SULTAN VI. MEHMED VAHÎDEDDİN

A -
A +

Talihsiz Sultan Vahîdeddin, I. Cihan Harbi’nin kaybedenlerinin başında gelir. Onunla bin yıllık bir saltanat ananesi maziye gömülmüştür...

 

 

Sultan Mehmed Vahîdeddin, Sultan Abdülmecid’in oğullarının en küçüğüdür. 4/I/1861’de dünyaya geldi. 3 aylıkken annesi Gülistû Kadınefendi’yi ve bir ay sonra da babasını kaybetti. Hususi bir tahsil gördü. Fatih Medresesi’ne devam etti. Sultan II. Abdülhamid’in hediye ettiği Çengelköyü’ndeki (şimdi cumhurbaşkanı tarafından kullanılan) köşkünde oturdu.

 

 

Enkazın üzerine oturdu

Veliahd iken yaveri Mustafa Kemal Paşa ile beraber, 1916 ve 1917’de Almanya ve Avusturya’ya resmî ziyarette bulundu. İttihatçıların memleketi felâkete sürüklediğini görüyordu. Bu sebeple İttihatçılar onu devamlı göz hapsinde tuttular; hatta bir ara öldürmeye teşebbüs ettilerse de muvaffak olamadılar. 4 Temmuz 1918’de ağabeyi Sultan Reşad’ın vefatı üzerine Sultan Mehmed VI adıyla tahta çıktı.

 

Suriye cephesinin çökmesi üzerine 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Memleketi harbe sokanlar yurt dışına kaçtılar. “Ben tahtın kuştüyü minderine değil, ateşten külün üzerine oturdum” diyordu.

 

 

SULTAN VI. MEHMED VAHÎDEDDİNSultan Vahideddin'in cülus merasimi

Alternatif hükûmet

Memleketin iyiliği için, İngiltere’nin gururunu okşayan bir siyaset takip etmeye başladı.  Anadolu'ya geçmesi, İstanbul'un ebediyen kaybı demek olacağından, yerinden ayrılmadı. Her ne pahasına olursa olsun sulh yapmak ve yola devam etmek gerekiyordu.

 

İşledikleri harb suçlarının hesabının sorulacağını anlayan İttihatçılar, iktidarı tekrar ele alma mücadelesine girişmişti. Kurdukları milis kuvvetleriyle Anadolu’da kontrolü ele almaya başlamıştı. Bu ise İngilizleri kızdırarak sulhu geciktirebilirdi. Bu işi önlemesi için Alman taraftarı olmadığına herkesi ikna eden Mustafa Kemal Paşa, hükûmet tarafından geniş salahiyetlerle Anadolu’ya gönderildi.

 

O ise tam aksini yaparak bu hareketin başına geçti. Alternatif bir hükûmet kurdu. Sovyetlerin, Anadolu’da istediğini bulamayan İtalyanların, ardından İngilizlerle ters düşen Fransızların desteğini aldı. Halk harbden ve İttihatçılardan yılmıştı. Anadolu’nun her tarafında Ankara’ya karşı çıkan Padişah yanlısı isyanlar, kanlı bir şekilde bastırıldı.

 

İstanbul, halifeye isyan olarak gördüğü bu hareketi ne yaptıysa engelleyemedi. Yunanlıların milislerin tahrikiyle Ankara önlerine kadar gelmesi üzerine işi oluruna bıraktı. Etrafındakiler, millîcilerin sadakatine, zafer kazanılınca gelip tekmil vereceklerine onu ikna ettiler.

 

 

Parçala hükmet!

Padişah, 11 Mayıs 1920’de paraf edilen Sevr Muahedesi’ni imzalamadı. Dünyanın çeşitli beldelerinde yaşayan Müslümanlar halifeye sadakatlerinden dolayı millîcilere yardım yağdırdılar.

 

Padişah’ı iş birlikçi göstererek amme vicdanındaki yerini sarsmayı hedefleyen İngiltere, istese Anadolu hareketini tesirsiz hâle getirebilirdi. Fakat her zamanki ‘Bekle, gör!’ ve ‘Parçala, hükmet!’ politikasını takip etti. Sömürgelerinde milyonlarca Müslüman yaşadığı için halifeden kurtulmak işine geliyordu. Üstelik Türkiye, artık Sovyet tehlikesine karşı bir tampondu.

 

Başta halkın desteğini alabilmek uğruna her zaman Padişah’a hürmetkâr davranan, tek vazifesinin saltanat ve hilafeti kurtarmak olduğunu deklare eden Ankara hükûmeti, 1922’de nihai zaferin kazanılması üzerine, politikasını değiştirdi. Saltanat ve padişah aleyhine neşriyat vesilesiyle amme efkârı hazırlandı.

 

 

SULTAN VI. MEHMED VAHÎDEDDİN
Sultan Vahideddin Malta'da

 

 

Oldu-bitti

Padişah’ın yerinde kalması Ankara’nın otoritesinin sönmesi demekti. Bu ise, kabul edilebilecek şey değildi. Meclis reisi Mustafa Kemal Paşa, “Buradakiler bu oldu-bittiyi kabul ederse ne âlâ! Aksi takdirde bu iş yine olacak, ama ihtimal bazı kafalar kesilecektir” şeklindeki tarihî konuşmasını yapınca, Meclis yelkenleri suya indirdi. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı.

 

Padişah’ta sadece halife sıfatı kaldı. İçeriden ve dışarıdan baskılar dayanılmaz dereceye geldi. Gazetelerde her gün aleyhte ve hakaretâmiz yazılar neşrediliyordu. Saraya tehdit mektup ve telgrafları yağıyordu. Meclis, Padişah’ı vatana hıyanet ile itham eden teklifi kabul etti. Hâlbuki anayasa gereği padişah hükûmet icraa­tından mesul değildi.

 

Nureddin Paşa, yazılarında Ankara’yı tenkit eden Mülkiye profesörü ve Dâhiliye Nâzırı Ali Kemal Bey’i 5 Kasım’da askerlere linç ettirdi. Saltanata sadık kişilerin hepsi memleketi terk etmeye başladı. Ankara, İstanbul’daki komiser Refet Paşa’ya şifreli bir telgraf göndererek, Padişah’ın memleketten ayrılmak isterse linç edilmesi talimatını verdi.

 

Artık Ankara’yı muhatap alan İngiltere, Padişah’ın İstanbul’dan ayrılmasını istiyor; fakat onu kaçırmış rolüne düşmekten korkuyordu. Bunun için, talep kendisinden gelmiş gibi yapmaları icap ediyordu. Şehirden ayrılması için Padişah’ı tehdit ediyordu. Böylece onu Ankara’ya karşı koz olarak elinde tutacaktı.

 

 

Yeni sayfa

Emniyette olmadığını anlayan Padişah, siyasî bir buhrana ve iç harbe sebep olmak istemedi. Yurt dışında faaliyette bulunup, her şeyi değiştirmek ihtimali vardı. Kendisi için hiçbir kıymet ifade etmeyen hayatını kurtarmak için değil, sadece şeref ve haysiyetini korumak için, “Hicret, Peygamber’in sünnetidir” diyerek yurdunu terk etti.

 

17 Kasım 1922 Cuma sabahı yanında 10 yaşındaki oğlu Ertuğrul Efendi ve 9 kişilik sadık bendegânı bulunduğu hâlde, başka vasıta olmadığı için bir İngiliz zırhlısına binerek İstanbul’u terk etti, daha doğrusu götürüldü. Sahneden uzaklaştırılması, atacağı radikal adımlarda Ankara’nın elini güçlendirdi.

 

Bu işe en çok sevinen, başta İngiltere olmak üzere emperyalist devletler oldu. Lord Curzon der ki: “Sultan’ı İstanbul’da bıraksaydık, yeniden İslâm kahramanlığı rolü üstlenmesine; Fas’tan Afganistan’a kadar Suriye’ye kadar Müslümanları teşkilatlandırmasına kim engel olacaktı?”

 

 

SULTAN VI. MEHMED VAHÎDEDDİNSultan Vahideddin'in Şam'daki kabri

Paratoner

Dünya Müslümanları hadiseyi hayret ve üzüntüyle karşıladı. 1923 başında Hicaz’a giden Padişah, Şerif Hüseyin’den hüsn-i kabul gördü. İslâm âlemine bir beyanname neşrederek, olup bitenlerin içyüzünü ifşa etti.

 

Hicaz, Mısır, Kıbrıs veya Filistin gibi Müslüman bir memlekette yaşamak talebi, İngilizlerce reddedildi. İngiltere Padişah’ın 22 bin liralık banka hesabını bloke etti. Gençliğinden tanıdığı İtalya Kralı’nın daveti üzerine San Remo’da yerleşti. Hatıralarını yazdırmaya başladı.

 

Tahtını tekrar ele geçirmek için ümitsizce teşebbüslere girişti. Hilafetin kaldırılması ve hanedanın topyekûn sürgün edilmesi üzerine sukut-ı hayale uğradı ve tamamen inzivaya çekilerek 1926 senesinde vefat etti. Yanındaki para bitmiş; madalyalarını bile satmıştı.

 

Yastığının altından parasızlıktan alınamamış ilaç reçeteleri çıktı. Esnafa borç yüzünden tabutuna haciz konuldu; cenaze günlerce kaldırılamadı. Sağdan soldan toplanan paralarla borç ödenebildi. Naaşı Şam’a götürülüp defnedildi.

 

“3 hatam vardır: Tahta çıkmak, etrafımdakileri dinlemek ve halkın sadakatine güvenmek” demiştir. 4 senelik saltanatını şöyle tasvir eder: “Milleti korumak için paratoner vazifesi gördük. Mukadderat böyleymiş!”

 

 

Yaparsa o yapar!

Sultan Vahîdeddin zeki ve çabuk kavrayışlıydı. Sakin, sabırlı, ciddî ve tedbirli idi. Az konuşurdu. Mütevazı ve iktisatlı bir yaşantısı vardı. İyi kalbli ve nazikti. Dışarıya karşı ağır başlı, soğuk bir imaj verirdi. “Kısas dışında idam cezalarına karşıyım” sözü hem yumuşak kalbinin hem de iyi bir idareci oluşunun işaretidir.

 

Sultan II. Abdülhamid en çok bu kardeşini severdi. “Vahîdeddin Efendi devleti iyi idare eder. Şayet ona da mâni olurlarsa, ailemiz dağılır” derdi. Sultan Hamid’den sonra Sultan Vahîdeddin tahta çıksaydı, felâketlerin önüne geçip, devleti asrın güçlü devletleri arasına sokacak kudret ve kıymette idi.

 

Hattat ve şairdi. Fıkıhta ihtisası vardı. İyi derecede Arabi, Farisi ve Fransızca bilirdi. Babası gibi Nakşibendi olup, Gümüşhânevi tekkesinden Ömer Ziyâeddin Dağıstanî’nin muhibbiydi.

 

Oğlu Ertuğrul Efendi genç yaşta Mısır’da vefat etti. İki kızından Ulviye Sultan, Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu ile evliydi. Subay olan kocası habersizce Ankara hareketine katılınca, ayrıldı. İkinci kızı Sabiha Sultan’a Mustafa Kemal Paşa talip olmuş, ama kabul edilmemişti. Amcazadesi Şehzade Ömer Faruk Efendi ile evlendi.

 

Eşi az görülebilecek kadar namuslu olduğu, vatanından koparken yanında pek cüzi şahsî varlığından başka bir şey götürmeyişi, hatta son maaşını da “O ay çalışmadığı” gerekçesiyle hazineye iade edişinden bellidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
dr ayhan ak24 Nisan 2024 15:55

Allah rahmet eylesin..

hüseyin yayla22 Nisan 2024 10:48

Alla rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Hainlerin ve münafıkların arasında kalmış.