Ailede edinilmiş mal ortaklığı kaosu

Sesli Dinle
A -
A +
Toplumun temeli ailedir. Aile huzur ve mutluluk yuvasıdır. İyi günde, kötü günde birlikte olmaktır. Karşılıksız sevmek, bağlanmak, vermek ve inanmanın adıdır aile...
 
Ailenin temelleri sağlam olursa, onun inşa edeceği, çocuklar, torunlar ve ülke binası, vatan binası sağlam olur. Bunun için aile binasının menfaat üzerine kurulmaması asıldır.
 
Avrupa’da, aile kavramı çökmüştür. Bu çöküntülerin bir sebebi de ailenin şirket olarak kabul edilmesidir. Fertlerin menfaatlerinin öncelenmesi, aşırı hürriyet arzusunun getirdiği esarettir. 
 
Bizim ise beş bin yıllık bir tarihimiz vardır. Bu mazide aile, anne, baba, dedeler, nineler, halalar, teyzeler, dayılar, halalar ve kuzenler çok önemli bir yer tutar. Bizim tarihimizde, vatan için, aile için, din için, insanlar, karşılıksız her şeyini verirler. Orada hesap yapılmaz, yapılamaz. Bunun için, bizim mayamız sevgidir. Hamurumuz muhabbettir. Dalımız kaynaşmadır. Hasadımız vefadır.

AİLEYİ DİNAMİTLEYEN KANUN MADDESİ

Ailemizi dinamitleyen, aile mahkemelerinde davaların artışına sebep olan, “Sen sensen, ben de benim!” anlayışı ile yuvaların yıkılmasına yol açan bir hukuki düzenlemeden söz etmek istiyoruz.
 
Türk Medeni Kanunu’nun 220. maddesi, aynen şu düzenlemeyi getirmiştir:
 
 “Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler.”
 
İşte bu düzenleme, aileyi şirket olarak görme sonucunu doğurmuştur. Böylece, iyi günde, kötü günde beraber olmak için imza atan, bir araya gelen eşler, mal ve para hesabına mağlup olmuşlardır.
 
Bu maddenin devamı olan düzenlemede Madde 218 ile “Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar” denilmektedir.
 
Yine, aynı kanunun 221. maddesine göre, kişisel mallarından elde edilen gelirler de edinilmiş mal rejime tabidir hükmüne yer verilmiştir.
 
Keza, 222. maddeye göre de yazılı olarak ispat edilmediği sürece, evlilikten sonra elde edilen malların tamamına, eşler ortak sahiptir düzenlemesine yer verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. maddesi, ailenin korunması başlığını düzenlemekte olup, şöyledir: “Madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.”

ANYASAYA GÖRE AİLE TOPLUMUN TEMELİ

Anayasa diyor ki, aile toplumun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahını sağlamak için gerekli tedbirleri alır. 
 
Peki, gerçekten, Medeni Kanun’un 220. maddesi ve devamı hükümleri, ailenin temelini koruyor mu, huzur ve refahı sağlıyor mu?
 
Buna açık ve net cevabımız hayırdır.

GERÇEK HAYATA DÖNELİM…

Bunu gerçek hayattan bir misalle anlatalım… Oya Hanım ile Efe Bey, tanışırlar ve bir müddet sonra evlenmeye karar verirler. Birlikte, konuyu ailelerine açarlar ve evlenirler. Oya Hanım, ev hanımıdır. Efe Bey ise gece gündüz çalışmaktadır. Sonra kredi ile bir ev alırlar. Bu evde oturmaya başlarlar. Ayaklarını yerden kesecek bir de araba alırlar. Artık, bu oturulan ev, Medeni Kanun’a göre, “aile konutudur”. Medeni Kanun’un 194. maddesinde bu husus düzenlenmiştir.
Derken ekonomik kriz sebebiyle işi bozulan Efe Bey, bu konutunu satamaz.  Zira, Medeni Kanun “Bu aile konutudur” demektedir. Bu satış geçersizdir, mutlaka Oya Hanım’ın izni gerekir. Oya Hanım ise izin vermez.
 
Bunun üzerine, karı koca arasında tartışma başlar. Bu tartışmadan sonra Oya Hanım, kız arkadaşı Selin Hanım’a kocası ile olan problemini söyler. Selin Hanım hemen aklı yapıştırır: “Ay şekerim, niye kahrını çekeceksin adamın, karakola git, eşim beni tehdit ediyor de! Kocanı evden uzaklaştır. Hem malın yarısı zaten senin. Aç boşanma davasını, hem, evin ve arabanın yarısını al, hem de nafakanı al. Üstelik çocuk için de alırsın. Hür olarak yaşarsın!”
 
Kadın, önce kabul etmese de zamanla bu fikri beğenir. 2012 yılında yürürlüğe giren, 6284 sayılı kanunun 3., 4., ve 5. maddelerine istinaden, hiçbir delile ihtiyaç duymadan, sadece “Beni tehdit etti” diyerek mahkemeden kocasına üç ay evden uzaklaştırma kararı aldırır.
 
Efe Bey artık aldığı, yuvam dediği eve giremez. Çocuğunu göremez. Hanımı ile konuşamaz. Yoksa suç işlemiş olur. Hapishane kendisini bekler. Efe çıldırır, “Evime nasıl giremem” diye feryat eder.
 
Ertesi gün internette e-Devlet hesabına girdiğinde, Oya Hanım’ın boşanma davası açtığını ve aylık kendisi için 5 bin TL, çocuk için 5 bin TL nafaka, 1 milyon TL de manevi tazminat istediğini, ayrıca ikinci bir dava ile evin ve arabanın edinilmiş mal rejimi sebebiyle yarısının kendi adına verilmesini istediğini öğrenir.
 
Efe Bey, hemen bir avukata koşar. Avukat, 2002 yılında kabul edilen Medeni Kanun ile bu hükmün getirildiğini ona anlatır. Yine Ceza Kanununda yapılan değişiklik ile zinanın suç olmaktan çıkarıldığını ve evli bir adamın hanımı ile birlikte olma isteğine, kadın “hayır” derse, kadının şikâyeti üzerine, adamın hapis cezası alacağını söyler.
 
Efe Bey, avuçlarının arasına başını alır, “Aman Allah’ım, evlenmekle ben ne yapmışım!” diye dövünmeye ve düşünmeye başlar.

EŞLERDEN BİRİ VEFAT EDERSE…

Medeni Kanun’un 499. maddesine göre, eşlerden biri vefat ederse, diğer eşin payı ne olur? Yukarıda anlattığımız gerçek hayat örneğinde, Efe Bey vefat etseydi, Oya Hanım, çocuğu da olduğu için Efe Bey’in malının dörtte birini alırdı. Yani, evin dörtte biri, arabanın dörtte biri, Oya Hanım’ın olurdu. Dörtte üçü ise, müşterek çocuklara kalırdı.
 
Örneğimizde, boşanma davasında, Oya Hanım’ı, edinilmiş mal rejimi nedeniyle, malın kaçını alıyor? Yarısını. Yani, ölümden daha fazla pay. Öldüğünde dörtte bir alan Oya Hanım, boşandığında yarısını alıyor. O zaman, Oya Hanım, niçin ölümü beklesin ki? Nitekim, Oya Hanım da öyle yapıyor. Açıyor boşanma davasını, malın yarısını alıyor...
 
Yetmiyor! Bir de yoksulluk nafakası var. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf (eş), Medeni Kanun’un 175. maddesine göre, diğer taraftan (eşten) yoksulluk nafakası isteyebiliyor.
 
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşmiş içtihatlarında; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi kişinin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak seviyede geliri olmayanların yoksul olarak kabul edilmesi gerektiğini değerlendirmiştir.
Örneğimizde, Oya Hanım için aylık 3 bin TL yoksulluk nafakasına, müşterek çocuk için ise aylık 2 bin TL, bakım nafakasına hükmediliyor. Aylık toplam 5 bin TL nafaka... Efe Bey düşünüyor “Ölseydim, malımın dörtte biri Oya Hanımın olacaktı. Evimden atılmış olmayacaktım. Yoksulluk nafakası olmayacaktı. Şimdi, edinilmiş mal rejimi sebebiyle malımın yarısı gitti. Aldığım evin yarısı gitti. Arabamın yarısı gitti. Çocuğumu göremiyorum. Bir de ömür boyu yoksulluk nafakası ödeyeceğim. Adalet bu mu? Hani Anayasa, aileyi koruyacaktı? Hani, aile devletin temeli idi? Hani, ailenin huzur ve refahı sağlanacaktı?” diyor.

ÇARE NEDİR?

İşte maalesef her gün gazetelerde okuduğumuz ve hepimizi üzen şiddet olaylarının sebeplerinden birisi de bu edinilmiş mal rejimidir. Bunun sonucu mal hırsıdır. Devamında, aile konut şerhidir. Nafakaya yönelik düzenlemelerdir. Keza, 6284 sayılı kanunun kendisidir.
 
Bir tartışma sonucunda, eşlerden biri sokakta bırakılamaz. Bırakılmamalıdır. Evinden atılmamalıdır.
 
Çocuğundan mahrum kalan kocaların durumu, anne ve baba arasındaki gerilim ile büyüyen çocuğun psikolojisi, devlete bakış açısı, ne olacaktır? 
 
Bunun için, derbi sözlerden uzak durulmalıdır. Kadın hakkı, kadına şiddet, pozitif ayrımcılık, hürriyet gibi sözler, aslında, tuzak cümlelerden öteye gitmemektedir.
 
Türk toplumunda kadın anadır. Cennet ayaklarının altındadır. Ana hakkı çok önemlidir. Ana vatan denir. Bu kültür ile beslenen bir insan, kadına zaten şiddet kullanmaz. İstisnalar ve cehalet, yukarıda izah edilen kanun maddelerine gerekçe olamaz.  Zira, bu hâlde, doğan sonuç daha vahimdir.

MAL REJİMLERİ KALDIRILMALI

Bunun birinci çözümü, Medeni Kanun’da yer alan bütün mal rejimleri kaldırılmalı ve tek bir rejim kabul edilmelidir: Mal ayrılığı rejimi.
 
Eğer mal ayrılığı rejimi kabul edilirse aile mahkemeleri, yüz binlerce davadan kurtulacaktır.  Eşler arasında mal kavgası bitecektir.  
 
İnsan fıtratına uygun olan rejim, mal ayrılığı rejimidir. Diğer sistemler, ithal sistemler olup, bizim kültürümüze uygun değildir.
 
İkinci çözüm olarak 6284 sayılı kanun kaldırılmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nda tehdit, hakaret, darp, yaralama, öldürme gibi maddelere, suçun aile içinde işlenmesi hâlinde diyerek ağırlaştırılmış madde düzenlemesi ile konunun çözümü mümkündür.
 
Üçüncü çözüm olarak da yoksulluk nafakası kaldırılmalıdır.

MAKSAT AİLEYİ KORUMAK OLMALIDIR

Anayasanın 41. Maddesinde belirtildiği üzere, amaç, aileyi korumak olmalıdır. Ailenin huzuru ve refahı olmalıdır. Kültür değerlerimizin temellerinden önemli bir maddesi de ailenin varlığıdır. Aile, insanın doğduğu, büyüdüğü, ilk eğitimini aldığı, iyiyi, kötüyü öğrendiği yerdir. Bunun için, aile mutlaka korunmalıdır.
 
İnanç sistemleri de aileye kıymet vermiştir. Bunun için nikâh esası getirilmiştir. Evlilik dışı ilişkiler yasaklanmıştır. Zinaya yaklaşmak yasaklanmıştır. Eşler arasında, kul hakkı, en önemli konulardan birisi olmuştur.
 
Bilenler, her zaman, aileye öğüt vermiştir. Türk ailesinde evin reisi babadır. Aile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, ailenin en saygıya layık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur. Çocuklar, her zaman şefkat ile bakılır, iyi yetişmeleri için itina edilir. Dede ve ninelerin de beraber olduğu ailelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir. Görgünün esasını büyüklere saygı ve itaat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kuralı bu temele göre şekillenmiştir.
Böyle bir ailede şiddet olmaz. Kadına el kaldırılmaz.
 
Problemler, nasihat ile, istişare ile çözülür; kanunlara ve kul hakkına uyulur. Zorlama kurallar ile maksada erişilmez. Sevgiyi hâkim kılan milletler, aileler, huzuru bulmuşlar ve örnek olmuşlardır.
 
Bunun için, edinilmiş mal ortaklığı sistemi, yoksulluk nafakası, 6284 sayılı kanun kaldırılarak, Türk ailesi, kurtarılmalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.