Kölelikten sultanlığa uzanan bir ömür

Sesli Dinle
A -
A +

M. Fatih Oruç
Araştırmacı yazar

 

 

 

Medeniyetimiz açışından çok önemli olan Sultan Baybars’ın, kölelikten sultanlığa kadar uzanan ömrü maalesef yeterince bilinmemektedir. O, hilafetin ve İslam’ın korunmasında iki büyük düşman akımına karşı göğüs germiştir.

 

 

 

13. asır, İslam ve Türk dünyasının buhran dolu yıllarıydı. Orta Doğu, Asya ve özellikle Anadolu’da yıkımlara sebep olan Haçlı ve Moğol istilaları, Müslümanları kasıp kavururken medeniyetler de birer birer yok oluyordu.

 

Müslümanların hamisi olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin, bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde tespih taneleri gibi dağıldığı, insanlığın ve merhametin sahipsiz kaldığı bir devreden geçiliyordu. İlmin ve âlimin hiçe sayıldığı, yakılan kütüphaneler yüzünden şehirlerin dumanla kaplandığı, nehre atılan kitaplar sebebiyle su yerine mürekkebin aktığı acı dolu yıllar, sanki hiç bitmeyecek gibiydi.

 

Kadın, çocuk ve ihtiyar demeden yapılan toplu katliamların birer “adi vakaya” dönüştüğü ve herkesin “Yok mu Allah için bu zulmü durduracak?” diye yalvardığı günlerde, ümitsizlik had safhadaydı. Artık devleti yönetenler ve halk, sonlarını bekliyorlardı. Bir devlet ve onun sultanı hariç...

 

 

 

GAZADAN GAZAYA KOŞAN ASKER

 

 

 

Allah rızası için gazadan gazaya koşup, at koşturan ve kılıç şakırdatan yürekli bir asker. Cihad şuûrunu bütün hücrelerine kadar sindirmiş, Orta Doğu’nun tarihinin ve talihinin değişmesine vesile olmuş bir sultan. Aksi hâlde bedeli çok ağır olabilecek bir yıkımı durduran birisinden, Memlûk Sultanı Baybars’tan bahsediyoruz…

 

Buna devam etmeden önce, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için tarihte hususiyetle yerini almış altı devletten birisini ve en mühim sultanlarından kısaca bahsetmek gerekiyor. Mısır Memlûklüleri, Osmanlı’daki yeniçeriler gibi Eyyubi Devleti’nin özel askerî birliğini oluşturuyordu. Bunların bir kısmı Çerkez ve Gürcülerden müteşekkil olmakla beraber, ağırlık olarak Kuman ve Kıpçak Türklerinin hâkimiyeti mevcuttu. En önemli özellikleri ise sadece sultana bağlı olmalarıydı.

 

 

 

SALTANAT EL DEĞİŞTİRİYOR

 

 

 

Memluküler, Eyyubi Sultanı Melik Şah Salih’in Haçlılar ile yapılan savaşta şehit olması sonrasında iktidarı ele geçirdiler. Başlarına da atabey olan Aybeg’i geçirdiler. Böylece diğer adı “ed-Devletü't-Türkiye” olan, Müslüman Mısır Memlûk Sultanlığı kurulmuş oldu. Memluküler aradaki bağ sebebiyle, Eyyûbi Devleti’nin mirasına konmuş, onun devamı niteliğinde bir devlet olma özelliğine sahiptiler.

 

Kazandığı harpler ile Orta Çağın en güçlüsü hâline gelen, Türk İslam tarihinin ve talihinin değişmesine vesile olan ve yok olmanın eşiğinden çekip çıkartan bu devletin en önemli sultanlarından biri de Baybars’tır. Tam bu noktada Seyfettin Kutuz’dan bahsetmezsek, tarihî gerçeklere haksızlık yapmış oluruz. Halef-selef olan bu iki insan arasında, üzücü bir hadise yaşanmış olsa da aslında bir "yap-boz"un birbirlerini tamamlayan iki parçası gibiydiler.

 

Seyfettin Kutuz, İslam tarihi bakımından çok önemli olan Ayn Calut Savaşı için tahta çıkartılmış ve başkomutan olarak cenk etmiş, Baybars da onun öncü birliklerinin komutanlığını yapmıştır. Sultan Seyfettin, muharebeden kısa bir süre sonra üzücü bir şekilde vefat etmiş olmasına rağmen, uyguladığı taktiklerle ve göğüs göğüse cenk etmesiyle ne kadar iyi bir asker göstermiştir. Kazanılan zaferin kalıcı olması ve Suriye’de asayişin tekrar düzene girmesi için aldığı kararlar ise, ayrıca ne kadar önemli bir devlet adamı olduğunu da ortaya koymaktadır.

 

Kutuz kısa bir saltanat sürmesine rağmen, İslamiyet’in bu günlere gelebilmesinde büyük pay sahibidir. Bu sebeple mutlaka hatırlanıp hayırla yâd edilmesi gerekmektedir.

 

 

 

ÇİLELİ YOLCULUK

 

 

 

Sultan Baybars on yedi sene hükümdarlık yapmış, İslam Türk medeniyeti için çok büyük hizmetleri olmuş bir şahsiyettir. Hilafetin ve İslam’ın korunmasında iki büyük düşman akımına karşı göğüs germiş, büyük zaferler elde etmiş, mücahit bir hükümdardır.

 

Müslüman olmasıyla iftihar eden ve bu yolda canını vermekten hiç çekinmeyen bir insandır. Medeniyetimiz açışından çok önemli olan Sultan Baybars’ın, kölelikten sultanlığa kadar uzanan ömrü maalesef yeterince bilinmemektedir.

 

Baybars’ın milliyeti ile ilgili farklı rivayetler vardır. Bazı kaynaklarda Türk olduğu belirtilmekle beraber, umumi kanaat Çerkez olduğu yönündedir. Kıpçak Türklerinin içinde, o kültür ile yetiştiği için Türkçe konuşmayı tercih etmekteydi. Türk olduğunun iddia edilmesi de bu bilgiye dayanmaktadır. Kabilesinin ismi kesin olarak bilinmese de Borçoğlu veya Borlu olduğu düşünülmektedir.

 

Baybars’ın 1233 senesinde Karadeniz’in kuzeyinde sıradan bir şekilde başlayan hayatı, 1247 senesinde 14 yaşındayken Moğollara esir düşmesiyle değişir. Sahibiyle Sivas, Halep ve Şam şehirlerini dolaşır. Hama’ya geldiklerinde ise o sırada orada mahpus olan ve Eyyubi Sultanı Melik Şah Salih’in emirlerinden biri olan Alâeddin Aytekin el-Bundukdârî tarafından satın alınır. Bu onun için âdeta bir dönüm noktasıdır. Çünkü Bundukdârî onu cesareti ve gözü pek olması sebebiyle Sultan’ın teşkil ettiği Bahriyye Memlüklüleri’nin içine katar ve orada Sultan’ın özel kuvvetleri olarak hizmete başlar. Emirin bu himayesi, Baybars’ın ömrünün sonuna kadar el-Bundukdârî olarak anılmasına da sebep olur.

 

Kısa sürede Melik Şah Salih’in dikkatini çeken Baybars, Sultan tarafından kölelikten azledilir. Gösterdiği yararlılıklar, namının önce Bahriyye Memlüklüleri’nin içinde sonra ise tüm Eyyübi mülkünde yayılmasına yol açar. Artık o Bahriyye’nin en başarılı askerlerinden biridir ve özellikle haçlılara karşı muvaffakiyetler onu önce kumandanlığa, sonrasında ise emirlik makamına taşır.

 

 

 

BAYBARS NAMINA NAM KATAR

 

 

 

Sene 1249’u gösterdiğinde ise Baybars’ın hayatı ikinci defa değişir. Yedinci Haçlı Seferi’nin başında olan Fransa Kralı IX. Louis, beklenildiği gibi askerlerini Filistin Akka’ya değil de Mısır’daki Nil Nehri’nin ağzına çıkarır ve Dimyat’ı ele geçirir. Şah Salih hasta haline rağmen düşman ile mücadele eder ancak neticeyi görmeye ömrü yetmez. Zafer ise oğlu Turan Şah’a nasip olur ve Kral Louis ağır bir mağlubiyete uğratılarak esir edilir. Bu netice, Sultanın ve galibiyette büyük etkisi olan Emir Baybars’ın namına nam katar. Fakat Turan Şah, güçleri dolayısıyla emirlerden çekinmektedir ve onlara karşı tavır almaya başlar. Hatta bazılarını öldürmeye bile çalışır. Bu hareketleri onun bir süre sonra suikast sebebiyle daha yeni çıktığı tahtta yeterince oturamadan vefat etmesine sebep olur.

 

Bu durum Eyyubi devleti ciddi yara almasına sebep olur. Sultanlığını ilan eden emirler sebebiyle çift başlılık ortaya çıkar. Diğer yandan ise Haçlılar sindirilmiştir ancak Moğollar sınıra dayanmış durumdadır. Bu sebeple Bahriyye Memlükleri'nin önde gelen emirlerden olan Muizzuddin El-Mansur Aybeg tahta çıkartılır ve Eyyübi devleti 1250 yılında Bayriyye Memlüklerinin eline geçmiş olur.

 

Sultan Aybeg, devleti toparlamak adına, en güçlü dört emir Aktay, Kutuz, Baybars ve El-Raşidi’den yardım ister. Bu ve diğer çalışmaları sebebiyle Memlukü Devleti’nin kurucusu olarak görülür. Aybeg’in de kendileri gibi bir Bayriyye Memlukü olması sebebiyle ona destek veren emirlerin arasındaki ilişki ise, Fariseddin Aktay’ın gücünün artması ile bozulmaya başlar. Çünkü Aybeg bunu kendi için ciddi bir tehdit olarak görmeye başlar ve onu sarayda verdiği davette öldürtür. Bu suikastı Aybeg’in emriyle organize eden kişinin Seyfettin Kutuz olduğu da söylenmektedir. Artık meydan yeni kurulma merhalesinde olan Memluk Sultanlığının başı Sultan Aybeg’e ve üç büyük emirine; Kutuz, Baybars ve El-Raşidi’ye kalmıştır. Ancak aradaki dostlukları eskisi gibi değildir.

 

 

 

MÜCADELELERLE DOLU BİR DEVİR

 

 

 

Memluk Devleti’nin kurulması; Haçlı seferleri, Moğol istilaları ve iç karışıklıklar sebebiyle yorgun düşmüş Orta Doğu için büyük bir fırsattı. Sultan Aybeg ve herkes için, savaşlar ve mücadelelerle dolu yeni bir döneme hazırlamak adına soluklanma zamanıydı.

 

Sultan Aybeg, bu dönemde kesif bir gayret harcamaktaydı. Çıkması muhtemel karışıklıklara sebebiyet vermemesi ve bir saltanat düzeninin sağlanması arzusuyla emirleri bile karşısına alma cesaretini göstermişti. Aktay’ı öldürtmesinin ardından Kutuz, Baybars ve El-Raşidi’yi eşit düzeyde kontrol altında tutmayı başarmıştır ancak Baybars ile ilgili endişeleri vardır.

 

Sultan bir yandan da Eyyübi Devleti’nin beyi mevkiinde olan ve Halep’te sultanlık iddiasıyla oturan, En-Nasır Yusuf ile uğraşmaktadır. Çünkü Mısır’ın kendisine ait olduğunu iddia ederek, bütün Suriye’yi ele geçirmek adına akınlar yapmaktadır. Bu sebeple sık sık karşı karşıya gelirler.

 

 

 

BÜYÜK FIRSAT

 

 

 

Bu çekişme, Baybars için de bir fırsat niteliğini taşır çünkü Aybeg’in Emir Fariseddin’i öldürtmesi sonrasında sıranın kendisine geldiğini düşünmektedir. Kendisine karşı açıkça bir tavır sergilenmese de tedirgindir. Çünkü Fariseddin ile arasının iyi olduğunu Sultan dâhil herkes bilmektedir. Bu sebeple, gizliden gizliye kendisine müttefik arayışlarına girer ve En-Nasır ile görüşmeye başlar. Neticede 1250 yılında kendisine tabi, hususi Memluk askerleriyle Mısır’dan ayrılıp Suriye’ye gider. En-Nasır Yusuf’a biat eden Baybars 1259 yılında, Moğolların Suriye’yi istila hareketine kadar onun hizmetinde kalır.

 

Aybeg, bu durum karşısında zor durumda kalsa da aradaki gizli çekişmenin sonlanmasından dolayı sevinir. Muhtemel düşman istilası ve iç karışıklıklara karşı önlem almaya başlar ve çalışmaları 1257 yılında şaibeli bir şekilde hayatını kaybetmesine kadar da devam eder.

 

Yerine küçük yaştaki oğlu Mansur Ali tahta geçer ancak iki sene saltanat sürebilir. Çünkü Moğol tehlikesi Suriye’ye kadar gelmiş ve Mısır’a oradan da kutsal topraklara kadar uzaması an meselesidir. Seyfeddin Kutuz, bu durumdan çok rahatsızdır ve yaşının küçük olması sebebiyle Sultan Mansur Ali’nin güven vermediğini düşünmektedir. Devlet idarecilerini ve emirleri toplayarak fikrini onlara da açar. Bu düşünceyi yerinde bulan emirler, tahtın el değiştirmesine karar verirler. Neticede 1259 yılında, Sultan Mansur Ali tahtan indirilir ve Seyfeddin Kutuz Memluk Sultanı olur.

 

Bu sırada Baybars, büyük bir mücadele içindedir ve Suriye’yi Moğollara karşı canla başla müdafaa etmektedir. Fakat beklemediği bir durum ile karşılaşır. En-Nasır Yusuf korkup geri çekilir ve onu yalnız bırakır. Bu sebeple kendisi de geri çekilmek zorunda kalır ve mücadeleye karşı inancını kaybeder. Bu sırada Mısır’da Seyfeddin Kutuz’un sultan olduğunu ve Moğollar ile harp etmek için bir ordu topladığını öğrenir. Vakit kaybetmeden adamlarını toplayıp geri döner ve Kutuz’a biat eder.

 

 

 

HUDUTTAKİ TEHLİKE

 

 

 

Baybars’ın Mısır’a dönmesi sonrasında zaten zayıflamış durumda olan son Eyyubi Sultanlığı da Moğollar tarafından ortadan kaldırılır. Hama'daki şube varlığını sürdürürse de bir müddet sonra onlar da aynı akıbeti paylaşmaktan kaçamazlar. Diyarbekir ve Hasankeyf civarında bulunan mahalli bir beylik ise ilk etapta bu hücumlardan kurtulsa da daha sonra Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırılırlar.

 

Sultan Seyfeddin Kutuz, Suriye’yi yakıp yıkan Moğolları Kudüs’te karşılamak istiyordu. Çünkü daha fazla ilerlemeleri önce Mısır, devamında ise kutsal topraklar için tehlike demekti. Bu muharebe bu yüzden çok önemlidir ve Baybars’ın kendisine biat etmesi de stratejik olarak avantaj anlamına gelmektedir. Bu sebeple Kutuz, Baybars’ı ordusuna dahil eder ve öncü birliklerinin başına geçirir.

 

Emirliği döneminde Haçlılarla ve Moğollarla yapılan mücadelelerde faal rol oynasa da kendisine Mısır sultanlığı yolunu büyük ölçüde açacak olan Ayn-ı Câlût muharebesi artık kapıya dayanmıştır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Bahri ARSLAN 9 Temmuz 2023 13:24

Allahüteala razı olsun efendim,bu yazının devamını yazacakmısınız, Eğer yazmayacaksanız devamını bizim mail adresimize gönderirseniz memnun olurum bahri.arsln@gmail.com