Hayatı yaşa...

A -
A +

Artık daha fazla dayanamayıp gözyaşlarını tutamadığında, gözlerini kapat. Gözyaşlarının yeşil, yemyeşil bir yapraktan süzülen yağmur damlaları olduklarını düşün. Her yağmur yağdığında olan, her yapraktan süzülen binlerce yağmur damlasından biri olduğunu... Şelaleden akan suyun sesini dinle. Hayat işte bu! Hayat, böyle hızlı, böyle köpük köpük, böyle saçıla dağıla kendi armonisiyle ama hoş bir melodiyle akıyor. Dinle... Duymak istemediklerin çoğaldığında, ulu çamların tepelerine bak. Onların tepelerindeki hışırtıları duy sadece. Rüzgârla birbirlerine yaklaşıp yaklaşıp uzaklaştıklarında çıkarttıkları sesleri dinle. Yeşil, taze ve yüksekteki sohbetlere katıl. Onları duy sadece... Bunalıp uzaklaşmak istediğinde, ufka bak... Renklerin ahenginin bile "renk" diye bir ayrım yapamadığı, ayrımsız ufka bak. Kollarını salla, yürü, koş, renksizliğin tadını çıkar... Renksizlikte kaybol... Sonra dön, tam oradan geriye bak. Ne kadar uzaktasın... Renksizsin... Özgürsün... Ve ufuksun... Hayatı yaşa... Şartlanmalardan sıkıldığında, küçük bir çocuğun gözlerine bak. "Çocuklar masumdur, sevgi doludur" gibi şartlanmalardan da kurtularak bak. Gözlerindeki samimiyeti, sebepsiz sevinci, boncuk boncuk ümidi sen de gör. Şartsız, sorgusuz hissetmek böyle bir şey... Hisset... Öylesine yere, çimenlerin üzerine yat. Çimenlere bak. O uzun, dar gövdelerindeki çizgilere bak. Dokun, hisset, kokla... Dokun ellerin yeşil olsun... Bu dünya çok karmaşık ve büyük geldiğinde, çimenlerin diplerine bak. Çimen köklerine... Gezinen karıncalara... Toprağa... Kahverengi toprağın her tanesinin kahverengi olmadığına bak. O küçük -ama büyük- görmediğimiz dünyaya bak. Sonra dön, gökyüzüne bak... Her şey canını sıktığında, üstüne üstlük bir de ayakkabılar sıktıysa ayakkabılarını çıkart, yere bas. Ama yere bas... Yürü... Can sıkıntısı, karmaşa ve tüm yaşananlarla yürü. Hatta bir ara gözlerini kapat, yüreğini gözleriyle yürü... Ayakkabıların olmasa da yürü. Ama yere basarak yürü... Rotanı şaşırdığında , baharda kavak pamukçuklarına bak. Oradan oraya uçuşan, kendini rüzgara bırakmış, rotasız pamukçuklara... Bir çoğu rotasını bulup kavak oluyorlar birkaç bahar sonra. Kavaklara bak... Söylemeye çalışıp çalışıp yutkunduğunda, o burna git. Kollarını aç, bırak rüzgarı dokunsun yanağına, saçına, yüzüne. İşlesin bir kere de içine. Ve haykır alabildiğine... Haykır sesin yettiğince... Gülümse... Var olduğun için teşekkür et... Üşümüşsündür... Kavuştur kollarını, sar kendini. Sıkıca, sımsıkıca... Hayatı yaşa... Doyasıya... Ninem diyor ki; Aşığın gönlünde sabır, kalenderin avucunda para durmaz. Profesör Muallâ : Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.