Türklerin maruz kaldığı propagandalar

Sesli Dinle
A -
A +
Prof. Dr. Suat Ungan
Trabzon Üniversitesi
ungan@trabzon.edu.tr
 
“Propaganda” kelimesi özünde çubuktan fidan üretme manasına gelmektedir ve Latinceden Avrupa dillerine, oradan da bizim lisanımıza geçmiştir.
 
Propaganda, insanın fikrinde bile olmayan şeyleri ihtiyacıymış gibi algılamasına zemin hazırlama yöntemidir. Propaganda yapmayı amaçlayan kişiler, en zor ihtimalleri, gerçekleşmesi güç olan hayalleri hayata geçirmeyi hedeflerler.
 
İslami kültürde propagandaya karşılık “telkin” ifadesi kullanılmıştır. Telkinde kişiye tek taraflı olarak bir anlayışı aşılama amacı vardır. Telkin ve propagandanın farkı ise, telkinde bulunan kişi fikrinin doğru olduğuna inanırken, propaganda yapan kişiler bazı durumlarda savundukları fikrin en iyisi, en doğrusu olmadığını bildikleri hâlde bunu, en doğrusuymuş gibi yayma düşüncesinde olurlar. Telkinde bulunan kişi ahlaki kurallara göre hareket ederken, propaganda yapan kişinin ahlaki endişesi bulunmamaktadır. Telkinde insandan insana baskı varken propaganda kitle araçlarından insanlara yönelik etki söz konusudur. Propaganda vasıtası ile birileri yüceltilir, karalanır, yanlış bilgilerle halkta bir algı oluşturulur.
Reklam, propaganda ve telkinden biraz daha farklılık göstermektedir. Reklamda kişilerin şahsi tercileri serbest bırakılmakta, kişinin takdirine müdahale edilmemektedir. Reklam kısa süreli, propaganda ve telkîn ise uzun müddetli olmaktadır. Reklamda bir ürünün, propaganda da ise bir fikrin, bir sistemin öne çıkarılması amaçlanır. 
 
Propaganda vesilesiyle insanların algıları açık hâle getirilir, propagandaya maruz kalan insanlar karşı tarafın her hareketinde bir hikmet aramaya başlar ve aradıkları her şeyi, aradıklarına benzetir, ona büyük anlamlar yükleyerek hemen kabul ederler. Propagandaya maruz kalan kişiler, bir fikri benimsemenin ötesinde aynı zamanda o fikrin taraftarı olurlar.

BATILILARIN AKIL OYUNU

Aristo’nun “Yunanlılar efendi, Asyalılar köledir” fikrinden hareketle Batılılar, propagandayı akıl oyunlarına çevirmiş, bu yöntemle askerî müdahaleye gerek bırakmadan istedikleri sonucu elde etme başarısını göstermiş, aklını kullanmayan toplumları istedikleri kıvama getirmişlerdir.

PASLI TASTA ZEHİR SUNULMAZ

Paslı tasta zehir sunulmayacağı mantığından hareketle, propaganda yapanlar da toplumun itibarını kazanmış kişileri araç olarak kullanır, yalanda abartıya kaçmaz, yalan söylemeden önce bazen doğruları dile getirirler. Genel ifadelere, ispatı güç yalanlara başvururlar.

PROPAGANDA MAĞDURUYUZ

Türk toplumu olarak Batılıların uygulamış oldukları propagandalara maalesef birçok dönem maruz kalmışızdır.
 
Bugün bizim ülkemizde bir kesim insanlar Sultan II. Abdülhamid’e “Kızıl Sultan” tanımlaması yapmaktadırlar.  “Abdülhamit’in Son Günlerinde İstanbul” adlı Sultan’a iftiralarla dolu bir kitap yazan Paul Fesch’in eserini Türkçeye çeviren Erol Pazarcı, “Kızıl Sultan”ı, Abdülhamid karşıtlarının özellikle Avrupalı olanların Padişah’a verdikleri bir unvan olduğunu, ilk önce ünlü Fransız Albert Vandel, tarafından kullanılan bu tanımın özellikle Ermeni olaylarından sonra çok sık söylendiğini, iflah olmaz Türk düşmanı İngiliz başbakanı Gladstone’in Bulgaristan isyanından ve bazı diğer Avrupalı yazarların Ermeni olaylarından sonra tek yanlı ve objektif olmayan yargıları sonucunda bu tanımı verdiklerini beyan etmektedir.
 
Türkiye’de bu tanımı dile getiren kişiler, tarihi iyi okumaktan aciz, Batı’nın propagandalarına maruz kalmış, Batı’dan daha Batıcı kesilen sözde aydınlar olmuştur. Bizim tarihimize, kültürümüze düşman kişilerin üretmiş olduğu her fikir, Batılıların propagandasına maruz kalmış, hatta zamanla onların propagandisti olmuş sözde aydınlarımız tarafından hemen savunulmuştur.
ABD, bugün Irak, Afganistan’a getirmeyi vaat ettiği özgürlüklerin benzerini I. Dünya Savaşı dönemlerinde Wilson Prensipleri adı altında Osmanlı ve diğer toplumlar için de uygulamaya koymuş, bu durumu o dönemki basınDünyanın bundan sonra adalet ve müsavat dünyası olacağı, en zayıfların hukuk ve menfaatlerinin en kuvvetliler kadar mukaddes tutulacağı, bundan Türkiye kadar memnun olacak bir devlet ve Türkler kadar sevinecek bir milletin olmayacağı şeklinde yansıtmıştırOrhan Koloğlu’nun “Aydınlarımızın Bunalım Yılı 1918” kitabında anlattığı bu olayda görüldüğü gibi Batı’nın o dönemde de bizim basınımız üzerinden kendi propagandasını çok iyi yaptığı görülmektedir.

İSTANBUL’UN İŞGALİNDE GAZETELERİN ROLÜ

Batılılar gazete yazarlarını da propaganda aracı olarak kullanmışlardır. İstanbul işgal edilmeden önce Yeni Gün gazetesi, İngilizleri öven yazılar basmaya başlamış; Fransızlar da daha önceleri kapanmış olan Stamboul gazetesini tekrar çıkarmış, o dönemde aktif olan Hadisat ve Sabah gibi gazeteleri de mali yönden destekleyerek lehlerine yazılar çıkmasını sağlamışlardır.
 
Bu propaganda sebebi ile insanımız İngiliz ve Fransızların İstanbul’u işgal etmelerine ses çıkarmamış, hatta İngiliz, Fransız ve Amerikalıların kendilerini kurtaracağını ummuşlardır. Kemal Tahir’in “Esir Şehrin İnsanları” adlı eserinde ifade ettiği gibi, 50 bin kadar insanımız, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne üye olmuş, hatta bu milletin Batılılar gibi medenileşmesi için oradan damızlık erkeklerin getirilmesi gerektiğini ifade edecek kadar alçalmışlardır!..

RAUF ORBAY’IN DEMECİ

Mondros Mütarekesini Osmanlı Devleti adına imzalayan zamanın Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay), 2 Eylül 1918 yılında gazetelere vermiş olduğu demeçte, İngilizlerin Osmanlıları yaşatma fikrinde olduğuna inandığını, İstanbul’a tek bir İngiliz askeri çıkarmayacaklarını hatta Adana’nın işgalinin bahis mevzusu olmadığı ifade etmiş, ne yazık ki bu demeçten birkaç zaman sonra İstanbul ve Adana işgal edilmiştir.
 
Şair Muzaffer Uyguner’in “Es Batı rüzgârı, durma es/ Taassup cenderesinde sıkılan ruhum serinlensin/ Hücrelerime kadar şark fikri ile dolu kafam temizlensin” diye şiir yazdığı ortamlarda geçmişe ait her şeye bir ön yargı oluşmuş, tüm hücrelerine kadar Batılılaşmayı kafasına koyan yeni aydın tipleri, eskiye olan nefretleri sebebiyle tuvaletler için kullanılan “alaturka” tanımını “alaturka müzik” diyerek Türk sanat müziği için kullanmaya başlamışlardır.

SOSYAL MEDYA PROPAGANDA ARACI OLDU

Günümüzde ise her alana hızlı bir şekilde ulaşan sosyal medya, potansiyel bir propaganda aracı hâline dönüşmüştür. Bu arada propagandanın şekli de değişmiş, sosyal medya şahıslar üzerinden propaganda aracına dönüşmüştür.
 
Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, kişilerin gülen yüzlerini, en güzel anlarını yansıttığı için insanlar yanlış ya da yalan olan bu paylaşımlara aşırı rağbet göstermeye başlamışlardır. Bu durumda başkalarının yalan ve yanlışları, zavallı gençlerin kendi doğrularını bastırmış, onları kendi hakikatlerinden uzaklaştırır olmuştur.  Onlar gerek ülke içinden ve gerekse ülke dışından yapılan bu paylaşımlara kendi zihin dünyalarında yer açmaya çalışmışlardır. 
 
Sosyal medyanın propagandasına maruz kalan gençlerin hayata ve olaylara bakışı değişmiş, bu durum onları kabına sığmayan, çabuk bıkan, her daim yeniliğin ve maceranın peşinden koşan bir karaktere büründürmüştür.

GENÇLER DEĞİŞTİ

Yeni neslin hayatı sabit yaşaması, bir düşünceye takılıp kalması, derin bir ideolojik temelinin olması imkânsız gibi. Bunlar sosyal medyada en fazla iki üç dakikalık videolar seyrederek zihinlerini şekillendiriyorlar. İzlemiş oldukları binlerce küçük çaplı video nedeni ile hayatı uzun soluklu tanıma, gözlemleme yerine, daldan dala atlayan bir serçe kuşu gibi hep hareket hâlinde oluyorlar. Bu yüzden her gördükleri olay veya durumdan yeni bir tat, yeni bir haz alma gayreti içine giriyor, hâlin onlara sunmuş olduğu imkânlarla yetinmiyorlar.
 
Bu gençlerin bir filmi baştan sona izleme sabrını göstermeleri bile gittikçe zorlaşmaktadır.  Devingen bir yapılarının olması, erken karar vermeleri, düşüncede derinlik sağlayamamaları nedeni ile olaylara geniş açıdan bakmaları zorlaşmaktadır. Kararları ani, davranışları değişkenlik göstermekte bu da onları memnuniyetsizlik çizgisine çekmektedir.
Sosyal medya aracılığı ile bütün dünyayı parça parça tanımaları, birçok yeniliğe vâkıf olmaları, yurt dışını onlara daha cazip hâle getirmektedir. Onlar dış dünyanın ekrana yansıyan güzel yönleri ile kendi ülkelerini mukayese yaparak hâlden memnuniyetsizliklerini açığa çıkarmaktadırlar.

HAYAT TARZLARINI ŞİKÂYET…

Onlar zengin ve farklı gördükleri ülkeler üzerinden kendi ülkeleri hakkında bir değerlendirme yapmakta, o zenginliği üreten süreci kaçırıp sonuç üzerinden hareket ederek şikâyet etmeyi tabii bir hak olarak görmekteler. Sebat etmek, direnmek, daha fazla emek harcamak onların hayat tarzına uymamaktadır. Her şeyin hazırına konan, hazır yiyen bu gençler için şikâyet etme, birilerini suçlama çok normal gelmektedir. 
 
Onlar sonuç odaklı düşünmeye alıştıkları için uzun süreli çalışmalarda dayanıklılık testinden geçmeleri zor olmakta, bu da onları daha üretken yapmaktadır. Bu üretkenliğe giden yol, onların süreci çabuk aşma ve sabırsızlıklarından kaynaklanmaktadır. Üretkenlikleri, işe verdikleri ciddiyetten ziyade şartların zorlaması ile kısa yoldan hedefe varma isteklerinden kaynaklanmaktadır.
 
Bu gençleri hiçbir düşünce, hiçbir akım çantada keklik olarak görmemelidir. Bu şartlar altında onların iradesine birilerinin hâkim olması imkânsızdır, onların iki dakika sonra ne yapacaklarını kestirmek de zordur.
 
Bu gençleri iyi anlamamız için onları besleyen kaynakları iyi tanımamız, iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. Bu gençlere kızmaya kimsenin hakkı yoktur. Okul ve aile sosyal medya karşısında çaresiz kalmaktadır. İyi bir anne baba, öğretmen olmak günümüz şartlarında çok daha büyük bir sorumluluk istemekte, ailelerin ve toplumların ideallerindeki gençliği yetiştirme hayalleri gittikçe zorlaşmaktadır.

KÜLTÜRSÜZ GELECEĞİN ÇARESİ

Daha ailenin sıcaklığını tam olarak hissetmeden küçük yaşlardan itibaren dış dünyanın propagandist tavırları ile karşılaşan bu gençler, kimliksiz ve kültürsüz bir geleceğe doğru hızla akıp gitmektedirler. Bu durumda her ülke kendi kültürünü, kendi tarihini, sanatını, Web 2.0 araçları üzerinden gençlere ulaştırma yollarını bulmaları gerekmektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.