Suriyeliler, göç ve suç ilişkisi nasıl okunmalı?

Sesli Dinle
A -
A +
Prof. Dr.  M. Burak Gönültaş
 
Göç ve suç ilişkisi hem akademik boyutta hem de kamuoyu nezdinde her zaman konuşulan, tartışılan ve çalışılan bir konu olmuştur. Türkiye açısından göç ve suç münasebeti üzerine olan tartışmalar 1980’lerle birlikte gündemimize girmiştir; ancak Suriyelilerin göçü ile birlikte son dönemde daha çok öne çıktığı söylenebilir. Kamuoyundaki bu tartışmalar, göç-suç ilişkisini daha detaylı çalışmaya bizi yönlendirirken diğer yandan göçmenlere yönelik negatif algıları ve nefret ifadelerini de tetikleyebilmektedir. Bu yüzden göçmenlerin suça karışmasına sebebiyet verebilecek şartlara, Suriyelilerin ülkemizdeki suç oranları içerisindeki yerine, suç-göç ilişkisindeki yanlış algıların sebebine ve göçmen suçluluğunu önlemek adına nasıl bir perspektif belirlenebileceğine yönelik detaylı bir odaklanmaya ihtiyaç vardır.

GÖÇ VE SUÇ

Suç ve göç ilişkisi, pozitif suç biliminin ilk çalışma sahalarından biridir. Batı’daki Chicago ve Londra gibi bazı metropollerde, suç oranlarının yüksekliği ve istatistiklerde suçların ağırlıklı olarak göçmenlerin bulundukları yerlerde toplanması; suçun sebeplerini araştırırken odağı çoğunlukla göçten sonra kurulan muhitlere ve göçmenlere yoğunlaştırmıştır. Suç ve göçle ilgili çalışmalar derlendiğinde üç ana faktörün göçmen suçluluğunda etkili olduğu yönünde fikirler vermiştir.
 
Birincisi suça “yatkınlık” oluşturabilecek şartların oluşmasıdır. Yatkınlıkları ise ağırlıklı olarak göçmenlerin yerleştikleri yerler, sosyoekonomik durumlar ve yerel toplumla entegrasyonu engelleyen makro etkenler oluşturmaktadır. Göç edilen yerlerdeki çarpık yapılaşmalar, düzensizlikler, göçmenlerin sosyoekonomik seviyesinin düşüklüğü ve işsizlik problemleri, farklı etnik grupların varlığı, bazı sosyal desteklerden faydalanamama gibi durumlar, göç eden kişilerin göç edilen yere uyum sağlamalarını ve buranın kurallarını-değerlerini benimsemesini engelleyebilir. Göçmenler bu şartlar altında anomiyi, gerilimi ve düzensizlikleri tecrübe edebilirler. Bunun yanı sıra göçten önceki yerin kültürünü, kural ve âdetlerini göç ettiği yerde devam ettirme isteği de göç edilen yerin kültürüne adapte olmayı engeller.
 
İkincisi tetikleyicilerdir. Göç edenlerin yaşadıkları ekonomik sıkıntılar, işsizlik ve gençlerin eğitime devam etmemesi gibi sebeplerle sokaklarda daha çok zaman geçirmesi, muhitlerdeki düzensizlikler, olumsuz rol ve modellerin öne çıkması, farklı etnik gruplar arasındaki çatışma eğilimleri, silah, bıçak taşımak gibi kültürel âdetler, dil engelleri, sosyal medyadaki olumsuz içerikler, suçlu alt gruplar ve çeteleşme gibi etkenler suça yatkınlık şartlarına sahip olan göçmenlerin, diğer gruplara göre suça karışma ihtimallerini arttıran ve hızlandıran faktörler hâline gelebilir. Özellikle yaşanılan muhitte suçlu arkadaşların varlığı, bunlarla etkileşim nispetinde suça karışmayı hızlandırabilir.
 
Üçüncüsü ise yerel toplumda göçmenlere yönelik menfi algı ve bakışlardır. Bunlar büyük önyargılara dönüşerek, göçmenlerin suçluluğunun olandan daha fazlaymış gibi algılanmasına sebep olabilir. Toplumda gelişen suçlu kalıp yargıları da bunu pekiştirebilir. Göçmen eğer bir suçlu kalıbına giriyorsa, var olan algı ve yargılar o kişi için “bu zaten suçludur” söylemini ortaya çıkarabilir ve yerel toplumla göçmenler arasında bir “sosyal mesafe” meydana gelebilir. Sosyal mesafenin iki sonucu olacaktır: Bir yandan yerel toplum için önyargılı, ötekileştirici yaklaşım ve tutumlar gelişebilirken, diğer yandan göçmenler içinse yabancılaşma, içe çekilme, azınlık psikolojisine girme, husumet vs. gibi gelişmeler ortaya çıkabilir. Bu iki netice entegrasyonun sağlıklı bir şekilde gelişmesini engellemektedir. Ayrıca bu durum mahalli halkın göçmenlere yönelik bir husumet (nefret, ötekileştirme, önyargı) geliştirmelerine neden olduğu gibi başta uyuşturucu, hırsızlık vs. gibi suçların sebebi gibi görülmelerine yol açabilir.

PEŞİN HÜKÜMLER ADAPTASYONU ZORLAŞTIRIYOR

Özetle göç ettiği yerde çeşitli yatkınlıklara sahip olan, tetikleyici birtakım şartları tecrübe eden ve yerel toplumun ön yargılı yaklaşım ve tutumlarına maruz kalan göçmenler, yerel topluma adapte olamadıkları gibi o cemiyetin kurallarını da benimsemekte zorlanabilirler. Bu durumda antisosyal davranışlarla birlikte suça karışma ihtimalleri artabilir. Ayrıca göçmenler, yerel toplumdan ayrışarak homojen-kapalı toplumlar hâline gelebilir ve başta suç örgütleri gibi suçluluğu öğreten, kolaylaştıran ve rasyonelleştiren organizasyonlara dâhil olabilirler. Gettolaşılan yerlerde suç oranlarının yükseldiğine yönelik çalışmalar vardır. Göçmen suçluların en çok yoğunlaştığı yaş grubu ise 15-25 yaştır. Bu gruplarda uyuşturucu, alkollü araç kullanma, mal varlığına yönelik suçlar ve çeteleşme öne çıkan suç tipleri olabilmektedir. Bazı çalışmalarda ise tam tersine göçmenlerin yerel toplumun kurallarına daha çok uyduğu ve suça daha az karıştıkları bulgulanmıştır (1).
 
Ülkemizde son dönemde özellikle sosyal medya üzerinden Suriyeli göçmenlerin işlediği suçlara bağlı olarak toplumu tahrik edici pek çok söylem öne çıkmaktadır. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresinin (2) paylaştığı verilere göre Suriyelilerin Türkiye’de karıştığı suç oranları yüzde 1-2 iken, bu suçların aydınlatılma oranları ise yüzde 90’ın üzerindedir. Yukarıdaki literatüre bağlı olarak normalde göçmenlerin suça karışma konusunda daha çok öne çıkan gruplar olması gerekirdi. Ancak istatistiklere göre bu açıklamalar yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda suç göç ilişkisine yönelik toplumdaki görüşü ampirik çalışmalar yerine daha çok algılar yönetmektedir diyebiliriz. 

NEGATİF ALGININ MUHTEMEL SEBEBİ

Göç ve suç ilişkisinde, göçmenlerin suçluluk oranları çok yüksek olmamasına rağmen genel olarak toplumda bu kişilerin sosyal manada en uç noktalar içerisinde olduğuna yönelik (örneğin suçlu gibi) algıların öne çıktığı görülmektedir. Göçmen suçluluğu üzerine hâkim olan bu algı toplumda çoğu zaman “göçmen=suçlu” söylemine sebep olabilmektedir. Türkiye’de suç ve göç ilişkisini konuşurken, ağırlıklı olarak kriminolojik açıklamalara odaklanıldığı için ABD gibi göçmen suçluluğundan mustarip ülkelerin literatürlerine yoğunlaşılıyor. Ayrıca belli etnik gruplara göre yapılan çalışmaların bulguları diğer göç etmiş bütün etnik gruplara genelleniyor ki bu yanıltıcıdır. Örneğin günümüzde suçu açıklarken kullandığımız ana akım kriminolojik teorilere göre suç ve göç, düzensizlik, yoksulluk vs. argümanlar üzerinden açıklanmaya çalışıldığında, göç ve suçluluk arasındaki ilişki kuvvetli bir bağla karşımıza çıkıyor. Hâlbuki son araştırmalarda göçmenlerin uyum programlarına katılımı, sosyal destek görme, göç edilen yerdeki imkân ve fırsatlara ulaşım gibi faktörler de göçmen suçluluğunda önemli değişkenler olarak tanımlanmaktadır.
 
Kısacası, başka bir coğrafyanın gözlüğüyle, yeterli bir büyüklükte olmayan bir problemi görmeye çalışmak bizi yanlış bir kulvara kaydırmaktadır. Bu şekilde sorunu anlamayı istemek bulanık bir görüntü veriyor ki, bulanık kısımları netleştirirken kati rijit indirgemeler (örneğin bir mahallede meydana gelen cinsel taciz vakasında kamuoyunun hemen bir göçmene suçu yüklemesi gibi, yani zaten onlar yapmıştır vs. gibi) yapılmasına sebep oluyor. Bu durum göçmenlere yönelik nefret söylemlerini, sert tutumları tetikleyen bir duruma dönüşebiliyor. Ayrıca bunlar dışında göçmenlerin süreç içerisinde sınır şehirlerden ülkenin tüm şehirlerine doğru mobilize olmaları, bulundukları yerlerde işsizlik problemlerinin artması ve münferit suçlarının kamuoyunda daha çok dikkat çekmesi de olumsuz algılarda önemli bir rol oynamaktadır.   

GÖÇMENLER SUÇ HUSUSUNDA DAHA RİSKLİ

Yukarıda ortaya koyduğumuz üç etken (yatkınlık, tetikleyiciler ve olumsuz algılara maruziyet) kontekstinde suç-göç ilişkisini konuşurken şu hipotez üzerinden gitmek göçmen suçluluğu ile ilgili daha pozitif ve rasyonel bir perspektif çizmemizi sağlayabilir: Göçmenler doğrudan suçludur şeklinde bir söylem yerine “göçmenler ve özellikle de ikinci nesil göçmenler suça karışma konusunda toplumdaki diğer gruplara göre daha riskli ve savunmasızdır” demek daha uygun olacaktır. Bu, Suriyeli göçmenler için de böyledir. Yani göçmenlerin suçluluk durumuna gelmeden önce onların uyumu, adaptasyonu ve entegrasyonu üzerine yoğunlaşmak daha doğru olacaktır. Uyumsuzluk yerel toplumun ve kurallarının benimsenememesine ve toplumdaki kaynaklara ulaşamamaya sebep olarak kısa ve uzun vadede bir takım psikososyal sıkıntıları ortaya çıkarmaktadır. Bu durumdaki bir göçmenin anti sosyal davranışlar gösterme ve sonrasında ise suç işleme ihtimali artmaktadır. 
 
Göçmenlerin uyumu ve entegrasyonu üzerine Suriyeli göçmenlerle yapılan bir çalışmada (3), Suriyeliler din, coğrafi yakınlık, kültürel benzerlik, akrabalık bağlarını uyumu hızlandıracak unsular olarak görmektedir. Uyumu kolaylaştıracak araçlar dil, mesleki eğitim ve göçmenlerin olumlu katkılarının varlığı olarak ifade edilmiştir. Bu ögeler çerçevesinde oluşturulacak bir sosyal ağ ile uyum süreci tasarlamanın mümkün olacağı önerilmiştir. Yani yerli halk ve göçmenler arasında düzenli temas kurularak bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarının yapılmasının birlikte yaşama adına sosyal sermaye oluşturabilecek birtakım değerler inşa edebileceği belirtilmiştir. 
----
(1)   Kızmaz, Z. (2018). Göç ve suç arasında bir ilişki var mı?: bütüncül bir bakış. Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi7(2), 562-599.
(2)   https://www.aa.com.tr/tr/info/infografik/11893
  1. Coşkun, H., & Gönültaş, M. B. (2023). Sosyal sermaye temelinde Suriyeli bireylerin sosyal uyum sürecine ilişkin deneyimleri. International Journal of Social Inquiry, 16(1), 255−274.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.