Balık istifi hayatlar

Sesli Dinle
A -
A +

Yüksek lisansa devam ederken bir sınava girmiştim. Kâğıtta tek soru vardı. Oturup bu soruya iki sayfalık bir cevap yazdım. Ayıptır söylemesi yazdığım yazıyı da bayağı bir beğendim.

 

Sınav süresi bitti. Kâğıtları vermemiz lazım ama bende bir telaş başladı. O kadar özenerek yazdığım yazının bir kopyasını almadan hocaya teslim etmek istemiyordum.

 

Telefonu çıkarıp fotoğrafını çeksem olmaz. Çünkü sınavdayız. Çıkınca aklımda kalan cümleleri telefona not etsem, o da olmaz. Çünkü hepsini hatırlamam mümkün değil...

 

Neyse, sınav bitti ve ben kâğıdı hocaya verdim. Eve dönerken de niçin böyle bir kaygı yaşadığımı düşündüm. Sanki Everest’in zirvesine çıkıp bir selfie çekmişim ve indikten sonra yanlışlıkla silmişim gibi saçma sapan bir eksiklik hissediyordum.

 

Biraz düşününce anladım ama olayı. “Galiba kaydetmeye ve istiflemeye alışmış bünyemin bir isyanıydı bu” dedim kendi kendime.

 

     ***

 

Gerçekten yorulduk. Hiçbir sebep yokken üzerimizde hissettiğimiz o ağırlığın sebebi de istifçiliğimiz galiba. Ne var ne yok biriktiriyor, belki bir gün lazım olur diye ha bire yük yükleniyoruz. Yaşanan bütün anlar kategoriler hâlinde istiflenip etiketleniyor ve omzumuzda bizimle birlikte nefes alıp vermeye devam ediyor.

 

Dosta bile en uygun gördüğümüz fiil biriktirmek bugünlerde. Zaten bu yüzden artık arkadaşları daha kolay harcıyoruz.

 

Bazen bunalıp dijital artıklarımı temizleyeyim diyorum. Ama neyi silecek olsak cihaz hemen “Emin misin?” diye soruyor. “Evet, çok eminim” deyip siliyorum. Bu sefer de “Sildiğin şey otuz gün arşivde bekleyecek. Pişman olursan buradayız” türünden uyarılar geliyor.

 

Eskiden masaüstünde çöp klasörü vardı. Şimdi adı değişti, “Geri dönüşüm kutusu” oldu. Yani elektronik cihazlar büyük bir ümitle silme kararından geri döneceğimiz günü bekliyor.

 

Dün dünde kalmadığı için de veri yığınlarının altında ezilmiş modern insanın yeni bir şey söylemeye takati kalmıyor.

 

     ***

 

İnsan normalde bir şeyler yaşar ve geçmiş geçmişte kalır. Bu yüzden “Zaman her şeyin ilacıdır” diye bir söz var zaten. Ama öyle bir dönemden geçiyoruz ki geçmişin nefesi hep ensemizde. Hiçbir şeyi yaşayıp bitiremiyoruz. Kompulsif biriktirme hastalığı artık eşyalarla sınırlı değil. Çöp evlerin dramı ruhlara sirayet etmiş durumda.

 

Eskiden mektup yazıp gönderirdik. Bütün duygularımız o minicik zarfa sığar ve bizden ayrılırdı. Zarfı yalayıp kapatırken içimizde cümlelere veda etmenin hafifliği olurdu. Ama şimdi gönderdiğimiz bütün yazılar “gönderilmiş postalar” sekmesinde... Yirmi yaşında sosyal medya penceresinden öfkeyle haykırdığımız cümleler, kırk yaşında gelip yüzümüze çarpabiliyor.  

 

Büyük veri denilen şey bu kadar büyümeden önce, tatile çıkar ve bütün yorgunluğumuzu ya sahildeki kumlara gömer ya da dağ zirvesinde bir ağacın dallarına asardık. Eve de hafiflemiş olarak dönerdik. Şimdi geçmiş tatillerin fotoğrafları galerimizde, konum bilgisi haritalarda, kalan taksitler de ekstrelerde peşimizden gelmeye devam ediyor. Aldığımız uçak biletinden, verdiğimiz kiloya kadar her şey kayıt altında.

 

Kavgalarımızı hikâyelerde afişe ediyor, WhatsApp penceresine konan kırgınlıkları günlük sitemlerle besleyip büyütüyoruz. Hikâyede kalmasın dediğimiz birçok şey, hayat hikâyemize gereksiz ve yorucu satırlar ekliyor.

 

Hafızasında yer kalmayan dijital cihazlar gibi ağır aksak yaşıyoruz hayatı. Gereksiz şeylerle öyle bir dolmuşuz ki geçmişten bir şeyler silmeden yeni hayal bile kuramıyoruz.

 

     ***

 

Vedalaşamıyoruz. İnsanlarla, eşyalarla ve hatıralarla... İstifledikçe ağırlığımız artıyor ve hayat bizi daha dibe doğru çekiyor. Telefon rehberimizde minik mezarlıklar var artık. Kaç adım attığımızın hesabını tutan cihazlar, akşamları hedefe ulaşamayanların ifadesini alıyor. Neye, ne kadar vakit harcayacağımıza tarifeler karar verirken, kotalar arası maratonda nefes nefese bir telaş yaşıyoruz. 

 

Yani geçmişimiz bir türlü geçmiyor ve yaşanmış her şey çeşitli formatlarda peşimizden koşturmaya devam ediyor. Bu arada hafıza-ı beşer bir türlü nisyan ile malul olamadığı için, unutup rahatlayamıyoruz.

 

Ve kaydettikçe, kaybediyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
ssda31 Ekim 2023 08:31

aynen kıymetli üstadım...bu yahudi icadı bu düzen ,hepimizi az çok hasta etti.