Ebeveynlerde yaz tatili sendromu

Sesli Dinle
A -
A +
Yaz tatili başladı. Ben de diğer ebeveynler gibi “Çocuklar üç ay boyunca ne yapacaklar?” diye düşünmeye başladım. Çünkü en fazla bir hafta sonra evde teknoloji savaşları başlayacak. “Kapat artık şu tableti” ültimatomuyla başlayan gerilim, modemin fişini çekmek veya telefona el koymak gibi yaptırımlarla iyice şiddetlenecek.
 
Kendi çocukluğumu hatırlıyorum. İlkokuldayken yazın pazarda su satardım. “Buuuz gibi soğuuk sudaan içeeen” diye bağırarak, elimde içi buz dolu bidonla dolaşırdım. Akşam da eve gelip heyecanla kazandığım paraları sayardım.
 
Ortaokulun yaz tatilinde eczanede, lisede de bir kitabevinde çalıştım. Toplasanız belki birkaç ayı bulmayacak bir çalışma hayatı ama inanın birkaç yıllık okul eğitimine bedeldi.
 
Şimdi çocuklarım da benzer tecrübeler yaşasın diye uğraşıyorum. Ama ülkede çocukların yaz tatillerinde çalışmasına imkân sağlayacak ne yasal bir zemin ne de uygun bir iklim var. İlköğretim sonuna kadar zaten çalışmaları yasak. Sonrasında da iş bulmak zor.
 
Çocukları yanıma alıp civar esnafı gezerek “İşlerinize yardım edecek birisi lazım mı?” diye sorsam olmaz. İlla bir tanıdık olacak. O da müsait olacak falan filan…
 
İyi güzel de bu sistemde hayata çok geç başlıyoruz. Önemli eserler vermiş, hayatta iz bırakmış insanların hayatlarına bakın! Genellikle 20-30 yaşları arasında zirvede olduklarını görürsünüz.
 
Şimdi niye bu durumdayız peki? Çünkü küresel olarak bir “çocuksulaştırma” projesi yürütülüyor. Çizgi film yapımcıları, oyun üreticileri, oyuncak piyasası ve fast food’la beslenen popüler kültür çocuklar büyüyecek diye çok endişeliler.
 
Çocukluk döneminde duraklama dakikaları bu kadar çok olunca, ergenliğin uzatma dakikaları da bitmek bilmiyor hâliyle. Ve çocukluk dönemi uzayan 25-40 yaş arasındaki yetişkinler büyümeyi reddediyor. Birçoğu evlenmek, çocuk sahibi olmak ve çalışmaktan ölesiye korkuyor.
 
Einstein en önemli çalışmalarını 26 yaşındayken yapmış. Adam günümüz Türkiye’sinde yaşasa, 26 yaşında muhtemelen doktoraya başvurabilmek için dil sınavına hazırlanıyor olurdu.
 
Fatih Sultan Mehmet bugünkü şartlarda yaşasa, herhâlde kırk yaşına geldiğinde İstanbul’un fethini planlamaya başlar, ellisinde anca sefere çıkardı.
***
Hayata başlama yaşını biraz geriye çekmek için ne yapılabilir peki?
Mesela ortaokul, lise ve üniversite düzeyindeki okullar kendi bölgelerindeki esnaf, kurum ve kuruluşlarla bir iş birliği yapabilirler. Okullarda bu işle ilgilenecek öğretmenler seçilir ve gerekli kontroller yapılır. Çalışma gün ve saatleri de çocukların yaşlarına uygun olarak planlanır.
 
Mezun olurken de yaz tatillerinde çocukların hangi işlerde çalıştıkları ve ne tür beceriler kazandıkları diplomanın yanında bir belgeyle teslim edilir. Bu belgede, öğrencinin yanında çalıştığı kişilerin referans mektupları da yer alabilir.
 
Eğer bunu başarabilirsek çocuklarımızın israf olan zamanları kıymetlenecek. İnsanlarla iletişimi öğrenecekler. Para kazanmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe edecekler. Ve en önemlisi de hayata hazırlanacaklar.
 
Yoksa okulların hayata falan hazırladığı yok! Bütün iş ilanlarında “en az iki yıl tecrübe” ibaresi bile, okulların öğrencileri iş hayatına hazırlamadığının ispatı değil mi?
***
John Taylor Gatto zorunlu eğitime ateş püskürdüğü kitabında şöyle diyor;
 
“7 yaşından sonra çocuksu tavırlarına devam eden çocuklar normal değildir. 12 yaşına geldiğinde karşınızda hayatının dizginlerini kendi eline almaya hevesli, eğitim çarklarından nefret eden, tek başına sokağa çıkabilen, yüz kilometre bisiklet yolculuğu yapabilen bir birey görmüyorsanız, bir şeyleri ciddi şekilde yanlış yapıyorsunuz demektir.”
 
Gatto biraz ağır konuşmuş belki ama haksız da sayılmaz. Çünkü şimdi 12 yaşındaki çocuklar bırakın 100 kilometrelik bisiklet yolculuğunu, BİM’e gitmekte zorlanıyorlar. Birisinin dediği gibi; Haydi cihada gidiyoruz desek “Servis var mı?” diye soracak bir nesil yetişiyor.
 
Yaz tatili dinlenmek için verilmiş bir zaman dilimi. Biliyoruz. İsteyen de dinlensin. Ama çocuklarının iş hayatında tecrübe kazanmasını isteyenler için kısmi de olsa fırsat sağlansa kötü mü olur?
Bence şahane olur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.