Yazamıyorum, o hâlde varım!

Sesli Dinle
A -
A +
Bazen kitapçıların çok satanlar rafında ilginç kitaplar görüyorum. Kapaklarında genelde kolları uzun gelen bir kazak ve kahve fincanına sarılan eller oluyor. Kitabın içinden ayrılık acısına bulanmış kelimelerin hıçkırık sesleri geliyor kulağıma. Atarlı kelimeleri satır köşelerinde bir tespih gibi sallayan ergen cümleler, isyankâr paragraflarda volta atıyor.
Kıskanıyorum. Acaba ben de içinde aşk geçen bir kitap yazsam, ismini de  “Kırık Kalpler Müzesi” veya “Yorgun Aşklar Mezarlığı” gibi bir şey koysam mı diye düşünüyorum. Sonra vazgeçiyorum tabii. Sen yıllarca eğitimle ilgili atıp tut, sonra otur aşktan meşkten bahset… Hayatta olmaz diyorum.
 
Ama sizin yaşınız ve yapınız müsaitse, çok satacak bir aşk kitabı yazma hayaliniz de varsa bazı tüyolar verebilirim. Örnekli hem de… İstediğinizi alıp kullanın.
 
Ben yazamıyorum, bari siz yazın.
 
Çok satanlar rafına girmek için çok tutan tavsiyeler:
 
1- Aşkınızdan bahsederken çay-kahve ikilisine bol bol gönderme yapın.
Sen benim soğuyan çayımdın dökmeye kıyamadığım… Şimdi espresso bardağında servis edilen Türk kahvesi kadar yabancıyım sana, köpüğüne doyamadığım.
 
2- Arkadaşlarla kurulan hayalî diyaloglardan puzzle oluşturun.
Arkadaşlar “Neyin var?” diye soruyor bazen. “Bir şeyim yok” diyorum. Sonra içimden “O yokken neyim olabilir ki?” diyorum usulca. Kimileri “Hâlâ onu mu düşünüyorsun?” diye soruyorlar. “Yok canım!” diyorum umursamayan bir tavırla. Sonra “Canım yok” cümlesi sızıyor kalbimin kırıklarından umursayan bir kahırla.
 
3- Günlük rutinlerden oluşan saçma hatıraları, aşk acınızı bastırmak için metne katık yapın.
Ben şimdi senin sevdiğin bitki çaylarından içiyor, sen dokunamıyorsun diye eve şeftali almıyorum. Reklam girince sen kızarsın diye kanal değiştirmiyor, zeytin çekirdeklerini masaya değil çay tabağına çıkarıyorum.
 
4- Damak tadıyla ayrılık acısını el ele tutuşturup, cümlelere anaokulu etkinliği yaptırın.
Dün doğum günündü. Sana kocaman bir pasta aldım ama sen yoktun. Ben de oturup hepsini yedim. Sadece “Nice yıllara aşkım” yazan kısmı kaldı. Sonra dayanamayıp “Nice yılları” da yedim, elimde bir tek “aşkım” kaldı.
 
5- Aşk hikâyenize gündemden güncel soslar ekleyin.
Atanamayanların mağduriyetini yüzle çarpan bir hikâye benimkisi… Eş durumundan tayin özlemiyle yanıp tutuşan ama bir türlü kavuşamayanların buruk hikâyesi… Hâlbuki ben sınavda bütün şıklarda seni seçip, mülakatta sadece seni anlattım gönlüne yakın bir yere atanmak için… Ama liyakate bakmadılar işte bir tanesi.
 
6- Metnin içine alabildiği kadar “alabildiğine” kelimesi ekleyip, aralara da “apansız” ve “amansız” serpiştirin.
Şimdi alabildiğine özgür, alabildiğine mutlusun bensiz, biliyorum. Bense apansız çekip gidişlerinde alabildiğine sensiz, amansız bir acının pençesinde alabildiğine hissizim, ölüyorum.
 
7- Nahif aşk hikâyenize maço satırlar ekleyerek okuyucuda duygusal kontrast oluşturun.
Sen bana gel diye, alayına gider yaparım gülüm. Sen benim aşkımı tanımadın ya, bundan sonra kralını tanımam. Konu aşksa eğer Hamlet’i sahneden indirir, Mecnun’a tur bindirir, Ferhat’ın deldiği dağdan yüksek hızlı tren geçiririm.
 
8- Aşkınızı ticarete alet edecek terimler kullanarak aforizmalar üretin.
Ben seni peşin sevdim ama sen ümitlerimi vade farksız bin parçaya böldün. Ben de sahibinden az kullanılmış vicdanınla baş başa kal diye, veresiye aşkımın defterini yırttım attım. Şimdi toptan fiyatına kurduğum perakende hayallerin tesellisinde ruhum...
 
9- Özellikle erkek okurların ilgisini çekmek için borsa terimleriyle 'flört' edin.
Herkese yeşil yaktın, bana kırmızı sevgilim. Ben alttan aldıkça, sen tabana yapıştın. Tam söz kesecektik, sen devre kestin. Ve ne zaman vazgeçsem senden, yürüyüp gittin. Şimdi “Benden sonrakiler de sevsin” diye kendimi teselli ediyorum. Kim bilir? Belki de bedelsiz hayalleriyle geçen yılların bedelini ödüyorum.
 
10- Arabesk şarkı sözlerine felsefi kavramlar sokuşturup, post-arabesk bir ambiyans oluşturun.
Ey alev yanaklım, volkan dudaklım. Ne öz bilincim var, ne etik kaygım. Dertler derya olmuş ben de bir vandal, anarşizmin kucağında mahvolmuşum ben. Verdiğin acılar hasret tanıdık, değişse de paradigma fark etmez artık. Çünkü acım bin yaşında, özlemim pek toy. Ama olsun be gülüm! Özlerim ben seni seninle bile, hedonizm mi nihilizm mi adını sen koy!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Zafer 7 Ekim 2023 23:46

Harika bir yazı

Osman 7 Ekim 2023 10:06

mükemmel bir yazı, teşekkürler.