Gün bugün...

A -
A +

Hal hatır sorma faslından sonra sohbete geçilir. Eh, herkes geleli bir saati geçmiştir. Zaten çay da demini almıştır. Önce peçeteler, ardından da tabaklar dağıtılır. Tatlı, tuzlu ve mümkünse salata çeşitleriyle dolu olan tabaklar birer birer güne katılan misafirlerin önlerindeki sehpalara konur. Genişçe bir tepsiye dizilmiş, kesme bardaklardaki çay da ikram edildi mi tamamdır artık. Gün yapmanın keyfi başlamıştır. Amaan, ne kadar lezzetli görünüyorlardır. Misafirler bu leziz ikramın hangisinden başlayacaklarını düşünerek tabakla oynarken, "Artık sen de otur" ısrarlarıyla odanın şöyle çıkış noktasına yakın bir yere ilişir ev sahibi. Tadılan ıspanaklı böreğin tarifini verirken, haklı gururunu yaşıyordur maharetinin. "Çok kolay, yufkayı alıyorsun, dörde bölüyorsun, üzerine..." diye sürer gider tarif alış verişi. Biri, sürekli boşalan çay bardaklarını gözetlemekle görevlidir. Ev sahibi misafirleriyle ilgilendiğinden bu görev, genellikle eğer varsa bir genç kıza, yoksa yeni bir geline, hiçbiri yoksa en hamarat olana düşer. Servis zamanı çocuklar biraraya toplanır. Ayrı bir masada, mümkünse ayrı bir odada yerler poğaçalarını, tatlılarını. Onların tabakları daha küçük, bardakları kesme değil düzdür. Çayları ise biraz açık ve soğuk. Annesinin elinden olmazsa yiyemeyenler ve teyzelerini dinleyerek börek ısırmak isteyenler dışındakiler döke saça yerler tabaklarındaki ikramlarını. Kapı çalar, formasıyla, çantasını taşımakta zorlandığı belli olan bir çocuk, cevabını bildiği bir soruyu yine de çekinerek sorar "Şeyy... Teyze, annem burada mı ?..." Annesi oradadır. İçeriye girer. Teyzelerinin ellerini öper, ne kadar da büyümüştür... Tabaklar yarılanmış, tarifler sona ermiştir. Bir iki giriş cümlesinden sonra, "Yüzüne de söylerim canım" diye başlayan küçük, masumiyeti bakış açısına göre değişen sohbetler başlar. Üçüncü çaylar içilirken, meşhurların hayatlarındaki gelişmeler değerlendirilir, yorumları yapılır, biraz da evdekilere değinildikten sonra sırada daha sosyal konular vardır. Hayat pahalıdır, ah geçenlerde televizyonda gördükleri aç insanlara içleri parçalanmıştır. Arka arkaya gelen onaylamalardan sonrasında, "Ben bunların kenarından aldım, ama yiyemeyeceğim", " Dökülmesin diye uğraştım ama inan ki şekerim fazla geldi" cümleleri az öncekilerle çelişir. Yaaa, yaa... Ne kadar zor durumda insanlar vardır, yokluk zordur ama ellerindeki tabaklarda üç tatlı, üç tuzlu çeşidi vardır. Zaten, iki gün öncesinden "ne yapılsın" derdine düşülmüştür. Üç tatlı, üç tuzlu, bir de güne katılacakların bilmediği bir salata türü mutlaka olmalıdır... Akşam saati yaklaşmıştır. Kapı yine çalar. Gelen, çöpleri almak için uğrayan kapıcıdır. "Hah... Efendi, bir dakika bekle" diyerek, az aralık bırakılan kapıda bekletilen kapıcı, içeriden gelen kahkahalarla karışık gürültüleri ve ıspanaklı böreğin kokusunu duyar. Ev sahibi, çöpleri -az önce çıkarılanlardan ne kadarını eklese kardır- düşüncesiyle toparlamaya çalışırken kapıcı az aralık kapıda bekler... Kapı aralanır, çöpler gelmiştir. Kapıcı, çöp torbasını alır ve karşı dairenin ziline döner. Artık akşam olmaktadır. İyi dilekler, teşekkürler, selamlar, sarılmalar havada uçuşur. Hah, unutmadan ev sahibi bir iki parça börek koysundur evdekilere. Gerek yoktur, zahmet etmesindir ama ev sahibi ısrarlıdır. Misafirler uğurlanır, ev sahibi tabakları, bardakları toplar. Tabakların yarısı doludur, bir ucundan tadılmış olanlar biraraya toplanır, yeni bir çöp poşeti yapılır, tıka basa doldurulur... Ertesi günün çöpleri arasına katılmak üzere ağızları sıkıca bağlanır. Ninem diyor ki; Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu kalır... Profesör Muallâ Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu, uyanmaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.