Arşiv belgelerinde Osmanlı-Türkistan münasebetleri

A -
A +
Numan Aydoğan Ünal
Türk Dünyası Araştırmacısı
 
Osmanlı Türkleri ile Türkistanlılar aynı din ve aynı mezhebe mensuptu. İnsanlık tarihinin en büyük devletlerini kurdular. Aralarındaki mesafenin çok uzak olmasına rağmen muhtelif konularda münasebetlerinin olduğuna dair Osmanlı Devlet Arşivlerinde kayıtlar bulunmaktadır. Bunlara dair aşağıda birkaç misal verelim:

PADİŞAHIN MEKTUBU ÜZERİNE SERBEST BIRAKILAN İTALYANLAR

Yıl 1863... Padişah Abdülaziz Han... Osmanlının hâlâ 3 kıtada hükmünün ve Türk-İslam âleminde sözünün geçtiği günler... Aynı tarihlerde Türkistan'da Buhara Hanlığı hüküm sürüyor. İtalya Devleti ile Buhara Hanlığı arasında ticari münasebetler var.
 
İtalya'dan Gavas, MeezaveLita isimli 3 tüccar, ticaret için Buhara'ya gidiyor. Ancak İtalyan tüccarlar orada bir şüphe üzerine tutuklanarak hapse konuluyor. Bütün İtalya kamuoyu tüccarların kurtarılması için İtalyan hükûmetine baskı yapıyor. İtalyan hükûmeti ise tüccarların serbest bırakılması için yaptığı teşebbüslerden bir türlü netice alamıyor. Çaresiz kalan hükûmet, tüccarların tahliyesi için Osmanlı Devleti'ne başvuruyor; Osmanlının tüccarların serbest bırakılması için gerekli teşebbüslerde bulunmasını talep ediyor.
 
İtalyanların bu arzusu üzerine Sultan Abdülaziz Han, Buhara Hanı’na bir “name-i hümayun” (padişah mektubu) göndererek tutuklu bulunan 3 tüccarın serbest bırakılmasını istiyor. Buhara Hanı, Osmanlı Sultanının mektubunu alır almaz hapisteki tüccarları derhal serbest bırakıyor. İtalya'nın Torino şehrinde bulunan Osmanlı sefiri, tüccarların serbest bırakılmasından sonra saraya gönderdiği mesajda; İtalyan tüccarların serbest bırakılması için Padişahın Buhara Hanı’na yazdığı “name-i hümayun”un istisnasız bütün İtalyan gazetelerinde yayınlandığını, tahliyeden dolayı İtalyan kamuoyunda büyük bir sevinç ve memnuniyet meydana geldiğini gazetelerde Osmanlı'ya teşekkür yazıları çıktığını belirtiyor. (1863-11667)

AFGANİSTAN’I İKAZ

Rusya’nın Afganistan’ı istila emellerini iyi anlayan Osmanlı hariciyesinin, zamanın sultanı Abdülhamid Han’a sunduğu raporda şöyle deniliyordu:
 
“Orta Asya’yı işgal eden Rusya’nın asıl niyeti, Afganistan’ı da ele geçirerek Hindistan’a inmektir. Afganistan 5-6 milyon nüfusa sahip olup hemen hemen tamamı Hanefi mezhebindendir.
 
Ruslar, Afganistan halkının kahramanlıklarını ve dindarlıklarını iyi bildiklerinden ve ayrıca mesafenin uzaklığı sebebiyle silah ve mühimmat sevkinin zorluğundan dolayı, onlarla doğrudan harbe girmeyi göze alamamaktadır. Bunun için propaganda ile Afganistanlıları aldatmaya çalışmaktadırlar. 
 
Diğer taraftan Afgan Sultanı Şir Ali Han da İngilizlere düşmanlığından dolayı Rusya taraftarı bir politika takip ettiğinden, Rusya’nın asıl maksadının ne olduğunun kendisine anlatılması için Meclis-i Maarif azası Ahmet Efendi’nin Bombay Başkonsolosu Hüseyin Efendi ile Kâbil’e gidip Şir Ali Han’la görüşerek takip edilen Rusya taraflı politikadan vazgeçmeleri istenir.”
 
Bu rapor üzerine Abdülhamid Han, Meclis-i Maarif âzâsı Ahmet Efendi’yi Kâbil’e göndererek Şir Ali Han’a Rusya’nın emellerini anlatmakla vazifelendirir. Afgan Hanı ve ailesi için hediyeler hazırlatılır. Ahmet Efendi deniz yolu ile Hindistan’a hareket eder.

HİNDİSTAN’DA SEVGİ SELİ

Ahmet Efendi 26 günde Hindistan’a varır.  40 bini aşkın Hintli Müslüman İstanbul’dan gelen Osmanlı elçisi Ahmet Efendi’yi görmek için limanda toplanır. Bu durumu gören İngiliz Vali Mr. Grand, Ahmet Efendi’nin bulunduğu gemiyi iskeleye yanaştırmayıp kendisini başka küçük bir vapurla gizlice karaya çıkarır. 
 
Bu sebeple limanda Ahmet Efendi’yi göremeyen Hintli Müslümanlar, gece boyunca Osmanlı Konsolosluk binası önünde toplanıp fenerler yakarak halifeye dua ederler. Müteakip gün, Cuma namazında elçi Ahmet Efendi’yi görmek için 70 binden fazla Müslüman toplanır. Mr. Grand, Ahmet Efendi’ye gösterilen bu çok büyük ilgi ve sevgiden endişelenerek, bir an evvel Hindistan’ı terk etmesini söyler. Ahmet Efendi, tahsis edilen özel bir trenle Hindistan’da daha fazla bekletilmeyerek Afganistan’a gönderilir.
 
Ancak; 60-70 sene sonra Rusların kesif propagandaları ile Afgan devlet adamları ve ordusunun bazı komutanları komünist Rusya’nın güdümüne girer ve Sovyet ordusunu Afganistan’a davet ederler. Rus ordusu Afganistan’ı işgal eder. Ülkede iç harp, daha sonra kardeş kavgası başlar ve neticede Afganistan bugünkü içinden çıkılmaz durumlara düşer. (1877-16642/3)

KÂŞGAR HANLIĞINA YARDIM

Rusların Batı Türkistan’daki Müslüman hanlıklarını birer birer istila etmeleri üzerine, Doğu Türkistan’daki Kâşgar Han’ı Yakup Bey, tehlikeyi görerek, Doğu Türkistan’daki gelişmeleri, Kâşgar devletinin içinde bulunduğu durumu ve ihtiyaçlarını iletmek için, Büyük Elçi Seyyid Yakup Töre’yi bir mektupla Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz Han’a gönderdi. 
 
Yakup Han, Sultan Abdülaziz Han’a gönderdiği mektupta özetle şöyle diyordu:
 
‘‘Duyduğumuza göre bütün Müslümanların halifesi olarak Zat-ı şahaneniz, himmetinizi İslam’ın hayrına sarf etmektesiniz. Bu arada biz de, sizlere niyazda bulunmayı ganimet bilerek yüce katınızda kulluğumuzun kabulü ümidiyle bu mektubu göndermeye cesaret ettik. Biz acizleri de himaye ediniz ki başımız dik olsun. Diğer istekleri Elçimiz Seyyid Yakup Efendi şifahi olarak arz edecektir…’’
 
16 Haziran 1873 günü Yakup Han’ın Elçisi Seyyid Yakup Töre’yi, padişah Abdülaziz Han kabul etti. Elçi ülkesinin meselelerini etraflı olarak Padişaha arz etti. Acilen askerî sahada Osmanlı devletinin yardımına ihtiyaçları olduğunu ifade etti.
 
Padişah Sultan Abdülaziz Han’ın emri üzerine Kâşgar’a derhal bütün edevatıyla beraber 6 adet Krupp topu, 300 tüfek ile kapsül, barut imal vasıtaları ve ustaları ve Ayrıca Kâşgar ordusunu eğitmek için 4 emekli Osmanlı subayı, Enderun’dan Murat Efendi’nin başkanlığında gönderildi. Osmanlı heyeti, Süveyş Kanalı’ndan geçerek Hindistan’ın Bombay şehrine geldi. Buradan Kâşgar’a ulaşan Osmanlı Heyeti Yakup Bey tarafından yüz pare top atışıyla selamlandı.
 
Yakup Han, daha sonra 1875 yılında Osmanlı Padişahına bir teşekkür mektubu göndererek şunları yazdı:
 
“Ben ömrüm oldukça Hilafetinize duacıyım. Vereceğiniz her türlü emri yerine getirmek için hazırım. Büyük ihsanlarınız bütün Türkistan âlemine yeni bir hayat vermiştir. Şimdi bütün Müslümanlar yüzlerini size çevirmiş bulunmaktadır. Herkes Zât-ı âlilerine tebaa olma arzusu ile doludur. Ümit ederim ki kısa bir zamanda bütün Türkistan Halifelik makamıyla irtibat kurarlar. Bu suretle dünya ve din işlerinin en yüksek ve en temiz vazifesi olan İslam birliği teşekkül eder.”
 
Bu mektuba verilen cevapta Osmanlı Padişahı Yakup Han’dan şu isteklerde bulundu: “Kâşgar’da hutbe Osmanlı Halifesi adına kesintisiz okutulacak, Para Halife adına basılacak, Osmanlı sancağı, Herhangi bir değişiklik yapılmadan orada da dalgalanacak.”
Yakup Han bundan sonra Osmanlı subayların yardımlarıyla, büyük bir gayretle ordusunu yetiştirmeye koyuldu. Bu aktif çalışmalar kısa zamanda netice vermeye başladı. Nitekim Kâşgar ordusunun mükemmel eğitimini görmüş olan yabancı müşahitler, durumu takdir ve hayranlıkla raporlarında zikretmişlerdir.

OSMANLI DEVLETİ’NDEN BAŞKA BİR İSTEK

Kâşgar Kadısı Abdullah Efendi, Kâşgar ve civar memleketlerde Sakal-ı şerif bulunmadığı için Osmanlı Padişahından Sakal-ı şerif talep ediyor. Bunun üzerine, Sadrazam’ın emriyle Eski Ali Paşa’daki ‘‘Hırka-i Saadet Dairesi’’nden senetle ilgili şahsa Sakal-ı şerif teslim ediliyor. (1895)

HAZİN SON!..

1876 sonlarında aniden taarruza geçen Çin kuvvetleri önce Urumçi’yi daha sonra ise Turfan’ı ele geçirdi. Merkez kuvvetlerinin başında bulunan Yakup Bey, harp devam ederken güvendiği komutanlarının mağlubiyet haberleri gelince son derece üzüldü. İşgalcilere karşı ordusunun başında karşı hücuma geçmeye hazırlanırken aniden rahatsızlanarak vefat etti. Batı Türkistan’da Türklerin birbirlerine düşmeleri sebebiyle meydanın Rusya’ya kaldığını görmüş olan oğulları ve komutanları, bu acı tecrübelere rağmen kendileri de birbirlerine düştüler ve neticede Çinliler hiç zorlanmadan 1878 başında yeniden doğu Türkistan’ı ele geçirdi…

ESÂRET ZİLLETİ: “ÇAR'A DUA”

Büyük İslam âlimi Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdular ki: “Bir millet için en büyük zillet, düşman işgali altında kalmaktır.”  Türkistan’da Müslümanlar hutbelerde kendi hanları ve Osmanlı halifesine dua ederlerken, Rus işgali altına girince Çar’a ve ailesine dua ettirilmek mecburiyetinde bırakıldılar. Sultan Abdülhamid Han zamanında Osmanlı Devleti’nin Tiflis Başkonsolosluğu tarafından Hâriciye Nezâretine Çar’a yapılan duanın metni gönderilmiştir.
Bu üzücü dua metninin sadeleşmiş hâli şöyledir: “Ya Rab, yüce hükümdarımız haşmetli imparator Aleksandr Aleksandroviç hazretlerini avn-i ilâhîye mazhar ederek zât-ı şahanelerine, İmparatoriçe Marya Teodona ve Velîahd Nikola Aleksandroviç hazretlerine ve hükümdarın diğer evlâdına, nesline rauf ve rahîm ol. Âmin. Çar hazretlerinin cümle tebaasına merhametle muamelesini ve idaresinde daima muvaffakiyetini nasib eyle. Âmin. İmparator ve imparatoriçe hazretleriyle diğer İmparatorluk hânedân âzâlarını her türlü âfât-ı araziyye ve semâviyyeden, âfetlerden ve hased ve insanların zararlarından muhafaza eyle. Âmin.
 
Çar hazretlerinin ömrünü uzun eyle ve Haşmetlerinin ve İmparator hânedânının ilelebed idaresi altında bulunmayı ve tebaası olmamızı nasip eyle. Âmin.
 
Doğum günlerini ve tahta geçtiği güne tesadüf eden günleri hepimiz için mukaddes günlerden eyle. Âmin.
 
Vekillerini ve devlet adamlarını ve diğer sâdık memurlarını muhafaza ve İmparator hazretlerini de daima düşmanlarına karşı muzaffer eyle. Âmin.
 
Tayin ettiği hükümet erbâbını, hükümdarın rızâsına uygun hareket etmekte muvaffak kıl. Âmin.
 
Adaletinde, küçük büyük, erkek ve kadın, bütün tebaasının yükselmesini nasip eyle. Âmin.” (1877-259/1)
     ***
Kaynak:
Osmanlı Devleti ile Kafkasya, Türkistan ve Kırım Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri.
Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler-Prof. Dr. Mehmet Saray
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.