İran ve İsrail arasındaki "Savaş Oyunları!"

A -
A +

Öncelikle şunu belirterek başlayayım: İran'ın çok etkili bir ordusu yok. İran'ın bugüne kadar kullandığı en önemli silah diplomasi oldu. Ayrıca bölgede MOSSAD kadar etkin bir SAVAK örgütü var. İsrail ve İran gizli servisleri bölge ülkelerinde sürekli operasyon yapar, etrafı sürekli karıştırırlar.

 

Dolayısıyla, İran'ın "stratejik sabır" adını verdiği tutumdan çıkarak, Arap Yarımadasının bir ucundan diğerine füzeler ve diğer unsurlarla saldırı düzenlemesi pek alışılmış bir durum değil. Bu sebeple meseleyi farklı açılardan incelemekte fayda var. Ben de uzman görüşleri ve tarihsel gerçekleri inceleyerek sizler için şöyle bir toparlama yaptım.

 

Şam'daki İran misyonuna yapılan saldırı Uluslararası Hukuk gereği İran toprağına yapılmış saldırı olarak sayıldığı için İran'ın bunu cevapsız bırakması mümkün değildi. İsrail Hükûmetinin Gazze'deki zalimlikleri sebebiyle soykırım suçlamasıyla yargılandığı şartlarda, Netanyahu'nun kendini temize çıkarabileceği tek şans İran'a "gel gel" demesi olacaktı. Açıkçası, "mutlak yetkili" sıfatıyla ülkeyi yöneten dinî lider Hamaney'in 84 yaşında olması, liderliğe talip olan mollaları hareketlendirmişken diğer tarafta rejime karşı İran Halkının birikmiş öfkesi yan yana geldiğinde, İsrail'in Şam'daki İran Misyonuna saldırısı imdada yetişti denilebilir. 

 

Din ile siyasetin tam bir bulamaç hâline geldiği İran'da ekonomi oldukça kötü. Mesele geçen yıldan bu yana gıda fiyatlarının 14 kat arttığını takip ediyoruz. İran Halkı zorluklar yaşarken, rejimin bölgede etkin olmak için harcadığı paralara isyan ediliyor. Dolayısıyla İsrail'in saldırısı İran Rejiminin kısa süreli bir nefes almasına yol açtı. Askerî açıdan başarısız misilleme harekâtından sonra rejimin gece vatandaşları uyandırıp saldırıyı kutlamaları için meydanlara topladığı biliniyor. İsrail bu misillemede hem hava savunma sistemini test etmiş oldu, hem de İran'a daha sert bir cevap verip Gazze'yi dünya gündeminden çıkarmaya çalışmak için şans oluşturdu diyebiliriz. 

 

Uzmanlara göre Netanyahu daha büyük planlar yapmakta. İlk plan Gazze'yi tamamen ilhak etmek. "Davut'un ilk tapınağı" Gazze'de olduğu için sembolik bir anlamı var ancak Gazze açıklarındaki doğalgaz rezervleri en önemli sebebi oluşturuyor. İkinci plan ise ABD'yi muhtemel bir İran harekâtında yanına çekme. Daha önce Irak'ta bazı tesisleri vuran İsrail uçaklarının bu sefer destek almadan İran'ı vurması zor. 

 

Biden ise seçimlerden önce riskli işlerin içine girmek istemiyor. Hatta Netanyahu'yu erken seçime gitmesi için zorluyor. Zaten yeterince Müslüman Amerikalının ve anti-siyonistlerin oylarını kaybettiği için daha fazla meselenin içinde olmak istemiyor. Bu arada Netanyahu ABD seçimleri bitene kadar sabretmeye kararlı. "Nasıl olsa Trump kazanacak" diye düşünüyor olabilir. Ancak o mesele de sıkıntılı. Birincisi, Trump yurt dışındaki Amerikan askerî varlığından hoşlanmadığını sürekli dile getiriyor. Dolayısıyla Netanyahu'ya diplomatik destek verse bile askerî destek vereceğini pek söyleyemeyiz. Diğer taraftan haziranda sadece başkan adayları değil ABD'nin müstakbel başkan yardımcısı adayları da belli olacak. Eğer Demokratlar sürpriz yapıp güçlü bir başkan yardımcısı adayıyla yola devam ederlerse Trump'ın işi çok zorlaşacak. Mesela Michelle Obama en fazla konuşulan adaylar arasında. Barack Obama'nın bile ABD Anayasasındaki şu maddeye dayanarak başkan yardımcılığını kabul edebileceği söyleniyor: "Başkanlık makamının boşalması sonucunda görevi üstlenen kişi en fazla 10 yıl başkanlık yapabilir ve eğer makam boşaldığında seçimlere iki yıldan uzun süre kaldıysa başkanlık sorumluluğunu üstlenmiş olan kişi yalnızca bir kez seçilebilir..."

 

Barack Obama ikinci başkanlık dönemi sona ererken yaptığı bir konuşmada "Bir kez daha seçime girip kazanmak isterdim ama anayasa izin vermiyor" anlamına gelen bir espri yaptığını gayet iyi hatırlıyorum. Biden sağlık durumundan dem vurup oy vermek istemeyen seçmenlerin, acil bir durumda ülkeyi yönetme kapasitesine sahip bir kişiye devretmesi ihtimali karşısında fikir değiştirmesi mümkün olabilir. 

 

Tabii, senaryo üzerine senaryo yazılabilir bu konuda ancak, şu ana kadar yaşananlardan en kârlı çıkan Putin oldu diyebilirim. Ukrayna'daki savaş durumu Gazze gibi listenin alt sıralarına düştü. Şimdi meselenin ekonomik tarafına bakalım:

 

Yaşanan gelişmeler 1974 ve 1980'lerde yaşanan petrol şokları gibi enerji piyasasına olumsuz etki vermeyecek gibi gözüküyor. Çünkü bugün alternatif enerji kaynaklarının devrede olması muhtemel olumsuzlukları yumuşatıyor. Elbette, petrol fiyatları yükseldikçe OPEC+ülkelerinin bütçe açıkları daralıyor ve ekonomileri rahatlıyor. Ancak petrol fiyatlarının yükselmesinden hoşlanmayan bir ülke var. o da ABD.

 

ABD uzun zamandır Suudi Arabistan'dan bile daha fazla petrol üretiyor. Aynı zamanda petrol fiyatları artmasın diye stratejik rezervleri tüketiyor. Uzmanlar Carter'dan beri ABD'nin "Hürmüz Boğazı kapanmayacak" stratejisini benimsediklerini söylüyor. Dolayısıyla ne olursa olsun ABD seçimlerinden önce bölgede Hürmüz Boğazı'ndan dünyaya dağılan petrolün önünün kesilmemesi için var gücüyle çalışacak. Dolayısıyla 1990 veya 2003'te yaşanan petrol fiyatlarındaki yükseliş de yaşanmayacak gibi gözüküyor.

 

Yine de ihtiyatlı olmakta fayda var. Buradan bir 3. Dünya Savaşı çıkmaz ancak eskisi gibi piyadelerin ülkeleri fethettiği büyük savaşların artık yaşanmayacağını da kabul etmek lazım. 

 

Unutmadan Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı'nda yaşanan darboğaz Çin ve Hindistan'dan batıya doğru mal sevkiyatını engelliyor. Dolayısıyla Çin ve Hindistan'ın da bu meselenin fazla uzamaması için çaba göstermesi ihtimali var. Bakalım gelişmeler neler getirecek?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.