Daha karpuz kesecektik

A -
A +
İki sahneyi gözünüzün önüne getirmenizi rica ediyorum. Birincisi darbe gecesi tankları alkışlayan Bağdat Caddesi'nin bir kısım ahalisi. . İkincisi ise, Gezi olaylarından. Kadıköy’ün dar sokaklarından birisinde, kiminin üstü çıplak, birçoğu alkollü kalabalık bir grup 40-50 polisi sıkıştırmış. Polislerin üzerine taş ve bira şişeleri yağıyor. Normalde polislerin kalkanlarını önlerine tutmaları lâzım çünkü saldırı karşıdan geliyor. Fakat polisler kalkanlarını şemsiye gibi üstlerine tutup altlarına gizleniyorlar, çünkü üst katlardan da saksı atıyorlar.   İnanabiliyor musunuz, her fırsatta “ulusalcılık” adı altında milliyetçilik taslayan insan gürûhu kendi devletinin polisine böyle saldırıyor. Bir kısmı karşıdan, bir kısmı da üstten, yani evlerinden. Darbe gecesi tankları alkışlamaları da asker sevgisinden değildi elbette, millet düşmanlığından. Milletin seçtiği hükümeti ve Cumhurbaşkanı’na olan düşmanlıklarından.   İşte bu “kendini iyi bilir” kitleden bazıları Türkiye’yi terk ediyormuş. “Nereye gidiyorsunuz, daha karpuz kesecektik!” diyesi geliyor insanın. Nereye gidecekler, daha steril bir ülkeye, Kanada’ya gidiyorlarmış.   Kanada’nın steril olması çok kar yağmasından mıdır bilmiyorum ama Türkiye’yi yaşanabilir bulmuyorlarsa eğer, şunu çok iyi bilmeliler ki bu ülkeyi yaşanmaz hâle getiren de kendileri. Neymiş efendim, hep onlar ölüyormuş. Sanki tankların önüne bunlar yattı, sanki Teşvikiye Camii’nden şehit cenazesi kalktı.   En az bir asırdır bu memlekette, hacı, hoca, molla, derviş kelimelerini hakaret bâbında kullananlar kendilerine “entel” denilmesine alınmışlar. Gerçekten entelektüel olsaydınız, pazarlamaktan başka bir şey bilmediğiniz “evrensel insani değerlerden” en ufak bir pay almış olsaydınız, hiç olmazsa içinden çıktığınız toplumu küçümsemezdiniz.   Bu memlekette çok baş ağrısı olduğu doğru. Ama suç başı ağrıyanda mı, o başa her fırsatta tekme yumruk vuranda mı? Müslümansan, hele bir de Türk’sen, bırakın Orta Doğu’nun ortasında, okyanus adalarında bile yaşasan düşmanın eksik olmaz.   Bizim düşmanımız çok, ama siz içeriden o düşmana yardım etmeseniz bu kadar başımız ağrımayacak. Test edilmediğiniz tek saldırı kaldı, o da açık savaş. Bunun haricinde, darbe kalkışmasından Gezi isyanına, ekonomik çökertme girişiminden, PKK belasına kadar ülkenizi her durumda yalnız bıraktınız. Her imtihanı kaybettiniz.   Herkes zarar gördü bir tek sizin tuzunuz kuru kaldı. Memlekette yangın çıksa sizin eve bir şey olmaz, ama yine şikâyetçisiniz. Her gün sınır boylarında gariban çocukları şehit olur, şikâyetçi olan yine sizsiniz.   Bu memleketin yükünü çeken biz, kaymağını yiyen siz, şikâyetçi olan da siz. Sınırsız özgürlük size, sizin özgürlüğünüzü korumak için şehit olmak, gerekirse tankın önüne yatmak görevi bize. Oh ne âlâ dünya.   Kanada’da sizin bu kuruntularınızı çekecekler mi acaba? Kanada polisine taş değil yumurta atın bakalım ne olacak?   Ekmeği suyu Allah size her yerde verir elbette, bakalım kötülüğe karşılık iyiliği başka nerede bulabileceksiniz?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.