Bacanakla suşi yenir mi?

Sesli Dinle
A -
A +
Bir yabancı dilin öğrenilmesi, tarih, fizik ya da bir başka dersin öğrenilmesinden farklıdır. Çünkü dil, ait olduğu toplumun düşünce biçimini yansıtan bir araçtır.
 
Mesela Türkiye’de başına bir iş gelen kadın camı açıp “Komşular, yetişin!” diye bağırır. Ama bir İngiliz camı açıp ya, “Polis” diye bağırır, ya da “İmdat” der. Çünkü komşuluk Türkiye’de olduğu kadar gelişmemiştir.
 
Akrabalık ilişkileri de benzer şekilde çok farklıdır. Aunt, uncle kelimelerini biliyorsunuz. Hala, teyze, yenge, amca, enişte, dayı… Hepsini iki kelimeye sığdırmış adamlar. Çünkü akrabalık ilişkileri bizde olduğu kadar gelişmemiştir.
 
Yani yabancı dil öğrenirken o dilin kültürünü öğrenmek şart ve çok normal. Ama kendini olaya fena kaptırıp kendi kültüründen
soğumak çok vahim bir durum.
 
Mesela bazı insanlar artık dayıoğlu, amcaoğlu, kayınbirader, elti gibi kelimeleri kullanmaya çekiniyorlar gibi. Bu da toplum olarak yaşadığımız kompleksin bir belirtisi. Ama kuzen kelimesinde problem yok dikkat ederseniz. Niye? Çünkü kuzen Hollywood filmlerinde sıkça geçiyor.
 
Bruce Willis’i bir filmde şöyle bir cümle söylerken hayal edebilir misiniz? “Hey Jack! Sen benim kayınbiraderi al ve hemen eve git. Ben de bacanağı kurtarıp oraya geleceğim.”
Komik geliyor değil mi? Ama asıl komik olan Bruce Willis’e yakışmayan bu cümleleri kendine de yakıştırmayanlardır.
Mesela, “Dün akşam eltimle golf oynadık” veya “Yarın bacanakla suşi yemeye gideceğiz,” cümleleri komik geliyor. Ama asıl komik olan, bu cümlelerin komik gelmesi. Yani eltiyle yaprak sarması yapılıyor ama golf oynanamıyor. Ama kuzenle golf da oynarsın, kriket de, problem yok.
 
Gerçekten çok ilginç!
 
Öyleyse şunu söyleyebiliriz: Dil öğrenmenin birinci şartı o ülkeye gitmek, kültürünü sindirmek falan değildir. Kendi kültürünü içine sindirmeyen diğer kültürlerde ancak mülteci olur.
 
Astronomi öğrenmek için uzaya gitmek şart değil. Paranız çoksa sıkıntı yok. Ama malı davarı satıp Londra’da dönercilik, New York’ta pompacılık yapmanın da bir âlemi yok.
 
İngilizce öğrenmek için sabah kızarmış ekmeğe marmelat sürmeniz, corn flakes yemeniz falan da gerekmez.
 
Menemenden vazgeçmeden İngilizce öğrenebilirsiniz.
Dil ve düşünce iç içedir. Dil, konuşulduğu toplumun ruhunu yansıtır. Kendi ruhunun farkında olmayan bir başkasının ruhunu, düşünüşünü, yaşam biçimini kavraması mümkün olabilir mi?

Ana dil yabancı dili kıskanır

Bir yabancı dil öğrenmeye çalışan herkes mutlaka ana dildeki durumunu ve alışkanlıklarını gözden geçirmek zorundadır. Eğer kendinizi ana dilde çok yetkin hissediyorsanız, emin olun yabancı dilde de başarılı olabilirsiniz.
 
Türkçesi zayıf olan birisi İngilizce öğrenemez mi peki? Öğrenebilir elbette. Ama öğrendiğiniz dilin asla ana diliniz kadar iyi olamayacağından emin olun. Çünkü yabancı dil, ana dilinin gerisinde kalmaya mahkûmdur. Yani ana diliniz, yeni öğrendiğiniz dili kıskanır. Kendisinden daha iyi bir durumda olmasına izin vermemek için her türlü önlemi de alır.
Çocukluğundan beri futbol oynayan bir kişi düşünün. Bu kişinin futbol oyununu iyi oynamasına rağmen kondisyon eksikliği sebebiyle hızlı koşamadığını farz edelim. Bu kişi basketbol oynamaya karar verse sizce hızlı koşmaya başlayabilir mi? Koşamaz. Çünkü hızlı koşma kabiliyeti oynadığı oyunla ilgili değil, kendisiyle ilgilidir.
 
Öyleyse eğer siz de Türkçe kitap okumuyor, bir şiir okurken zevk almıyorsanız, İngilizce kitap okurken de zorlanacaksınız demektir.
 
Özet olarak yabancı dildeki zayıflıklarını teşhis edip tedaviye başlamadan önce, aynı zayıflıkları ana dilinde de yaşayıp yaşamadığına bakmanız gerekir.
 
Eğer ana diliniz zayıfsa, yabancı dilinizin zaafa uğraması çok normaldir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.