RUSLARA DÜNYAYI DAR ETTİ  Kafkas mücahidi Şeyh Şamil

Sesli Dinle
A -
A +
Dr. Mehmet Can
mailmehmetcan@gmail.com
 
Ruslar, 1783’te işgal edilen Kırım gibi, bütün Kafkasları da ne pahasına olursa olsun temizleyecek, Hazar Denizi’ni bir Rus gölü hâline getirecekti. Bunun için Çar, yerli halkın imha edilerek kalanların da topluca sürgüne gönderilmesi emrini veriyordu. Bunlara karşı Şeyh Şamil büyük bir mücadele hazırlığı yapıyor, ezan sesinin dağlarda yankılanmaya devam etmesi için gayret gösteriyordu. İmamlığa seçilişinden beş yıl sonra “İmam Şamil” adı bütün Kafkasya, Dağıstan ve Çeçenistan’da muhabbetle dillerde gezmeye başladı.
 
Şamil’e gösterilen bu sevgi Rus Çarı ve ordusunun yüreğine korku salıyordu. Zira tesirli ve cezbedici hitabeti dinleyenlerde büyük heyecan oluşturuyor, Müslüman olarak yaşayan bu insanlara birer kıvılcım saçıyordu. Onlara sürekli bu uğurda düşmana karşı çarpışmanın mükafatının cennet olduğunu bildiriyor, dinin emirlerine uymanın, yasaklardan kaçınmanın ancak hürriyet ile mümkün olabileceğini nakşediyordu. Öyle ki bu uğurda gecesini gündüzüne katarak, istirahatini dahi terk ederek kısa zamanda küçük de olsa nizamlı bir ordu meydana getirdi. Tecrübeli yardımcılarını ordunun başına geçirdi. Üstün hizmet gösterenlere altın ve gümüşten yapılmış nişane vererek şöyle diyordu:
 
“Sonunu düşünen kahraman olamaz. Kuvvet ve yardım ancak Allahü teâlânındır.” 
 
Rus komutanlar, İmam Şamil ve askerleri ile mücadele edemiyordu. Hatta o ara Rus Çarı Nikola, Kafkas Orduları Başkumandanı General Feze’yi Şeyh Şamil’e gönderip, teslim olmasını istiyor, Şamil şu tarihî cevabı veriyordu: “Ben Kafkas Müslümanlarının hürriyete kavuşması için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil. Allah’ın himayesini Çar’ın efendiliğine feda etmeye yemin eden, özü-sözü doğru bir Müslüman’ım...” 

ŞEHADET MÜMİNLER İÇİN EN BÜYÜK RÜTBE

Rusya, Şamil ve mücahitleri ne olursa olsun yok etmeliydi. Bunun için daha detaylı planlar yapıp daha fazla asker gönderdiler. Şeyh’i yenme hevesine kapılan Rus generallerden biri de Grabe idi. 30 bin kişilik ordusu ile önemli bir merkez olan Ahulgunda’yı kuşattı. Bu esnada Şeyh Şamil en yakınlarını şehit verdi. Şehadet müminler için en büyük rütbe idi. O da yakınları gibi aynı akıbet için mücadele ediyordu. Bu savaşta Şamil’in hanımı, Cevheret ile bir oğlu, bacısı Nefiset ve amcası şehit düştü. Sığındıkları kalede her gün yeni şehitler veriyorlardı. Cephaneleri ve erzakları bitmek üzereydi. Rus ordusu ise devamlı takviye alıyordu. Bu hâldeyken bile Şamil, teslim olma teklifini reddediyordu.

OĞLUNU ESİR VERDİ

Ruslar, Şeyh Şamil ve yanındaki mücahitlerin kalede olduğunu biliyordu. Bu durumdan istifade ederek sinsi plan yapıyordu. Şamil’in oğlunu rehin aldıkları takdirde kaledekilerin serbestçe çıkıp gitmelerine izin vereceklerdi. Şamil ise mücahitlere şöyle diyordu: “Bu bir hiledir. Ruslar oğlumu almakla iktifa etmeyecekler...
 
Ancak bazı arkadaşları böyle düşünmüyordu. Onların bu hissiyatını fark eden Şamil, büyük bir fedakârlıkta bulundu; sırf arkadaşlarının kalbine bir şüphe girmesin diye o sırada sekiz yaşında olan oğlunu esir verdi.
 
Bu sırada Şamil dizleri üzerine çökerek, gözyaşları içerisinde Yüce Allah’a yürekleri sızlatan şu duayı yapar: “Ya Rabbi! Sen Hazreti Musa’yı Firavun'un elinden korudun. Oğlumu da Rusların nezdinde muhafaza eyle…”
 
Ne var ki Ruslar sözlerinde durmadılar. Ş. Şamil’in oğlunu esir aldıktan sonra daha büyük bir kuvvetle taarruza geçtiler. Bu esnada oğlu Muhammet yaralandı.

OSMANLIDAN YARDIM İSTEDİ

Büyük İslam âlimi Mevlâna Halid-i Bağdadi hazretlerinin halifesi Şeyh Cemaleddin Gazi Kumuki, damadı ve talebesi İmam Şamil emperyalist Hıristiyan Rus kuvvetlerine karşı büyük bir mücadele verirken İslam memleketlerini harekete geçirmek için diplomatik teşebbüslerde bulunuyordu. Ancak kendisi hiçbir netice alamıyordu. Osmanlı
Şeyhülislamı’nın da dikkatlerini Kafkasya üzerine çekmek üzere şu mektubu gönderdi:
 
“Bismillahirrahmanirrahim. Ey sevgili ve şerefli kardeşim!
 
… Sizin ve padişahın yüce Divanı’nın, âlimlerin içerisinde bulunduğumuz duruma sessiz kalışına şaşıyorum. Bunu bildiğiniz hâlde niçin Sultanı, yakınlarını, önemli kişileri ve liderleri ikna etmiyorsunuz? Susmaya hakkınız var mı? Kıyamet günü Allahü teâlâ sizi suale çekerse ne cevap vereceksiniz? ‘Ne yapıyordunuz ne söylüyordunuz; neyi emredip, neyi yasaklıyordunuz?’ diye sorulduğunda ne söyleyeceksiniz? O hâlde bu soruya bir cevap hazırlayınız.
 
Ey âlim kardeşim! Hakkınızda kötü düşündüğümü gizlemeyeceğim. En büyük imam yüce Halife sizi dinlediğine ve sizin de O’na savaşa girmeyi tavsiye etmediğinize göre başka türlü bir şey yapmanız gerekmez mi? Verdiğiniz sözü yerine getirmenizin tam zamanı değil mi?
 
Ey ilmi ile âmil olan âlimler, ey kâmil müminler! Sahip olduğunuz bütün imkânlarla İslam düşmanlarına karşı savaşmak zorundasınız. Osmanlı Bab-ı âlisinden burada savaşan kimselere yardım ve destek sağlamasını istemelisiniz. Hem Allah’ın koruduğu askerî birlikler göndererek bize yardım etmeniz, hem de Sultanlar arasında yapıldığı gibi görüşmeler yapmak suretiyle Rus hükümdarının bize karşı sürdürdüğü askerî faaliyetlerine son vermeye mecbur etmeniz zaruridir.
 
Dağıstanlı âlimlerle yaptığım bir görüşmenin ardından size bildirmek istediğim bunlardan ibarettir. Sadece bu hakir size müracaat ediyorsa da bu mesajı bütün âlimlerin bir şikâyeti olarak kabul edebilirsiniz. Talebimi kabul ederseniz, Allah sizi mükâfatlandırsın ve cennetine koysun. Kabul etmezseniz Allah bize yeter. O, kendisine güvenilen kimselerin en iyisidir. Yüce Allah’ın dışında güç ve kuvvet yoktur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.”

YARDIM YAPILMADI

Şeyh Cemaleddin Gazi Kumuki hazretlerinin Osmanlı Şeyhülislamına gönderdiği mektubuna ne cevap verildiğine ne de herhangi bir yardım yapıldığına dair arşivlerde bir kayıt yok. Zira o sıralarda Osmanlı tahtında Sultan Abdül’aziz Han bulunuyordu. Abdül’azîz Hân, zamanında memleketin idaresi Alî ve Fuâd Paşa’nın ve bunların yetiştirdiği masonların ellerindeydi. Bunlar da İngiliz’in siyasetine göre hareket ettiler. Şeyh Şamil, yirmi beş sene Ruslarla kahramanca cihât ederek ordularını perişan ederken, seyirci kaldılar.  Şeyh Şamil'in kuvvetleri Ruslara karşı âdeta bir set, baraj idi. Bu sebeple Ruslar, doğuya ve güneye ilerleyemiyordu.

RUSLARA ESİR DÜŞTÜ

Kırım Savaşı sırasında ölen Çar I. Nikolay’ın yerine oğlu II. Aleksandr, Çar oldu. Bu, Kafkasya ve dolayısıyla Dağıstan tarihinde mühim bir dönüm noktasıydı. Babasının yaptığı yanlışları tespit eden yeni Çar, Kırım’ın açtığı yararları sarmak için hemen Kafkasya’ya yöneldi. Yeni bir komutan tayin etti: General Prens Baryatinsky… Bu Şeyh Şamil ve Kafkas direnişini etkisiz hâle getirecek olan kişiydi. Zira Kafkasya’ya tam hâkim biriydi. Hiç vakit kaybetmeden bütün Güney’i kuşatma altına aldı. Maksat Türkiye ve İran’dan aktarılması muhtemel silah yolunun önünü kapatmaktı. Büyük paralar dağıtarak uzun savaş yıllarının yorgunluğuna katlanamayacak duruma gelmiş kabileleri Şamil’in etrafından koparmaya çalıştı.
 
Bunlarla iktifa etmeyen General Prens, çok sinsi başka planlar yaptı. İtibar gerektiren yerlere itibar, baskı gerektiren kimselere baskı uyguladı. Halka toprak dağıttı. Zekice bir politika takip ediyordu. İmam Şamil de elbette boş durmuyordu. Son damla kan akıncaya kadar “cihat” çağrısında bulunuyordu.

RUSLARA DÜNYAYI DAR ETTİ

General Prens, Kafkaslardaki Rus kuvvetlerini beş gruba ayırdı. Bunlardan General Baron Vrevski, üç hafta içinde Kafkas dağlarını aşarak güneybatı ve kuzeydoğu kısımlarını işgal etti. Şeyh Şamil’e karşı şiddetli bir saldırı başlattı. Tam yirmi sene aralıksız Rus ordularıyla savaşan Şamil, Ruslara dünyayı dar etti. Ne var ki Ruslar mertçe çarpışmak yerine sinsice taktiklerle, kalleşlikle adam elde ederek netice almaya çalışıyordu. Öyle ki bazı insanlara bol para ve makam-mevki vererek onlardan gizli bilgileri elde etmeye uğraşıyordu. Şamil bu hainler yüzünden yenik düşecekti!..

BEN GÖRMEYECEĞİM AMA…

Şeyh Şamil’in birlikleri büyük bir Rus ordusu ile çatışmaya girdi. Rusların sayısı 70 bindi. Şamil’in etrafı on binlerce asker tarafından çevrildi. “Teslim ol” çağrıları yapılıyorsa da o reddediyordu. Daha fazla dayanamayan Şamil, Ruslara esir düştü. Huzuruna çıkarıldığı Rus Prens Baryatisky’nin kibirli tavrına karşı şöyle diyordu:
 
“Evet, General ben sana baş eğmedim. Bir gaye uğruna çalıştım. Benim hedefim istiklaldi. Kafkasların hürriyetiydi. Ben vatanseverim. Otuz beş yıl Rus boyunduruğuna karşı geldim. Her zorluğa göğüs gerdim. Fakat ben görmesem de bir gün gelip bu dağların, bu vadilerin, bu derelerin istiklal güneşi doğacaktır.”
 
Bir gün Rus Çarı esaret altında olan Şamil’i yemek yemek için karşısına alır. İştahlı yemek yediğini görünce yanındakilere, “Korkarım bu adam birazdan bizi de yer” deyince Şamil şu cevabı verir: “Korkmayın! Dinimizde domuz etini yemek haramdır.”

İMAM ŞAMİL İSTANBUL’DA…

İmam Şamil, Rusların haritada göstermediği, Sibirya’da bulunan Perim’e götürülerek bir ormanın içerisinde tutulur. Kışları -40-50 dereceleri gören bu coğrafya da on sene boyunca esarette kalan Şamil, Sultan Abdülaziz’e Hac yapma arzusunu bildirir, oğlunun serbest bırakılması için Çar nezdinde aracılıkta bulunmasını ister. Bunun üzerine Osmanlı padişahı devreye girerek Gazi Muhammet’in Rusya’da rehin hayatına son verdirir. İstanbul’a gelen Şamil Kafkasya’da yıllardan beri cereyan eden, bugün de Rus harp okullarında okutulan mücadele azmi ve şanlı şahnâmesini gözyaşları içerisinde takip eden Türk milletinde hayranlık oluşturur. Onun Rus esaretinden kurtulup, ana vatanının şefkatli ve sıcak kollarına atıldığı gün İstanbul yerinden oynar.

BABAM SULTAN MAHMUT MEZARINDAN ÇIKSA…

Şamil’i getiren Rus vapuru, Dolmabahçe Sarayı önüne demirlendiği vakit saraydan yedi çift muhteşem saltanat kayığı suları yararak ailesini selamlar. Sultan Abdülaziz’in huzuruna çıkan Şamil, şu iltifata da mazhar olmuştu. Abdülaziz Han “Babam Sultan Mahmut mezarından çıksa idi ancak bu kadar sevinç ve heyecan duyabilirdim” diyerek Kafkasya’nın kahramanına karşı ruhunda taşıdığı hudutsuz muhabbeti ve hayranlığını ifade eder.

ŞEYH ŞAMİL MEKKE’DE

Peygamberimizin şanıyla şereflenen bu mukaddes Mekke’de ise Şamil’in şöhreti o kadar büyük ki, bütün halk etrafına toplanır. Hep dünyayı elinin tersiyle itip Allah için mücadele eden Şeyh Şamil, bu mübarek beldede ruhunu teslim eder. Yıkanıp kefenlenirken vücudunda otuza yakın yara izi görülür. Tekfin işini yapanlar o esnada oğluna şu kalpleri titreten sözü söylerler: “Babanın ellerini kokla. Bu mübarek koku ancak şehadet katına çıkanlardan tüter. Senin baban Allah’ın çok kıymetli kullarından olan o kutlu şehitler topluluğunun öncülerinden biridir.”
 
İmam Şamil çok sevdiği, uğruna ömrünü adadığı Sevgili Peygamberimizin beldesi ve Cennet-ül Baki mezarlığına defnedilir. Ancak günümüzde mezarının yerinde yeller esmektedir. Zira diğer mezarlar gibi yerle bir edilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.