Aksaray’a bir iki…

A -
A +
Aksaray’a gidiyorum dediğimde “yanlış gidiyorsun, havalimanına değil metroya gideceksin” dediler lakin ben Anadolu’nun ortasına gidiyordum bilemediler… Aksaray geniş ferah yeşillik, sıcakkanlı ve sempatik bir şehir. (Ihlara Vadisi de orada, biline!) Vakti zamanında defalarca belediye olup, tenzil-i rütbeye uğramış, sonunda rahat bırakılmış, medreseleri ve yetiştirdiği âlimleri ile ünlü zamanının bir nevi üniversite kampüs şehri. Öyle ki; Fatih Sultan Mehmet, Konstantinapol'ün “İslambol” olabilmesi için Aksaray halkını toplayıp İstanbul’a getirmiş. O sebeptendir ki yerleştikleri semtin adı Aksaray. Hepi topu bir mahalle insan kalmış ki oranın adı da hâlâ “Kalanlar Mahallesi…”
Güzelyurt da, Aksaray’ın şirin bir ilçesi. Taş evleri, sakinliği, enteresan tarihi, sıcakkanlı insanları, soğanlı böreği, her selam verdiğimde sarıldığımda cebinden bir avuç çağla çıkarıp veren sevimli teyzeleri ile güzel bir yer… Sinema sektörü çoktan keşfetmiş. Biz gittiğimizde de film çekimi vardı. Neden biri de çıkıp “Aksaray’a yarım saat uzaklıkta tarihî mimarisiyle, sessiz sakin tam kafa dinlemelik biraz daha çiçeklendirilse Fransa Rivierası’nın ünlü Grasse Kasabasına alternatif bir yer var” demiyor?! Nedennn benimle ilgilenilmiyorrr?
Neyse sakin, de ki “niye gittin Aksaray’a?” şekerim ne demişler yemek buldun mu ye dayak buldun mu kaç! “Aksaray Yöresel Ev Yemekleri ve Tatlılar” yarışmasına katıldık. Hem unutulmaya yüz tutmuş yemekler tanıtıldı hem ağzımız tatlandı.
Bilmem ne Dağları’nda otlatılmış, gezen tavukla selamlaşmış Alaska kuzusunu ıtırı vıttırı sosuyla marine edip mühürleyip pişirip allayıp pullayıp telaffuzu zor Fransızca İtalyanca olmadı İngilizce bir isim takıp sunuyorlar ya. Ha sunum da; bilardo masası kadar tabağa ilaç niyetine bir gıdım koyup yanına defne yaprağı tepeye kürdan saplamak ya. Hah işte, o menü üzerine parmağınızı bastırıp ‘bundan istiyorum’ denilen, havalı ve dahi pahalı yemekleri geçiniz… Ne varsa geleneksel mutfakta var, eskilerde var; çoban sermiş yufkayı boca etmiş bulgur pilavını, tavuğu da serpmiş bir de kırmış soğanı, ortaya tasta ayranı, amanın gel de dayan… Çömlek kebabı, Nogay Göbetesi, Sini tatlısı… Kıymetini bilelim yöresel mutfağın a canısı…
“Yediğin içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat” derseniz derim ki; sadece pandaların nesli tükenmiyor! İçinde kötülükten eser olmayan, dünyadaki herkesi kendi gibi iyi niyetli zanneden, elindekini tereddütsüz karşısındakiyle paylaşan, sonsuz güven sahibi insanların da nesli tükeniyor. Yüreği tarhana kokan temiz Anadolu insanı, insana dünyanın hâlâ yaşanabilir bir yer olduğuna dair umut aşılıyor. Saygılar, alkış, konfeti…
 
Ninem diyor ki; Aşını, eşini, işini bil…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.