Kuduz aşısı turşusu!

Sesli Dinle
A -
A +
Geçen hafta bizim çocuğu kedi tırmaladı. İnternette biraz araştırma yaptıktan sonra apar topar Beylikdüzü Devlet Hastanesine gittik.
 
Danışmadaki kişi hastanede kuduz aşısının kalmadığını söyledi. “İnternette baktım, bu bölgede bir tek burada varmış ama…” dedim gözlerimi kısarak. Adam da kaşlarını çatıp, “Şu an yok ama!” dedi tekrar.
 
Adama bir türlü güvenemedim. “Hiç mi yok?” dedim camdaki delikten başımı içeri uzatıp.
 
“Beyefendi, dalga mı geçiyorsunuz?” dedi adam sesini yükselterek. “Kuduz aşısını niye saklayalım? Turşusunu mu kuracağız? Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesine gidin. Orada vardır.”
 
Kafamı geri çekip “Tamam, teşekkürler” dedim. Asla kudurmaması gereken imtiyazlı kişiler için tezgâh altında birkaç tüp aşı olma ihtimali içten içe beni kemirirken, çıkıp diğer hastaneye gittik.
 
Orada da çocuğum kimliği yanında yok diye aşı yapamayacaklarını söylediler. En azından kimliğin bir fotoğrafının olması lazımmış. Galerimde üç tur attım, bulamadım. Evde de kimse yoktu.
 
Danışmadaki kadını bir şekilde ikna edip kimlik olmadan aşı yaptırabilme ihtimalinin verdiği gerginlikle biraz oyalandım. “Hanımefendi, bir şeyler yapamaz mıyız?” türünden cümleler birikti içimde. Yukarılardan birisini arayıp veya başhekimi kafalayıp olayı halledebileceğimi düşündüm.
Ben türlü ihtimaller arasında boğuşurken birisi bizim eve gitti ve kimliğin fotoğrafını çekip gönderdi. Aşıyı yaptırıp döndük. O gece kendimi başarısız, beceriksiz ve iş bitiremeyen birisi gibi hissettim.
Niye peki? Yazı aksın bakalım.
     ***
“Hiç mi yok?” sorusunun kökeni büyük ihtimalle bir zamanlar çok meşhur olan “Bayinizden ısrarla isteyiniz” sloganına dayanıyor. Niçin ısrarla istiyoruz? Çünkü kimseye güvenmiyoruz. Bu güvensizlik de hepimizi toptan perişan ediyor. İnsanı her an başarısız, tedirgin ve yarım hissettiren garip bir durum…
 
İnanın kavgaların çoğu da bu yüzden çıkıyor. Kimse kimseye inanmıyor. Her türlü kural ve kanunun bir şekilde delinebileceğine dair inancımız tam. Güvensizlik temelli ısrar mekanizmasıyla tetiklenen bu altından girip üstünden çıkma ve tuttuğunu koparma gayreti, bir zaman sonra herkesi acayip yoruyor.
 
Bir keresinde de feribot bileti alacaktık ama kalmamış. Başka ülkede olsa konu kapanırdı. Bizde kapanmadı tabii. Ortamdan birisi, “Bizim bilmem kim olsaydı bu işi hemen hallederdi. Çok gözü açık adamdır” deyince iyice gaza geldik. Olmayan bileti almak için saçma mücadelelere giriştik. Ulaştırma Bakanlığında tanıdık birisini bile aradık. Mücadelenin saçmalığına bakar mısınız?
 
Bir arkadaş da hesabından kredi kartı aidatı kesilince birkaç kişiye danışmış. Danıştığı kişiler, müşteri hizmetlerini arayıp sert yaparsa parayı geri alabileceğini söylemişler. Arkadaş da efendi birisi… Bağırıp çağıracak bir adam değil yani. O da bankayı aramış ve telefona çıkan kişiye; “Merhabalar, ben şimdi size bağırıp çağırırsam ve küfredersem kart masrafını iade ediyormuşsunuz, öyle mi?” demiş. Kadın da, “Öyle bir uygulamamız yok beyefendi” deyip telefonu kapatmış.
     ***
Ben hakkım olanı almak için altından girip üstünden çıkmak falan istemiyorum. Bırakın nereden girdiysem oradan çıkayım. Niye efendi gibi tutmak varken illa bir "tuttuğunu koparma" gayreti var hepimizde? Ağzım laf yapmıyor, gözüm çok açık değil diye niye hep tedirgin olmak zorundayım?
Evlilik alışverişinde perde almaya giderken, “Sen pazarlık yapamazsın, kazıklarlar şimdi seni” diyerek yanıma bir akrabayı vermişlerdi. Böyle bir şey olabilir mi?
 
Akıllı, efendi, kurallara uyan, kimsenin hakkını yemeyen çocuklar da komşunun ağzı laf yapan, açıkgöz, iş bitirici çocuğuyla kıyas edile edile yıllar içinde değişiyor. Pısırık damgası yememek için kirlenmeye başlıyorlar. Çünkü sahtekârlığın adı iş bitiricilik olmuş. Ambulans peşine takılıp kazandığın üç dakika seni açıkgözlü yapıyor. Ağzı yüzü ayrı oynayan, bir cümleye on yalan sıkıştıranlar iş bitirici sıfatıyla taltif ediliyor. Efendi insanlar da “Eline vur, ekmeğini al” diye tarif ediliyor.
 
İşin en kötüsü de ne biliyor musunuz? İnsan böyle bir iklimde kimsenin hakkına girmeyip, araya adam sokmayıp, yandan dolanmayıp her şeyi akışına bıraktığında, kendisini affedersiniz geri zekâlı gibi hissediyor.
Aşı yoksa yoktur ya! Bu neyin mücadelesi!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Ismail Ozgur22 Temmuz 2023 15:27

Ayyyy.. Cook tesekkur Ederim. Cok ama coook tesekkur ederim. Ne yaparsiniz, inanin benzeri durumlar kesin ve kes asr-i saadette de yasanmistir, kesin ve kes osmanli zamaninda da yasanmistir. Sizin bu yaziyla pek ikiskili mi bilemedim ama; BSN der ki; “Atmaca kuslarinin normal kuslara musallat olma sebebi onlarin potansiyellerini aciga cikarmaktir der.” Yani yari hayduta kesmis ama hicbirsekilde umursamayan ve topragi gormeden de umursamak gibi bir derdi olmayan Kelaynaklara en guzel Cozum:”Toprak en guzel temizleyici, en guzel cozumleyici, en guzel tarif ve tahrif edicidir.”