Sessizlik bazen iyidir ama suikast varken değil

A -
A +
Afrin’de büyük bir mücadele sürdürülürken meydanı boş bulup istedikleri gibi at koşturmaya çalışanların yakasını bırakmayacağız bu ülkede.
Osmaniye’deki mülteci kamplarında kendisine eğitim için emanet edilen Türkmen mülteci öğrencilere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a nefret aşılayan bir öğretmen düşünün. Adı A.S.
Sadece Cumhurbaşkanımız için nefret aşılamakla kalmıyor, Türkiye’yi Türkmenlere ihanet etmiş gibi anlatıyor.
Kendisine “Reis” dedirtip ideolojik propagandalar yapıyor.
Hızını alamıyor, Muhsin Yazıcıoğlu’nu Tayyip Erdoğan’ın öldürttüğü propagandasını yayıyor.
Üstelik tüm bunları ve Cumhurbaşkanı’na hakaretlerini Face Book sayfasından çekinmeden yayınlıyor. Çekinmiyor çünkü arkasında kendisini koruyan milletvekillerinin, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın olduğunu düşünüyor.
Vee…
Geçen yazılarımda bunu dillendirmemiştim ama gazeteci dostumuz Mehmet Çek aldığı bu bilgiyi bana iletti. Çok vahim. Yine de detayını yazamayacağım.
Şu kadarını söyleyeyim.
Bir Suriyeli aile, A.S. yüzünden yaşadıkları utanç nedeniyle Osmaniye’den Yayladağı’na taşınmak zorunda kalmış.
Evet, bir tarafta böyle bir “Öğretmen” var.
Peki, biz ne yaptık hatırlatalım:
Konuyu öğretmenin bağlı olduğu Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’na (YTB) ilettik.
Onlar ne yaptılar? Önce tamam filan deyip bizi başlarından savdılar, ardından da bu bilgileri paylaştığını düşündükleri öğretmenleri arayıp “Bu konuda tanıklık yaparsanız, siz de işten olursunuz” diye tehdit ettiler. Göstermelik iki müfettiş gönderip, ifadelerini aldığı öğretmenlerden Zahide Seydioğulları'nı da “A.S.’yi neden Fuat Uğur’a ihbar ettin” diye işten attılar.
Oysa Zahide Seydioğulları’nı yazımı yayınladığım tarihte tanımıyordum bile. İsmi de bu yüzden yazılarımda hiç geçmemişti.
Öğrencilerin çok sevdiği, kendi çabalarıyla 200 Suriyeli çocuğa burs temin eden, yaptığı etkinliklerle hem mülki amirlerin hem de yerel medyanın takdirle andığı Zahide Seydioğulları’nı “A.S.’yi ihbar ettiği şüphesiyle” işten attılar.
Eşi doğu illerimizden birinde polis memurluğu yapan, şehit ablası Zahide Seydioğulları dişiyle, tırnağıyla çabalayan idealist bir öğretmen.
İşte bu “büyük suç”u işlemişti onların gözünde.
Oysa YTB’nin aksine oradaki tüm öğretmenlere sitem etmesi gerekirdi, “A.S. hakkında neden bilgi vermediniz” diye. Ama onlar, yani YTB yetkilileri A.S.’yi korumayı tercih ettiler.
Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Müdahale edilmemesine, Afrin fırsatçılığıyla bu ülkenin inançlarının ve ideallerinin temeline dinamit koyanların seyredilmesine inanamıyorum.
Bu ölü toprağı serpilmişliğe hayret ediyorum.
Bir Cumhurbaşkanı düşmanını koruyup kollamalarına, pamuklara sarmalarına da keza öyle.
Bir de özür dileyeceklerine ve haksızlıkları gidereceklerine kendi sayfalarında AÇIKLAMA yayınlamışlar. Yazımdaki bilgileri “mesnetsiz” diye niteleyip her türlü iftirayı atıyorlar. Yalanla, dolanla üste çıkmaya çalışıyorlar. Ya mesnet lafının anlamını bilmiyorlar ya da utanma duygusuyla bağlarını iyice koparmışlar.
Suriye’de Afrin operasyonunu itibarsızlaştırıyormuşum yazılarımla. Bak sen. Kurnazlık diz boyu. Alakası yok ama diyelim ki bu önemli. 14 Aralık tarihinde Afrin mi vardı?
Yazıklar olsun. Yalnızca öğretmenleri değil, bu konuda bilgi verdiği kanısına vardığı birtakım bakan danışmanlarını da arayıp tehdit eden mafyöz tipi bürokratları ve onun gibileri bu kurumlarda etkili görevlerde görebilmek hakikaten içler acısı.
Osmaniye Valisi sessiz.
Korkut Ata Üniversitesi rektörü sessiz.
Duyarlılığına inandığım insanlar.
Sayın ilgili bakanlar.
Ve son olarak…
Sayın milletvekili Mustafa Yeneroğlu.
Sadece isminizi andım.
Sessizlik bazen iyidir ama ortada suikast varken değil.
Başka da bir şey demiyorum.
 
 
 
“Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri”, adaletin coğrafyası ve ihkak-ı hak
 
İngiliz yönetmen Martin McDonagh kültürel olarak belki değil ama coğrafi ve sosyolojik olarak yabancısı olduğu bir ülkede çekmiş bu filmini; Amerika Birleşik Devletleri’nde. Çok sahici. Kara mizahı bile gerçekliğin acımasızlığını perdeleyememiş.
Filmin adı Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri…
Filmin konusunu anlatıp canınızı sıkmayayım. Söyleyeceklerim, filmin bana göre çıkış noktasıyla ilgili.
Yukarıdaki ilk yazıda yer aldığı üzere insan hayatlarının BİRİ tarafından BİR ÇIRPIDA kolaylıkla karartılabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye ya da ABD, değişmiyor.
Adalet gecikince filmin Mildred’ı gibi “ihkak-ı hak” (*) arayışına mı girmeli insanoğlu? Yoksa içten bir özür ve hakkın teslim edileceğine dair samimiyet, ortalığın sakinleşmesini sağlar mı?
Akılla ve hukukla yönetilmeye çalışılan bir dünyada olduğumuzu varsayıyoruz ama çok iyi biliyoruz ki adaletsizlik her yerde. Vicdansızlık ve ırkçılık kalplerimizi esir almadıysa eğer, biliyoruz ki ne ihkak-ı hak arayışına gerek kalıyor ne de adalet gecikiyor.
Bu filmi görün mutlaka.
…..
(*) İhkak-ı hak: Uzun bir konu ama kısaca “kişinin hakkı olduğunu düşündüğü şeyi hukuk dışı yollardan zorla elde etmesi” denebilir. Bu konuda ayrıntılı hukuki tartışmalar mevcut.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.