Resimlerimiz de tıpkı şimdiki hayatımız gibi hayal...

A -
A +

Torunlarım ne düşünüyorlar tam bilemesem de ben hissediyorum hakikati. Ecdat boşuna söylememiş; “Etme bulma dünyası…”

 

 

 

Şimdi sular pet şişelerde, damacanalarda... Musluklardan neredeyse mikrop akıyor, akmasa da bize öyle geliyor. Ağız tadıyla su içmek artık tarih oldu. Eskiden resimlerimizin arkalarına tarihler atılırdı, itinayla en mühim albümlerde muhafaza edilir saklanırdı, şimdi onlar da bilgisayarımızın veya telefonumuzun karanlık bir köşesinde; ben “hayal âlemi” diyeyim siz “sanal âlem” deyin fark etmez, işte oralarda bir yerde saklanır oldu. Resimlerimiz de tıpkı şimdiki hayatımız gibi hayal.

 

Eskinin hasretini çeken dedelerimize, ninelerimize, anne ve babalarımıza bakar kızardık, çoğu zaman da acırdık. Şimdi aynı duruma bizler düştük. Torunlarım ne düşünüyorlar tam bilemesem de ben hissediyorum hakikati. Ecdat boşuna söylememiş; “Etme bulma dünyası…”

 

Hak ne emrettiyse o olacak,

 

Herkes ettiğini bulacak!

 

Burası,

 

Etme bulma dünyası.

 

Bazı hesaplar ahirete kalır,

 

Bazısı peşin alır.

 

Hiç kimsenin hakkı kimsede kalmaz.

 

İnkâr etmekle günah azalmaz!

 

Amel defterine her ettiğin yazılır.

 

Ne kadar uzun yaşasan yaşa senin de kabrin kazılır!

 

Yaşantımız, tarihten birer sarı sayfa oldu artık. Eskiden hanımefendiler, beyefendiler vardı itinayla giyinen, nezaketle dolaşan kibar, muhabbeti ve hürmetkâr insanlar. Şehirlerde erkekler kravatsız, hanımefendiler eşarpsız çıkmazdı insanların karşısına çünkü hürmetsizlik sayılırdı. Selâm verilmeden “Hayırlı sabahlar, hayırlı akşamlar…” denmeden, hâl hatır sormadan evlere girilmezdi. Şimdi rastgele giyinen, asık suratlı, hayatlarından bezmiş gençler aldı o kibar insanların yerini. Hastalıklar daha da azdı. Eskiden bilemiyorduk bu kadar çok olduğunu, yaşlılık ölümü diyorduk çoğuna.

 

İlaçlar arttı, tedavi şekilleri çeşitlendi ama hastalıklar da o oranda çoğaldı. Meselâ bilir miydik “kanser” kelimesini? Bütün sevdiklerimizi kaybeder olduk bu sinsi hastalıktan. Eskiden sırayla dizili tek katlı evlerimiz vardı. Kapılarımızda hanımelleri mis gibi kokar, geceleri yıldızları neredeyse elimizle tutacak sanırdık. Kayan yıldızları seyrederdik yattığımız yerden. Sema hepten küstü, yıldızlar bile uzaklaştı bizden.

 

Devasa binaların apartmanların arasında sıkışıp kaldık, sadece gri taş yığınları karşılıyor misafirleri. Evler betonarme oldu içindekilerin halet-i ruhiyeleri de katılaştı. Eskiden hissî aşklar âşıklar vardı; kenarları süslü kâğıtlara mektuplar yazılır, kalplerin üstüne denk gelen cepte taşınırdı günlerce. Mektubu verirken yüzü kızaran gençler vardı. Sonra o mektubu alınca evine koşan utanan genç kızlar... Şimdi artık internetten yazılıyor her şey. Kara sevdalar vardı filmlere konu olan, dilden dile dolaşan… Sevdiklerimizden haber almak için günlerce beklerdik köşe bucak.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.