Neden bir Türk antrenör Avrupa'da takım çalıştırmıyor?

A -
A +
Ülkemizin en önemli spor gündemi bu yıl kimin şampiyon olacağı. Herkesin gönlü kendi tuttuğu takımdan yana ve herkes kendi takımının ligi lider bitirmesini ümit ediyor. Benimse bu konuda görüşüm farklı. Ülkemizi kim Avrupa’da daha iyi temsil edecekse o takım şampiyon olsun. Avrupa’daki temsilcilerimiz bir maçta gol attığında dahi çocuklar gibi seviniyorum. Ama maalesef hiçbir başarımız bir projenin ya da sağlam bir temelin devamı değil.
En son Tayfun Korkut’un Stuttgart’la yaşadığı başarı göğsümüzü kabarttı. Tabii ardından hemen düşünmeye başladım. Sahi neden Türkiye’de yetişmiş bir teknik direktör Avrupa’da takım çalıştırmıyor! Şu dilimizden düşmeyen 80 milyon nüfustan dünya çapında antrenör çıkmaması ilginç değil mi?
Yurt dışında çalışan antrenör dendiğinde bizim aklımıza Katar’da görev almış Bülent Uygun mu gelecek? Sporun içindeki her aktör ülkemizdeki spor ortamından şikâyet ederken burayı bırakıp gitmek neden bu kadar zor? Bu tabloya baktığımda Fatih Terim zamanında büyük iş yapmış diyorum. Keşke sıradan bir olay olarak görebilseydim.
Hedeflerini 5 büyük lig olarak koymayan çalıştırıcıların ülkemiz takımlarında oradan oraya gezişini izlemek istemiyorum. Beşiktaş’la iki sene üst üste şampiyonluk yaşayan, bu sene Şampiyonlar Ligi’nde grubundan lider olarak çıkan Beşiktaş’ın çalıştırıcısı Şenol Güneş neden hâlâ Beşiktaş’ın çalıştırıcısı? Gitsin. Başakşehir’le günübirlik değil de istikrarlı bir başarı yakalayan Abdullah Avcı… Gitsin. Fenerbahçe’ye Avrupa Ligi’nde yarı final oynatan Aykut Kocaman… Gitsin. Kemal Özdeş, Sergen Yalçın, Rıza Çalımbay… Gitsin. Onlar gitsinler ki biz de daha 30 yaşında kendi Nagelsmannlarımızı çıkaralım. Onlara alan açalım. Gitsinler ki gittikleri yerlere Türk oyuncular transfer edebilsinler. Gitsinler ki kendilerini, dolayısıyla Türk futbolunu geliştirsinler. Türk insanını temsil etsinler. Gitsinler ki oradaki futbol ortamını, altyapı sistemlerini, transfer kriterlerini, medyanın spora bakış açısını ve taraftarların takımlarına başarı ve başarısızlık durumlarındaki yaklaşımlarını görsünler. Görsünler ki kendilerini dolayısıyla bizi ve futbol ortamını geliştirsinler.
Gitsinler. Ama başarısız olunca değil başarılı olunca gitsinler. Daha az paraya, basına verilen daha az demece, daha çok vergiye razı olup gitsinler. Yeter ki gitsinler…
            Fehim Mücahit Serçe
 
 
Öldürerek namus temizlemek ne demek?
 
Feridun Ağabey, adam babasını, eşini ve çocuklarını katlederek karakola teslim olduğunda kan donduracak şekilde “namusumu temizledim” diyor. Ağabey namusu temizlemek de ne demektir Allah aşkına? Namusu temizlemek için karşındakini öldürmek mi gerekmektedir? Öldürdüğünde namusu temizlemiş mi oluyorsun? Bu bir töre olamaz! Bu bir kültür olamaz! Bu bir inanç olamaz! Bu olsa olsa bir vahşet bir öfke bir kuru inat oluyor. Ve dikkat edilirse genellikle eğitimsiz, cahil bilgisiz ve muhakeme sorgulama yeteneği olmayan insanlarda meydana geliyor. Bir eğitim sistemi eğittiği öğrencilerine en basitinden bu tür yanlış alışkanlıkları öğretemiyorsa bırakın o eğitim olmaz olsun! Ne suçu var o yavruların? Ne günahı var? Ve şu anda ülkede kim bilir kaç çocuk bu şekilde annesinin babasının bir çılgınlık yapmasından korkarak yaşıyor? Bence ülkenin en büyük sorunu insanı “insan” olmanın standartlarına getirememek… Lütfen eğitimcilerimiz idarecilerimiz ve siyasetçilerimiz bu konuya daha fazla kafa yorsun. Lütfen!..
         "Bir Okuyucu"-İzmir
 
 
 
Alın diyetinizi gidin işinize!
 
Ramazan gelince ekranlara beslenme uzmanları, diyetisyenler, doktorlar profesörler hücum ettiler. Herkes sahurda ne yiyeceğimize iftarda ne yiyeceğimize yön verir oldu... Birincisi akşama ne yiyeceğini değil ne bulup da yiyeceğini hesap eden binlerce fakir fukaranın gözü önünde bu tür programlar yapmak ramazan ayının özüne uygun değil. Adam evine ekmek almaktan aciz sen ona bir dilim bonfile, bir fincan süt, bir dilim kaşar, salam sayıp döküyorsun… Ayıp ediyorsun… İkincisi de sizin saydığınız bu ezber sözlerin hemen hiçbirinin insan hayatına bakıldığında herkese uymadığıdır. Yine burada okumuştum. Diyordu ki Bolu’dan bir öğretmen; “Dedem, 15 yıl kadar önce 93 yaşında vefat etti. Eczane, hekim, ilaç bilmedi. Köroğlu Dağları'nın eteğindeki köyümüzde ağırlıklı olarak yoğurt, peynir, tereyağı, kaymak, yumurta, süt, tarhana, hoşaf, kabak, soğan, pırasa, ıspanak, patates, pancar, semizotu, alabalık, lahana, turşu, sirke, kırmızı et, tavuk eti, bal, pekmez, kuşburnu, ıhlamur, kekik, elma, armut, ahlat, ayva, erik, zeytin, ekmek, yufka vb. ile beslendi. Her işini beden gücüyle yaptı. Şeker, margarin, sıvı yağ, reçel, sucuk, salam, sosis, bisküvi, cips, çikolata, gofret, asitli içecek, meyve suyu, vb. gibi hiçbir endüstriyel ürünü tanımadı, kullanmadı. Yaşı 90 olduğunda bile çok berrak bir zihni vardı. Her ihtiyacını kendisi görebiliyordu...” E, daha siz neyi konuşuyorsunuz abilerim ablalarım… Alın diyetlerinizi de gidin işinize!..
        Süha Toygun-Kayseri
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.