Adeta inledi Olcay hanım! (45)

A -
A +

Sedat'ın soruları bitmek bilmiyordu: - Demek okulu bıraktın sen ha? - Evet bıraktım. Öyle icap etti. Durakladı, sonra usulca sordu: - Babamları görüyor musun? Başını salladı genç adam: - Evet, zaman zaman görüyorum. İyiler bildiğim kadarıyla. İdare ediyorlar sanırım. Tabii, hırpalandılar haklı olarak. Neden yaptın böyle bir şeyi Selda? Genç kadın başını kaldırdı. Sert bir sesle: - Ben çok ama çok mutluyum Sedat bey. Kocamı çok seviyorum. Böylece, bu konuda bir tek kelime dahi konuşmak istemediğini anlatmış oluyordu. Sedat hiçbir şey konuşmadı... *** Enver bey öfkeyle girdi içeriye. Hizmetçi kadın Saliha'ya ters ters baktı: - Hanım nerde? - Salonda beyefendi, uzanıyor. Bir şey söylemeden hızla açtı salon kapısını. Olcay hanım kanapeye uzanmış televizyon seyrediyordu. Gürültüye dönüp baktı: - Sedat seninkini görmüş. Karnı burnunda hamileymiş, okulu bırakmış. Olcay hanım fırladı yerinden. Gözleri büyümüştü bir anda. Gerisini merak ederek bakıyordu kocasına: - Aksaray'da bir yerde oturuyormuş. Evini göstermemiş Sedat'a. Mutluyum falan demiş ama Sedat onun çökmüş olduğunu söyledi. Bir ofiste sekreterlik yapıyormuş. O serseri de okuyormuş. Görüyorsun işte, nasıl haklıymışız. Buldu benim kızım gibi bir aptalı, çalıştırıp baktırıyor kendine. Adeta inledi kadın. Ağlamaya başladı. Enver bey devam etti: - Neden yaptın diye sormuş Sedat, ne cevap vermiş biliyor musun? "Ben çok mutluyum" demiş. Hâlâ aklı başında değil demek ki. Bir de çocuk... o serseriden bir de çocuğu olacak. Bundan sonra mahalle kadınları gibi evde oturup hizmetçilik yapar o adam ve çocuğuna... İnanamıyorum bütün bu olanlara... Çıldıracağım... - Bir şeyler yap Enver! Ne olur kızımı kurtar, o kendinde değil... Enver bey hiddetle kükredi adeta: - Ne yapacağım Olcay? Kocaman kız. Baksana, bizi terk edip o yetimhane kaçkınına gitmesini bilecek kadar kafası yerinde. Ne hali varsa görsün. Benim kızım yok artık. Bu kelimeleri söylerken içinin burkulduğunu hissediyordu. Yüreğinin bir kenarına atmaya çalıştığı evlat sevgisi bir kurt gibi kemiriyordu kalbini. Karı koca o geceyi sessiz ve huzursuz geçirdiler. İkisi de düşünceli bir şekilde bir kenarda oturdu. Enver bey yemek bile yemedi. Boğazında kocaman bir düğüm, her şeyi yapmasını engelliyordu. Olcay hanım ise arada sırada acı acı içini çekiyor, zaman zaman gözlerinden süzülen yaşları parmaklarının ucuyla siliyordu. Düşünüyordu kadın, biricik yavrusunun bebeği olacaktı. Onu bağrına basamayacak, belki hiç tanımayacaktı. Enver bey sanki onun düşüncelerini okuyormuş gibi konuştu: - Doğumuna iki buçuk ay varmış. Olcay hanım hıçkırdı: - O daha kendi çocuk, nasıl anne olur? - Evlenmesini bildiyse anne de olur merak etme. Hayat hayalle olmaz. O zaman görür Hanya'yı, Konya'yı. O zaman anlar bizi. Evlat ne demekmiş görsün bakalım... Olcay hanım kocasının öfkesinin asla dinmeyeceğini biliyor, içi sızlıyordu. Güzel kızını bir daha göremeyeceğini hissediyor, bağrından yükselen ateşle kavruluyordu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.