve devlet işlerinin birbirinden tamamen ayrılması… bütün bunlar kötülüğü temsil etmektedir. İşte yeryüzüne yayılan bu kötülükler nihayet İsrail’deki büyük toplanmayı gerektiren yeni çağın kapısını da açmaktadır.

 

İlginç olan Teksaslı Papaz John Hagee gibi Evanjelikal cemaat önderleri, sanki kıyamet savaşını değil de senelerdir devam eden Doğu Akdeniz’deki doğalgaz paylaşım mücadelesinde rekabet eden devletleri ve şirketleri anlatmaktadırlar. Olaylara dünyevi açıdan bakan Amerikan düşünce kuruluşları, Doğu Akdeniz’de yaşananları jeopolitik açıdan ele alırken Amerikan kiliselerinde olaylar teolojik açıdan konuşulmaktadır. Bütün bu tartışmalar sokağın psikolojisini etkilediği için başkanlık seçim kampanyalarında da kullanılmaktadır.

 

 

 

ABD SİYASETİNDE EVANJELİKALLER

 

 

 

Amerikalı Protestanlar içinde Mainline kanat Demokrat Parti’yi desteklerken Evanjelikal kanat Cumhuriyetçi Parti’yi tutmaktadır. Donald Trump’ın çevresinde yer alan Evanjelikaller, Ocak 2025’te Beyaz Saray’a çıkabilir ve İsrail’de muhafazakâr iktidar devam ederse bölgede yeni krizlerin görülmesi muhtemeldir. Bu, elbette seçimleri Demokratların kazanması hâlinde daha barışçı bir bölge hayali kurmayı gerektirmiyor.

 

Amerikalı Mainline Protestanlar ve İsrailli liberaller, Amerikalı Evanjelikal–Hıristiyan Siyonistlerden rahatsızdır. Eskiden ABD’de Mainline Protestanların sayısı Evanjelikallerin nüfusundan daha fazlaydı. Yahudilerin çoğu Mainline Protestanlarla aynı safta yer alsa da zamanla Hıristiyan Siyonizm esintisi Evanjelikallerin nüfusunu da nüfuzunu da yükseltti.

 

Mainline Protestanlar, Hazret-i İsa’nın gelişini hızlandırma hayali kuran Evanjelikalleri radikallik ve fundamentalizmle suçluyorlar. Zaten Evanjelikallere eskiden Fundamentalistler denirdi. Bu ve başka sebeplerden ötürü Mainline Protestanlar ABD’de Demokrat Parti’yi ve İsrail’de liberal kanatları destekliyor. İsrail’de Netanyahu gibi muhafazakârlar iktidara gelince ABD’li Mainline Protestanlar İsrail’e desteği keser yahut azaltır. Bu yüzden Biden hükûmeti ile Netanyahu hükûmetinin arası hep kötüdür.

 

Benjamin Netanyahu, Amerikan Cumhuriyetçilerin adamıdır. Amerikalı Yahudiler, büyük ölçüde bölünmüştür ve anketlere yansıdığı gibi çoğu kendilerini İsrail’e toplayıp burada Hıristiyanlığa geçirmeye inanan Evanjelikallerden korkar. Hâlbuki Evanjelikal akım İngiltere’de doğup yükselirken Yahudi asıllı pek çok Hıristiyan din adamı ve mason locası tarafından desteklenmişti. (Sahne arkasında her zaman başka işler dönebilir; burada sahneyi yorumluyoruz.)

 

Bütün bunlar tartışılırken bir komplo teorisi de hep ortalıkta dolaşmaktadır: Acaba beklenen Mesih’in gelişini hızlandırmak için kötülüğü yaymak mı gerekiyor yoksa onunla mücadele etmek mi gerekiyor? İddiaya göre bir grup Hıristiyan, İsa’ya inananların sayısını artırmak için misyonerliği sürdürmekte, kötülükle mücadele etmektedir. Vatikan’daki muhalif kanattan Carlo Vigano’nun Trump’ı destekleyen açık mektuplarında yazdığı gibi bu “ışığın çocukları” ile masonik “karanlığın çocukları” arasındaki mücadeledir. Ancak bir grup Hıristiyan ile bir grup Yahudi de bir an evvel Mesih’e kavuşmak için yeryüzüne kötülüğü yaymaya ve insanlığı azaltmaya uğraşmaktadır.

 

 

 

GAZZE’NİN KIYMETİ

 

 

 

Komplo teorilerine ilham veren kabalistik teoriler ayrı bir uzmanlık alanıdır. Bunları anlamak elbette kolay değildir ancak sahada cereyan eden silahlı çatışmalar tarihî özelliklere sahip Gazze’nin etrafında yaşanmaktadır.

 

Gazze, tarih boyu Doğu Akdeniz’in ticari merkezlerinden biri oldu. Hazret-i Muhammed’in (aleyhisselam) babasının da büyük dedesi Haşim’in de ticaret için bu şehre gittiği rivayet edilir. Hatta büyük dedesi burada vefat etmiş ve defnedilmişti. İmam-ı Azam’ın vefat ettiği sene (767) doğan İmam-ı Şafii bu şehirde dünyaya geldi. Osmanlı devrinde iyi bakılan Gazze’nin yeşillik ve ferahlık ortamını Napolyon da çok beğenmişti.

 

İngilizler ve Amerikalılar 19. yüzyıldan beri hep buradadır; onca savaşa rağmen burayı hiç terk etmediler. Gazze’nin en büyük hastanesi hep İngilizlerin kontrolünde oldu. Burada Amerikalı küçük bir Evanjelikal cemaat de varlığını sürdürüyor. Türkiye’de Osmanlı son devrinde ve cumhuriyetin aktörleri arasında yer alan Sabetaycı cemaatlerin babası Şabtay Sevi Gazze’de iken Haham Nathan tarafından desteklenmiş ve Mesihliğini ilan etmişti. Osmanlı Yahudilerini bölen bu hareket, mukaddes şehir olarak da Kudüs’ü değil Gazze’yi ilan etmişti.

 

Gazze bugün Mesih bekleyenlerin kanlı Armageddon hayaline açılan kapısı; sahildeki gaz kuyularından dolar bekleyenlerin de finans dünyasına açılan kapısıdır. Bunlara karşı zayıf kalan İslam dünyasının sesi kısık çıkarken Batı’da Filistin’i savunan gayrimüslim gruplar anti-Siyonist Yahudiler, Mainline Protestanlar ve Katoliklerden oluşmaktadır. Bunlar esasen Filistin yanlısı değildir; Hıristiyan Siyonizmi’ne ve Yahudi Siyonizmi’ne tepkilidir. Bunların şirketleri ve kitleleri Amerikan siyasetinde karşı karşıya gelir.

 

 

 

YENİDEN DİNLERARASI DİYALOG MU?

 

 

 

Peki, bunların karşısına bir de “Müslüman Siyonistler” çıkarılmak isteniyor olabilir mi? Üç dinin de “baba” olarak gördüğü Hazret-i İbrahim’e atfen başlatılmış ve yarım kalan “Dinlerarası Diyalog Projesi” bir zamanlar Türkiye’nin hayli gündemindeydi. Evanjelikallerin sadece İncilci yorumu gibi İslam dünyasında hadis-i şerifleri yok sayarak “sadece Kur’ancı” olanlar arasında Müslüman Siyonist olmaya adaylar bulmak pek mümkün!..

 

.....

 

(*)"Amerikan Muhafazakârlar ve Derin Devlet (Küreselciler ve Milliyetçiler)", Arı Sanat Yayınevi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.