Sevincin en saf hâli

Sesli Dinle
A -
A +
Bayramların insan hayatında ne kadar önemli olduğunu insan yaş aldıkça daha iyi anlıyor. Çünkü mutluluğun aslında ne olduğunu anlayabilmek için, galiba yolun yarısını biraz geçmek gerekiyor.
 
Taşkınlığın içinde boğulan sevinçlerin insan ruhunu nasıl yorduğunu ben daha yeni anlıyorum mesela. Gösteriş meraklısı mutlulukların geride nasıl bir boşluk bıraktığını şimdi daha iyi görebiliyorum.
 
Tarımdan çok anlamam ama sağanak hâlinde yağan yağmurun, ekinlere zarar verdiğini biliyorum. Çünkü toprağın emme gücü çok yüksek değildir ve yoğun yağış sırasında suyun hepsi toprağın içine işlemez. Yağmurun hız ve miktarı fazlaysa suyun bir bölümü emilir. Toprak tarafından emilemeyen kısım ise yüzeyde birikir.
 
Abartılı sevinçler ve gösteriş meraklısı mutluluklar da böyledir işte. İnsanın içine sinmeyen kısımlar yüzeyde kalır ve ruhu yormaya başlar. Şükürden yoksun sevinçler, sabırdan mahrum sıkıntılar ve tevekkülden uzak beklentiler hayatı yaşanmaz hâle getirir.
 
Bütün sevinçlerini abartılı bir şekilde paylaşan, eşini ve çocuklarını sosyal medyada seven, kısaca mutluluğunu pazarlayan insanın asıl hikâyesi yarım kalır. Sebepsiz sıkıntıların sebebi de sindirilmemiş bu mutluluk kalıntıları ve yarım kalan hikâyelerdir. Çünkü insan sahip olduğu güzellikleri ne kadar sergilerse, kendisini o kadar değersiz hisseder.
Mağazalardaki teşhir ürünlerinde bile indirim varken, teşhirci bir insanın hayat kalitesinde tenzilat olmaması düşünülemez.
Bayramlar, teşhirden uzak sevinçlerin ana yurdu olduğu için ruhu hafifleten bir etkiye sahiptir. Mutluluk, maddi imkânlardan bağımsız olarak eşitlenir. İhraç fazlası terapileri kıskandıran bir iyileşme hâli başlar. Sevinç, zarif bir bahar akşamı gibi en saf hâliyle yerleşir yüreklere.  
 
İnsan, çocukluğuyla kucaklaşır bayram sabahlarında. Yaşlandıkça masumiyetini yitiren mutluluk, günaha bulaşmamış çocukluk hatıralarıyla teselli olur. Çünkü huzur ve mutluluğun tonunu belirleyen, masumiyettir.
 
Her türlü imkâna sahip yetişkinlerin, kırık dökük bir parkta kumla oynadığı çocukluk günlerine duyduğu hasretin sebebi de işte budur. “Nerede o eski bayramlar” hayıflanmaları, aslında masum günlere duyulan özlemin mahcup bir tercümesidir.
 
Bayram namazına giderken atılan o adımların heyecanı, dünya seyahatlerine kafa tutar. Mutluluk satın alınamaz derler ama bir bayram sabahı minik avuçlara sıkıştırılan harçlıkların satın alamayacağı mutluluk yoktur.
 
Birikmiş sıkıntıların üzerine kadife bir örtü atılır bayramda. Cami çıkışında eller kenetlenirken gülümsemeler dudaktan kalbe iner. Zaman bir çocuğun ağzındaki akide şekeri gibi erirken, sevinmek ve mutlu olmak için maddi bir sebebe ihtiyacı olmadığını öğrenir insan.
 
Madde bağımlısı özlemler, maneviyata açılan kapının eşiğinde eriyip yok olur. Ve kul olduğunu hatırlayan insan, sıkıntıların karşısında devleşir ve iyileşmeye başlar.
 
Çocukluk günlerinden gelen tatlı bir esintiyle derin bir nefes alır insan. Ergenlik albümünden kalan muzip bir gülümseme gelip konar dudağının kenarına. Çatık kaşlar gevşer, küskün kalpler yumuşar. 
 
Nisan yağmurundan sonra her yere sinen toprak kokusunun mis gibi rayihasını içine çeker gibi rahatlar insan. Ve bu sükûnet ikliminde yaşanan ağırbaşlı ve mütevazı sevinçler, insan ömrünün en güler yüzlü hatıraları olarak kayda geçer.
Ter içinde, nefes nefese koşarken, buz gibi bir pınarın başında verilen mola gibidir bayramlar.
 
Kimisi için tövbe vesilesi, kimisi için zor geçen günlerin tatlı bir tesellisi, kimisi için de bir Şeb-i Aruz provasıdır.
Bayramınız mübarek olsun.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.