Eski bir Yahudi âlimiydi Abdullah bin Selâm

A -
A +

Medine Yahudileri ahir zaman peygamberinin geleceğine adları gibi inanırlar ancak Efendimize karşı "sırf kendilerinden olmadığı" için tavır koyarlar. Gelgelelim en itibarlı alimlerinden Abdullah bin Selâm'ın Müslüman olmasıyla kolları kanatları kırılır, güvendikleri dağlara kar yağar. Şimdi ne yapıp yapmalı onu tekrar kazanmalıdırlar. Israrla gelir gider, büyük sahabeyi cendereye alırlar. Hazreti Abdullah onların da saadetini arzular, "Tevrat'ı Allah kelâmı olarak kabul ediyorsanız içinde yazılanlara da inanmalısınız" der: "Dolayısıyle Hazret-i Muhammed'i ve Kur'ân-ı kerîmi kabul etmek zorundasınız. Hakikatleri saklayanlar zalimlerden olurlar." *** Bir gece Abdullah bin Selâm hoşça bir rüya görür. Anlatılmayacak kadar güzel bir bahçededir. Bahçenin ortasında demirden bir direk vardır ki kalın ve güçlüdür. Ucu göklere uzanır ve nihayetinde çember iriliğinde bir kulp vardır. Ona, "haydi bu direğe çık!" derler. Çekinir ama ısrar ederler. Nurani yüzlü biri sırtından kaftanını alır. Rahatlıkla direğin tepesine tırmanır, sıkı sıkı kulpuna yapışır... Uyundığında demirin serinliği avucundadır. Gelir rüyasını Efendimize anlatır. Resulullah "Gördüğün bahçe İslâm dînidir" buyururlar "o demir dînimizin direğidir, tevhîddir. O kulp sağlam olan îmâna işarettir ki, İslâm üzere yaşayacaksın, İslam üzere öleceksin demektir." *** Peygamber Efendimiz, Eshâbı ile sohbet ederken bir ara dururlar. "Şu kapıdan ilk giren, Cennet ehlindendir" buyururlar Eshâb-ı kirâm merakla beklerken eşikte Abdullah bin Selâm görünür. Sahabe-i kiram bilahare müjdeyi kendisine iletir ve sorarlar: - Yâ Abdullah, bu dereceye neyle ulaştın? - Ben zayıf bir kimseyim. Ancak kimseye kötülük beslemem ve boş sözleri terk ederim. Bunların beni kurtaracağını ümit ederim. *** Abdullah bin Selâm hazretlerinin hali vakti yerindedir. Sırtında odun küfesi ile evine doğru yürüdüğü günlerden birinde sevenleri sorar: "Biliyoruz çocuklarınız, hizmetçileriniz var. İsteseniz elinizi hiçbir şeye vurdurmazlar Böylesi basit işlerle yorulmanın ne manası var? -Peygamber Efendimiz bir keresinde "Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan, Cennete girmeyecektir" ikazında bulundular. Bir keresinde de "Meyve veya herhangi bir şeyi kendi eliyle evine götüren, kibirden uzaklaşmıştır" buyurdular. Bilmem başka söze ne gerek var. *** İsyancılar Hazret-i Osman'ın evini kuşattıkları zaman Abdullah bin Selâm nurlu halifenin yanına koşar, hasretle kucaklaşırlar. Hazreti Osman ona içini açar: -Bu gece rüyamda Resûl-i Ekremi gördüm şu pencerenin önünde durdular. Bana "Ya Osman, seni sardılar öyle mi?" diye sordular, "evet" dedim. "Seni susuz bıraktılar öyle mi?" diye sordular, yine "evet" dedim. Bana bir bardak su verdiler. Öylesine hoş idi ki serinliğini bütün göğsüme yayıldı, tadı damağımda kaldı. Sonra bana döndüler "İstersen seni onlara galip getirelim istersen yanıma gel (şehid ol) iftarı birlikte yapalım" buyurdular. -Şehid edilmeniz elbette sizin için hayırlıdır, lâkin onların felaketi olur. -Öyleyse çıkıp onlara nasihatte bulunur musun? Abdullah bin Selâm canını ortaya koyar, kalabalığın karşısına çıkar. "Tarihte peygamberleri ve halîfeleri öldürenler büyük sıkıntılar çektiler. Gelin bu işten vazgeçin! Hazreti Osman'ın hakkını ödeyemezsiniz. Ahirette bunun cezâsı ağır olur" şeklinde güzel bir konuşma yapar ama Mısırlı asiler nasihatlere kulak asmazlar. *** Recm hükmü Tevrat'ta da vardır ama zamanın Yahudileri bunu uygulamazlar. Zina yapanlar küçük cezalarla kurtulurlar. Efendimiz, onlara "recm cezâsı hakkında Tevrat'ta ne yazıyor" diye sorarlar. "Tevratta recm yok" gibi bir bahanenin arkasına sığınırlar. Efendimiz Abdullah bin Selâm'a bakarlar. Tevrat'ı Yahûdîlerden iyi bilen sahabe "yalan söylemeyin" der, "Tevratta recm âyeti olduğunu siz de biliyorsunuz." Bunun üzerine Tevrat'ı getirip açarlar. Yahûdîlerden biri elini recm âyetinin üzerine koyarak bundan önceki ve sonraki âyetleri okumaya başlar ama Abdullah bin Selâm'a yutturamaz. Mübarek kibarca "Elini kaldır" der ve ayeti okurlar. *** Eshâb-ı kirâmın âlimlerinden Mu'âz bin Cebel, Suriye taraflarında vebaya yakalanırlar. Hastalık gittikçe ağırlaşır ve vefatları yaklaşır. Mübarek, başucunda ağlayan talebesine (Yezid bin Amire'ye) sorar: "Neden ağlıyorsun?" - Ben ağlamayayım da kim ağlasın. Sizden ders okuyorduk, ilimden yana yetim kalacağız. - Merak etme benim vefâtımla ilim kaybolmaz. Benden sonra şu dört kişiden, Hazreti Ömer'den, Selmân-ı Fârisî'den, Abdullah bin Mes'ud'dan ve Abdullah bin Selâm'dan okumaya bak. Zira Resûlullah onun hakkında, "Cennetlik görmek isteyen, Abdullah bin Selâm'a baksın" buyurdular.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.