“Vurma artık ne olur”

A -
A +

“Zavallı şişman çocuğun iç çeke çeke ağlamasını, biz yüreğimiz sızlaya sızlaya dinledik.”

 

 

 

Yetiştirme yurdunda çocukluk anılarımı paylaşmaya bugün de devam ediyorum... Bir çocuğun uykusu geldiği hâlde uykuya direnmesi ne kadar mümkün olabilir ki? Tabii biz de uykumuza dalmıştık.

 

Bir ara uykudan büyük bir gürültü, feryat figan ile uyandık. Bir de baktım Ahmet Efendi o elindeki söğüt dalını bu yeni gelen şişman çocuğun sırtına, bacaklarına nasıl vuruyor… Her vurduğu yer ertesi gün kan öğünmüş olacak… Ama öyle bir vuruyor ki bırak çocuğa insana bile vurulmaz…

 

Ve Ahmet Efendi denilen merhamet fukarası adamı durdurabilecek kimse de yok. Hem söğüt dalıyla çocuğun vücudunu kırbaçlıyor hem de öfkesini haykırıyordu:

 

-Bıktım sizin çişinizden… Size bir türlü öğretemedim… Siz benim başıma bela mısınız?..

 

Tabii anası babası en azından orada olmayan, ya da ana babanın terk ettiği bir çocuğa Ahmet Efendi mi insaf edecek?  

 

Peki, Ahmet Efendi’yi kim müdüriyete şikâyet edebilir? Bir çocuk, “beni dövdü” diye şikâyet edebilir mi? Etse kim takipçisi olur? Hiç kimse…

 

Çocuk söğüt dalı vücuduna indikçe feryat ediyor “yandım anam!”, “ah bacağım”, “vurma ne olur!” gibi boş yere yalvarışları hıçkırıklarına karışıyordu.

 

“Bize de vurabilir” korkusuyla sesimizi fazla yükseltemeden “Ahmet Amca yeter ne olur” gibi birkaç kez sönük bir yalvarışla dövmekten vazgeçmesini söyleyebiliyorduk ancak… Ahmet Efendi yorulduğu için olsa gerek bıraktı. Giderken de tehdit savurdu:

 

-Sen daha beni bilmiyorsun. Bir daha altına kaçır, seni mahvederim!..

 

Tehditler savura savura çekti gitti… Bir müddet ağzımızı bıçak açmadı. Sadece zavallı şişman çocuğun iç çeke çeke ağlamasını yüreğimiz sızlaya sızlaya dinledik.

 

Çocukcağız sabaha kadar yatağında inledi. Kimsenin yapacak bir şeyi yoktu. Allah kimseyi anasız babasız bırakmasın... Nihayetinde hepimiz çocuktuk ve hepimiz sahipsizdik…

 

Anne babalar eften püften sebeplerle ayrılıp el kadar çocuklarını böyle yerlere teslim ederken o yavrucakların başına ne geleceğini hiç düşünüyorlar mıydı? Bunu yıllar sonra annemi babamı bulduğumda söylemek istedim ama onların da yaşlılığına denk geldiği için duygularımı içime attım. Bunlar 70’li yılların yetiştirme yurtlarıydı. Şimdi inşallah buralarda daha profesyonel ve daha insani yaklaşımlar olduğunu düşünüyorum. Allah kimseyi kimsesiz bırakmasın. Allah devletimize milletimize zeval vermesin.

 

     Rumuz: “Davut”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.