İşimin gereği olmasa, maçların özet görüntülerini bile izlemem. Eurosport kanallarında olimpik branşlardaki müsabakaların heyecanı bana yetiyor…
Evet, “tek kelime” ile nefret; eğer Türkiye gazetesine ve Web Sitesi’ne “spor yazmasam” ve de “zorunlu olarak” spor yazılarımın önemli bir bölümü “futbol üzerine olmasa”, Süper Lig’in “şampiyonluk yarışındakiler dâhil” oynanan maçlarla ilgili “özetleri bile” seyretmeyeceğim!..
Yaş itibarıyla, günün 24 saatimin önemli bir bölümü evde ve TV başında geçiyor.
Dahası, “sadece” Türk hipodromlarındakiler değil, canlı yayın yapılan ve de “Türkiye’dekiler yetmezmiş gibi ‘bahis oynatılan’ dünyanın dört bir yanında koşulan” at yarışlarında bile “koşan atları ve binen jokeyleri tutarak” kendi kendime bahis oynamak, hoşça vakit geçirmemi sağlıyor!..
Tertemiz sporun, “tertemiz kalan” branşlarını seyretmek, doğrusu ya, “içinde Türk sporcuların, Türk takımlarının olmadığı” canlı yayınlarda bile, bana heyecan veriyor, mutlu oluyorum.
İşte “bu yüzden” geliyorum esasa…
Bugünleri, o günlerden görerek” çıkarılan “6222 sayılı ‘futbolda şiddet suçları’ ile ilgili” kanunu, adliyenin tozlu raflarında unutan cumhuriyet savcılarımızın sayesinde, kim bilir, ülkemde “benim gibi” kaç insan “futboldan nefret eder” hâle gelmiştir?..
“Benden sonra tufan” ve de “Rabbena, hep bana, hep kulübüme, takımıma” diyen yöneticiler ve de “onların medyamızdaki kalemşorları, söz aktarıcıları, reyting ve tiraj sevdalıları” yüzünden, gelinen nokta ortada…
“Yangın köyüne”, göz göre göre ve de “bile bile ‘lades’ denilerek” gelindi…
Sporda “nefret” körükleniyor, milyonlarca futbol seyircisi ve kulüp taraftarı, birbirine düşman ediliyor.
Sadece “birbirlerini hedef alsalar” neyse, ama, takımlara, hocalarına, oyuncularına, dahası ve en kötüsü camialarıyla, taraftarlarıyla “milyonların da içinde olduğu bütüne hakaret etmeleri”, tribünlerden, saha içine iniyor ve de sokaklara yayılıyor; ne olacak bu işin sonu?..