Zeytin dalından tacıyla ve Bilâllerin silüetinde gelecek barış

A -
A +
Türkiye iki iklimi bir arada yaşıyor.
Biri, bedenini vatanları için siper edenlerin, cepheye düğüne gider gibi gidenlerin, şehadetlerinde ise o musalla taşının arkasında saf tutan milyonların iklimi.
Diğeri ise ihanetin iklimi.
Hepsini görüyor, okuyor ve işitiyorsunuz.
Bu topraklar ne vakit sürüldü, kötü tohumlar ne ara ekildi ve haşeratlarla yoldaş bu zehirli sarmaşıklar nasıl tüm bünyemizi sardı bilemedik. Uyandığımızda ise onları karşımızda bulduk. Hani korku filmlerinde olur, tıpkı gece yarısı bir musibet sisin ardından aniden ortaya çıkan zombiler gibi. Çürümüş ve kokuşmuş bedenleriyle kendi karanlık dehlizlerine bizleri de çekmek, yok etmek üzere kurgulanmıştılar. Her kuytuda, her zor anımızda karşımıza çeşitli isimlerle ve bedenlerle çıktılar.
FETÖ’cüsü, PKK’lısı, DHKP-C’lisi, HDP’lisi, CHP’lisi, Oda tv’cisi, Kemal’i, Canan’ı, Sezgin’i, Mahmut’u, Eren’i, Sera’sı ve yüzlercesi…
Ama inanç ve iman karşısında etleri lime lime döküldü.
İhanetin kor ateşinde yürüdü bu millet. Ölümü sesine ayarladı. Gaddar saldırıların karşısına tekbirle çıktı tek tek. Her imtihanda sınandı ve hiç yanılmadı üstelik.
Duygusal anlar yaşıyoruz gazetelerde cepheye giden askerlerimizin şehadetlerinden sonra yazdığı vasiyetleri görünce. Her okuyuşumuzda evlatlarımızı bu ihanet ikliminden kurtarabildiğimiz için şükrediyoruz.
Kıdemli Çavuş Ömer Bilal Akpınar’ın şehit olmadan önce yazdığı ve silah arkadaşına bıraktığı vasiyeti Takvim gazetesi “Okuyun ve gurur duyun” diye yayınladı.
"Kardeşim senden ricamdır, bana bir şey olana kadar sende saklı kalsın. Kardeşim bu savaş haç ile hilâlin, imanla inkârın, hak ile bâtılın, küfür ve tevhidin savaşıdır. O yüzden anneme, babama, kardeşime, Nur'a söyleyin üzülmesinler kesinlikle, hayatlarının geri kalanını rahat geçirsinler. Anneme o istediği evi alsınlar. Dua etsin arada bir. Üzülmekle hayatını bitirmesin. Babam da Beyza da haklarını helal etsin, üzülmesinler. Nur'a söyleyin ben ona doyamadım. Ama eğer gidersem hakkını helal etsin... Üzülmesin, öbür tarafta birbirimize kavuşacağız inşallah. Beraber planladığımız gezilecek yerleri gezsin, benim yasımı tutmakla ömür geçirmesin. Aileme iyi baksın. Beni Safranbolu'ya gömsünler kardeşim. Babamlara söyleyin devletin bağladığı aylığın yüzde 10'unu yine Zehra Teyze'nin oraya versinler. Hakkınızı helal edin..."
Bu satırları ekranda okurken kendime zor hâkim olabildim.
Şimdi yazarken katıla katıla ağlıyorum.
Keşke sanatçı olabilseydim. Bu kahroluşumu, bu acı ve isyan duygumu ne dizelere ne de notalara dökebilirim.
Sanatçılarımız ne yapıyorlar bilemiyorum.
Yukarıdaki şu satırları okuyup da yüreği sıkışmayan sanatçı olur mu?
Bilaller, Oğuzcanlar, Erdemler, Mehmetler, Hasanlar, Enesler, Buraklar, Hüseyinler, Hamzalar, Halisler, Serdarlar, Aliler ve Koraylar…
Biri bile duygu tellerini titretmiyor mu? Sevdiklerine doyamamış kınalı kuzularımız için layık görülen sadece “Allah askerimize güç kuvvet versin, bir an önce ülkelerine sağ salim dönsünler” demekten mi ibarettir?
Bu tuhaf yalnızlığın adı ne?
Şehitlerimizin Gezici teröristler kadar bile hükmü yok mu onların gözünde? Kalbiniz mi taşlaştı? Yoksa zaten öyleydi de biz mi farkında değildik?
Artık karıştırıyorum. Kızgınım.
Bir yanım da diyor ki, öfkene avlanma, nasır bağlamasın yüreğin ama acıya da alışmalısın. Çünkü geçip giden zamana ve bu kahpe kurşunlara karşı bir umut yeşeriyor.
Biliyorum ki başında zeytin dallarından tacıyla gelecek barış, Ömer Bilâllerimizin silüetinde...
 
FUAT UĞUR'UN DİĞER YAZISI İÇİN TIKLAYIN
YTB’nin trol ekibi kurmak dışında işi yok mu?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.