Aile ile ilgili kanunlarda insan haklarına aykırılıklar

Sesli Dinle
A -
A +
Prof. Dr. Hasan Fehim Üçışık
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
 
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre, her erkek ve kadın aile kurma hakkına sahiptir. Aile, toplumun tabii ve temel unsurudur ve devlet tarafından korunur.
 
1982 Anayasasına göre, aile Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirleri alır. Bu düzenlemenin gerekçesine göre, ailenin korunması, evliliklerin kurulmasının kolaylaştırılmasını da kapsar.
 
Anılan temel esaslara rağmen, son yıllarda aile ile ilgili bazı düzenlemeler, aile kurumu için birtakım olumsuz sonuçlara sebep olan uygulamalar öngörmüştür.
 
Sosyal Güvenlik Kurumunun ölüm sigortasından aylık bağlama uygulamasında kız çocukları için yaş sınırı olmayıp ileri yaştakilerin de çocuk sayılması ve yalnızca evli olmama, evli ise evliliğin sona ermiş olması şeklinde bir şart aranması, genç kızları evlenmemeye ve evli görünmemeye, evli kadınları da boşanmaya veya boşanmış görünmeye yönlendirici olmuştur.
 
Genç kızların evlenme yaşı yükseltilerek erkekler için olduğu gibi 17 yaşın doldurulmuş olması, hâkimin olağanüstü hâllerde 16 yaşını dolduran erkek veya kadına evlenme izni verebilmesi öngörülmüştür.
 
Boşanma hâlinde ödenecek nafakaya ilişkin düzenlemedeki belirli süre öngören hüküm değiştirilerek boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak şartıyla, diğer taraftan mali gücü oranında “süresiz” olarak nafaka isteyebilmesi kabul edilmiştir. Ayrıca irad biçiminde ödenen nafaka yükümlülüğünün taraflardan birinin ölümü veya alacaklı tarafın yeniden evlenmesi hâlinde kendiliğinden sona ermesi, alacaklı tarafın, yoksulluğunun ortadan kalkması, evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla sona erdirilmesi kabul edilmiştir.

DEVLETİN VAZİFESİNİ ESKİ EŞ ÜSTLENİYOR!

Ancak süresiz nafaka yükümlülüğü, bu mükellefiyeti karşılaşabilecek olanlar için evlenmeyi kolaylaştırıcı değil, evlenme isteğinde tereddüde düşürücüdür.
 
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda, hane içindeki gelir payı aylık net asgari ücretin 1/3’ünden az olan muhtaçlara yardım yapılması öngörülmekte iken, boşanan eşin süresiz nafaka ödemekle yükümlü tutularak devletin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre refahını ve sağlığını temin edecek gelirden yoksun olan herkese yardım etme görevinin eski eşe devredilmesi fevkalade isabetsizdir.
 
Sürekli nafaka yükümlülüğü, ödemelerin sona ermesi için yükümlüyü, eski eşin mali durumunu izlemeye, fiilen evli gibi yaşayıp yaşamadığını, haysiyetsiz hayat sürme hâlinin olup olmadığını araştırmaya ve belge ya da şahit bulmaya yönlendirmesi dolayısıyla da tutarsız ve özellikle müşterek çocukları ve aile yakınları yönünden sakıncalıdır.
 
Süresiz nafaka yükümlülüğü, dar gelirli yükümlülerin yeni bir evlilik kurmasını fevkalade güçleştirmesi ve hatta imkânsızlaştırması dolayısıyla da evlenme ile ilgili temel esaslara aykırıdır.

GENÇ HANIMLARIN EŞLERİ CEZAEVİNDE!

Cinsel suçlarla ilgili ceza düzenlemelerinde, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan kişiye, şikâyet üzerine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilmesi, şayet mağdurdan 5 yaş daha büyük ise, şikâyet şartı aranmaksızın cezanın 2 kat artırılması öngörülmüştür. Bu ceza hükümleri, genç kızların asgari evlenme yaşı konusundaki değişiklikle birlikte, eski dönemlerde olmayan ve ailenin korunması esasına aykırı mağduriyetlere sebep olmuştur. Bazı genç hanımlar, çocukları ile birlikte, eşlerinin cezaevinden çıkmasını beklemektedirler.
 
2011 yılında İstanbul’da, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet konusunda bir Avrupa Konseyi Sözleşmesi imzaya açılmış ve Türkiye de “İstanbul Sözleşmesi” diye anılan bu sözleşmeye katılmış, 20 Mart 2012 tarihinde, anılan sözleşmenin etkilerinin hâlâ tartışılan 6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarılmıştır. Türkiye, daha sonra “İstanbul Sözleşmesi”nden çekilmiştir.
 
Sözleşmeye göre, “kadınların aşağı bir cins olduğu ve kadınlar ile erkekler için alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan ön yargıları, örf ve âdetleri ve her türlü farklı uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadınlara ve erkeklere ilişkin sosyal ve kültürel davranış rollerinin değişimi, kültür, örf ve âdet, din veya sözde “namus”un şiddet eylemi için mazeret oluşturmaması sağlanır. Aynı zamanda kadın erkek eşitliği, kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konu ve ilkeler her eğitim kademesinin müfredatına eklenir ve spor, boş zaman ve kültür faaliyetlerinde ve medyada desteklenir.
 
Alınacak tedbirler, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet temelinde anlaşılmasına dayanır; şiddet mağduru kadınların güçlenmesini ve ekonomik bağımsızlığını hedefler ve hizmetlerin sunulması, mağdurun şikâyette bulunmasına veya failin aleyhinde tanıklık etmesine bağlı olmaz. Mağdurların şiddet sonrası iyileşmelerini kolaylaştırmak üzere gerektiğinde hukuki ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim, iş bulma gibi hizmetlerde bulunulur. Şiddet sonucu bedensel zarar gören ya da sağlığı bozulan ve zararları fail, sigorta veya kamu sağlık ve sosyal yardım kuruluşları tarafından karşılamayanlara yeterli miktarda devlet tazminatı ödenir; bu tazminatı devlet, mağdurun güvenliği için gerekli özen gösterildiğinde failden talep eder. Zorla gerçekleştirilen evlilikler, mağdura aşırı mali yük yüklenmeksizin sonlandırılır. Tecavüz ve diğer cinsel şiddet hâllerine ilişkin ceza hükümleri, eski veya şu anki eşlere veya partnerlere karşı işlenen eylemlere de uygulanır. Şiddet eylemlerine ilişkin cezai işlemlerde, kültür, gelenek, din, görenek veya “namus” ve mağdurun, kültürel, dinî, sosyal veya geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını veya törelerini ihlal ettiği iddiaları bu eylemlerin gerekçesi olarak kabul edilmez.
 
Yine sözleşemeye göre ceza hükümleri, mağdur ile fail arasındaki ilişkinin niteliğine bakılmaksızın uygulanır. Suçun, şu anki veya önceki eş ya da partnere karşı işlenmesi cezayı artırıcı sebep sayılır. Şiddet ile ilgili olarak, ara buluculuk ve uzlaştırma gibi uyuşmazlık çözüm süreçleri uygulanamaz. Davada, mağdurun cinsel geçmiş ve davranışlarına ilişkin kanıtlar, yalnızca konuyla ilgili ve gerekli olduğunda ileri sürülebilir.

“PARTNER” KAVRAMI VE DEĞERLERE AYKIRILIK

Bizce, bu sözleşme, “partner” kavramıyla, hâlen bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi aynı cinsten kişiler arasındaki evlilikleri ve birliktelikleri kapsaması, aile dışı ilişkileri evlilikle eşdeğer sayması ve toplumun değerlerine aykırı düzenlemeleri dolayısıyla, bir erkek ve bir kadının aile kurabileceğini, ailenin toplumda tabii ve temel unsur olarak devlet tarafından korunması gerektiğini kabul eden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ve 1982 Anayasasına aykırıdır.
 
20.03.2012 tarih ve 6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna göre ise “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile fertlerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla tedbirler alınmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında, temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul” izlenir. Kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.
 
Kanuna göre şiddet, kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler olarak kabul edilir. Ev içi şiddet, şiddet mağduru ile şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aileye mensup kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddettir.
 
Kadına yönelik şiddet, kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan haklarının ihlali ve bu kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranıştır.
 
Mülki Amir, korunan kişi için, uygun barınma yeri sağlanması, gerekli ise geçici maddi yardım yapılması, psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi, hayati tehlike hâlinde geçici koruma altına alınması, çocukları varsa çalışabilmesi için belirli süre ile kreş imkânı sağlanması gibi tedbirlere karar verebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, ilgili kolluk amirince barınma yeri ve geçici koruma kararı alınıp uygulanır; bu karar ertesi iş günü onaya sunulur.
Geçici maddi yardım yapılmasına karar verilirse, aylık net asgari ücretin 1/30’u kadar günlük ödeme yapılır; korunan kişi birden fazla ise, günlük miktarın bir buçuk katını aşmamak kaydıyla, ilave her kişi için %20 oranında ayrıca ödeme yapılır.
 
Aile Mahkemesi hâkimi, korunan kişilerle ilgili olarak, iş yerinin değiştirilmesi, evli ise ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, hayati tehlike hâlinde, diğer tedbirler yeterli olamayacaksa ilgilinin rızasıyla kimlik ve diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi gibi tedbirlere karar verebilir.
 
Bakanlık, kadın, çocuk ve aile fertlerine yönelik şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan her tür davaya katılabilir.
 
Aile Mahkemesi Hâkimi, şiddet uygulayanlarla ilgili olarak, şiddet mağduruna şiddet tehdidi ve küçük düşürücü söz ve davranışlarda bulunmaması, korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi, korunan kişinin şahsi eşyasına ve ev eşyasına zarar vermemesi, müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılması, korunan kişilere ve bu kişilerin bulunduğu konut, okul ve iş yerine yaklaşmaması, korunan kişinin yakınlarına ve tanıklarına yaklaşmamış, korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu madde kullanmaması, bağımlılığı varsa tedavisinin sağlanması, ruhsatlı silahlarını kolluğa veya kurumuna teslim etmesi gibi tedbirlere karar verebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, tehdit, küçük bir söz ve davranışta bulunmama, müşterek konuttan uzaklaştırma ve korunan kişi ile yakınlarına ve tanıklarına yaklaşmama kararları kolluk amirince alınıp uygulanır ve bu kararlar ertesi iş günü onaya sunulur.
 
Kanuna göre ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişinin şiddet uygulaması hâlinde, nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla, hâkim, talep edilmese dahi, şiddet mağdurunun hayat seviyesine göre tedbir nafakasına hükmedebilir. Nafakaya karar verilmesi hâlinde kararın bir örneği İcra Müdürlüğüne gönderilir; nafaka yükümlüsü Sosyal Güvenlik Kurumuyla bağlantılı ise ilgilinin aylık, maaş veya ücretinden tahsil edilir.
 
Şiddet veya şiddet uygulama tehlikesi hâlinde herkes resmî mercilere ihbarda bulunabilir. Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı veya kolluk görevlileri ya da Savcının başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararı, Aile Mahkemesi Hâkimi, Mülki Amir veya kolluk biriminden talep edilebilir. Tedbir kararı ilk defasında en çok 6 ay için verilir. Koruyucu tedbir kararı, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmadan, geciktirilmeksizin verilir.
 
Tedbir kararı tebliğ işleminde, karara aykırılık hâlinde zorlama hapsi uygulanacağı ihtar edilir.
 
Şiddet uygulayan, tedbir kararına aykırılık hâlinde, fiilî suç olmasa bile, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur. Aykırılığın her tekrarında bu süre 15 günden 30 güne kadar belirlenir; ancak toplam süre 6 ayı geçemez.
 
Bu kanun kapsamdaki kararlara karşı tebliğden itibaren 2 hafta içinde Aile Mahkemesine itiraz edilebilir; Mahkeme 1 hafta içinde karar verir; bu karar kesindir.
 
Tedbir kararının ilgililere tebliğ edilmemesi uygulanmasına engel teşkil etmez.

DELİLSİZ KORUYUCU TEDBİR KARARI ÇOK SAKINCALI

Bizce, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaksızın koruyucu tedbir kararı verilmesi fevkalade sakıncalıdır ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ve hukukun temel esaslarına aykırıdır.
 
Korunan kişilere maddi yardım yapılması konusundaki özel düzenlemeler de gereksizdir; çünkü geliri veya aile içi ya da hane içi gelir payı yetersiz olan herkese Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu çerçevesinde yardım yapılmaktadır

ŞİDDET İÇİN ÖZEL KANUNA LÜZUM YOK

Bizce, ailenin korunması ile kadına karşı şiddetin önlenmesi konularında özel bir kanunda birlikte düzenleme yapılması da isabetsizdir. Şiddetin önlenmesi konusunda genel kanunlardaki düzenlemeler yeterli görülmüyorsa yenilenmeli, ailenin korunması da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve 1982 Anayasasındaki Devlet tarafından korunması esasına uygun olarak sağlık, sosyal güvenlik gibi çeşitli yönleriyle bir kanun konusu olmalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.