Karşı mahalleye ulaşmada samimiyet testi

A -
A +
Liderler meydan konuşmalarında sık sık diğer partilerin seçmenlerine sesleniyor. Tayyip Erdoğan “CHP’ye oy veren kardeşlerim”, Muharrem İnce “Sevgili AK Partili vatandaşlarım” diye başlayarak sözlerini onlara duyurmak istiyorlar. Duyurabiliyorlar mı? Ya da liderlerin mesajlarını iletmek istediği “öteki” seçmenlerin ne kadarı bu sözlerden haberdar olabiliyor? Bu konuda resmî bir istatistik yok. Esasında böyle bir araştırmanın kimsenin aklına geldiğini de sanmıyorum. Ama bir tahminde bulunmak zor değil. Artık, uzun yıllardır herkes konsolide ettiği seçmene ulaşıyor büyük oranda. Televizyonlardan ya da meydanlardan söylenen sözleri, yine o partinin taraftarları izliyor. Bu durumun bir istisnası var. Liderlerin aleyhte kullanılmaya müsait gafları ya da patavatsızlıkları derhal karşı taraf yayın organları ve sosyal medya mecralarındaki trolleri vasıtasıyla, ışık hızıyla yaygınlaştırılabiliyor. Sonra siyasetçiler de bu lafları ele alıp, evire çevire kullanıyorlar. İşte, karşı mahalle öteki liderden bu tür sözlerle haberdar oluyor ve bu sayede konsolidasyon katmerli biçimde pekişiyor. Kısacası hayatın gündelik pratiğinde eskiden mevcut olan geçişkenlik bugün yok. Zoraki olarak bir arada yaşayanlar da artık konuşmamayı yeğliyorlar. Televizyonlar, gazeteler ve kanallar ayrıldı. Mahalleler zaten yıllar evvel birbirinden koptu. Türkiye epeydir böyle. Mahalleler birbirinden habersiz, kendi gündemleriyle haşır neşirler ve Türkiye’yi ilgilendirdiğini düşündükleri olaylarla ilgili tartışmalar da kendi dar grupları içinden dışarı çıkmıyor. Dolayısıyla her konu ait oldukları çevrelerde zincirleme etkileşimle evrilerek başkalaşıyor ve propagandaya dönüşüyor. Moda deyimle ülkedeki sosyolojik katmanlar kompartımanlara ayrılmış durumda ama aradaki kapılar kapalı. Çünkü kompartmanlardakiler aynı zamanda yaşam biçimleriyle de birbirinden ayrılıyorlar. Bu durum ne yazık ki edindikleri ideolojinin altyapısını oluşturuyor. Evvelden de siyasal katmanlar vardı ama onlar sosyo ekonomik ve kültürel olarak birbirine yakın kriterlere sahip olduklarından, bitişik hatta karışık yaşayabiliyordu. Bu olgu iletişimi zorunlu kılıyor, dolayısıyla birbirlerini anlamak ve yan yana yaşamayı becerebilmek için gayret ediyorlardı. Henüz ideolojileştirilmiş yaşam biçimleri ortaya çıkmamıştı. Sözler karşı tarafa ulaşabiliyordu.  Lâkin seküler-laik yaşam biçimine sahip olanlar, muhafazakâr ve gelenekçi kesime göre eğitimde ve ekonomik hayatta, devletin sağladığı laikçi-ideolojik ayrıcalıkla öne geçti. Önceleri çok dar bir çevrede gerçekleşen bu ayrıcalık Türkiye’nin zenginleşmesiyle giderek kitleselleşti ve ardından kopuş başladı. Komşuluklar, akrabalıklar, mahalleler ayrılmaya, ayrıldıkça tanımadığı mahalleyi düşman görmeye, aşağılamaya, yok saymaya ve kendi sahip olduğu haklardan onları mahrum etmeye kadar her şey yaşandı. İşte o aşağılanan, öteki mahalleye mahkûm edilip, okuldan, üniversiteden, iş hayatından, siyasetten dışlanan gelenekçi-muhafazakâr kitle, merkez sağ ile birleşerek AK Parti vasıtasıyla iktidara gelince, birden ortaya devleti yöneten yüzlerce, binlerce eğitimli kadro çıktı. Aşağıladıkları kesimler tarafından yönetilmeyi hazmedemeyen laik kesim çılgına döndü. Tam 17 yıldan beri, hatta Özal’dan bu yana süren kavganın sebebi bu. Çünkü laik kesim, temsilcisi CHP kanalıyla siyasi mücadeleyi yaşam biçimi karşıtlığıyla kavgaya dönüştürdü, bunun için defalarca TSK’ya darbe yaptırdı. Şimdi CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bu kavganın kışkırtıcısı ve tetikçisi olan CHP üzerindeki “Yaşam biçimiyle tanımlanan ideolojik gömleği” çıkarmaya çalışıyor. Konuşmalarında “Kimsenin başörtüsüne laf edecek değiliz” diye garanti veriyor ama kendisinin daha birkaç yıl evvel “Kadınlar başörtüsü takacağına erkekler gözünü kapatsın” dediği hatırdan çıkmıyor. Yine birkaç yıl evvel başörtüsü ile ilgili soru önergeleri vermiş olduğu unutulmuyor. İmam hatiplere karşı olmadığını belirtiyor ama CHP’nin seçim bildirgesindeki 1+8+4 formülüyle imam hatiplerin ortaokul kısımlarını kapatmayı vadettiğini gözlerden kaçıramıyor. Yani karşı mahalleye ulaşmak için samimiyet gerekiyor, makyajla olmuyor. Aynı semptomların bir benzerinin AK Parti’de de olduğunu söylemek mümkün. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçmişte söylediği pek çok söz bugün laik kesimin dilinde ve bunun belli oranda güvensizlik oluşturduğu malum. Örneğin içkiyle ilgili söyledikleri, vapurdan çıkan mini etekli kızlara ilişkin ifadeleri. AK Partiden seküler kesimin yaşam biçimine yönelik saldırılarda da güçlü bir karşı duruş yerine sıradan, vasat “Yapılanı doğru bulmuyoruz” türünden sözler işitmek de karşı mahalleyi tatmin etmiyor. Daha pek çok örnek var bu konuda, uzun sürer. Hasılı, karşı mahallede karşılık bulmak isteyen partiler ve liderler samimiyet testinden geçer not alamıyorlar. Bu durum birçok eski hastalığı da hortlatıyor ve altlarda istemediğimiz hadiseler yaşanıyor. Altlarda bir şeyler oluyorsa kontrol kulelerinde bozulma var demektir. Her iki taraf için de geçerli bu sözlerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.