İsrail Kudüs’ü başkent yapabilir mi?

A -
A +
Kim demiş İsrail’in İslam coğrafyasında hâlen kendini güvensizlikte hissettiğini? İslam coğrafyasında asıl güvende olmayan Müslümanlardır. İsrail’in çıkarları istikametinde İslam dünyası içinde satılmış uşaklar İsrail saldırılarının önünü açarak kaç asırdır İsrail’e hizmet ediyor.
Mescid-i Aksa dayatması ile Kudüs’ü başkent yapacak yolları döşüyor. Bunu yaparken uluslararası dengeyi kurgulamak, ikna etmek, saldırılarını meşrulaştırmak gibi bir endişeleri yoktur. Zira buna lüzum görmez. İslam dünyasının ayaklanması bu saldırganlık ve hukuk dışılığı şikâyet için dikkatini çekmeye çalıştığı dünya kamuoyu ve çoğu kurum zaten Yahudiler tarafından işgal edilmiş durumda, kimi kime şikâyet edeceksin?
İslam coğrafyası Osmanlının gölgesi kalkınca tarumar oldu. Ortaya çıkan çok seslilik Orta Doğu’nun yeni şekillenme süreci İsrail’in haritasını büyütmekten başka kime yaradı? Kendi içindeki yarayı kapatamayan birbiri ile didişen İslam ülkelerinden lanet yürüyüşleri dışında İsrail karşısında onun sınır tanımaz hadsizliğini frenleyecek bir hamle beklemek hayaldir.
İslam ülkeleri İsrail’in daha da azmanlaşmadan önünü kesmenin yolunun önce kendi günahları ile yüzleşmek olduğunu itiraf ettiğinde mücadelenin seyri değişecektir. Geçen yazımda “Nathan Vurgunu”  ile Avrupa’nın her köşesine savrulmuş Yahudilerin nasıl para imparatorluğu içinde devlet kurma sevdasına düştüklerini yazmıştım. Mayer Amschel Rothschild paranın gücünü kavrasa da Yahudi İmparatorluğunun gerçekleştirme hamlesi, haham, politikacı ve gazeteci Teodor Herzl tarafından yapılır. 
Teodor Herzl 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde ilk Yahudi Kongresini topladı. Bu Yahudilerin Filistin’e dönme niyetlerinin ilk adımıdır. Kongreye Yahudi zenginleri iltifat etmeyince Herzl onlara bulundukları yerde emniyette olmadıklarına ikna ederek desteklerini aldı. Bunun için o gün dünyanın en zengini olan Rothschild ailesini seçti. Herzl, “Osmanlı devletinin çok borcu var, sen ise dünyanın en zenginisin. Ben senin adına ona dış borçlarını ödemek karşılığında isteyen her Yahudi için Filistin’e yerleşme müsaadesi koparabilirim” dedi.
Teodor Herzl bu maksatla birkaç defa İstanbul’a gelerek Sultan Abdülhamid Han’a teklifte bulundu. Ancak Sultan Abdülhamid Han “Ecdadımın kan dökerek aldığı toprakları benden para mukabili satmamı mı bekliyorsunuz” diyerek Herzl’i huzurundan kovdu.
Bunun üzerine Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri için satın aldıkları bazı Araplar üzerinden “Arsa Ofisleri” kurdular. Herkesin arazisini peşin ve kat kat fazlasıyla satın almaya hazır olduklarını yaydılar. Bu hileyi fark edemeyenler arsalarını satmak için kuyruklarda birbirleriyle kavga edip, mülkünü Yahudi’ye satan aldığı parayla gidip Mısır’a Şam’a Beyrut’a yerleşti.
Bu defa Sultan Abdülhamid Han oyunu fark ederek arazisini satmak isteyen varsa şahsi servetiyle satın alarak Yahudi oyununu bozdu. Bunun sonucunda Sultan Abdülhamid Han’ın “Filistin Çiftlikat-ı Şahanesi” adıyla bilinen araziler ortaya çıktı. Bu hadiseler üzerine Sultan Abdülhamid Han’ı ortadan kaldırmadıkça maksatlarına kavuşamayacaklarını anlayan Yahudiler içeride ve dışarıda Sultan’ı karalama kampanyası başlattılar.
Abdülhamid Han’ı tahtından hatta canından etmeye çalışıp gerçekleştirilmek istedikleri suikastın başarısızlığıyla iyice kudurup tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen ayaklanmayı tertiplediler. Bu tertibin ardından İttihat ve Terakki’nin kalesi olan Selanik’ten getirilen Balkanlar’daki çetelerden devşirilen çapulcu sürüsünden ibaret Hareket Ordusu İstanbul’a geldi. Hareket Ordusunun başında bulunan İttihat ve Terakki üyelerinin desteğiyle Meclis’i toplayan İttihatçı Talat Bey, 27 Nisan 1909 tarihinde, silah tehdidi altında Meclis’ten Padişahın tahttan indirilmesi kararını çıkardı. 
Sultan Abdülhamid Han’ı tahttan indiren gafil ve Yahudi güdümlü İttihatçılar Filistin emlakini millîleştirdiler. Böylece Filistin’e Yahudi göçü hızlandı.
İçeride Yahudi nüfusu güçlenirken etrafındaki İslam ülkelerinin içinde çıkardıkları fitnelerle kendi dertleri ile meşgul edildi. Bugüne kadar İsrail’in bu saldırgan ve işgalci hareketine karşı Türkiye dışında güçlü bir direnç görülmedi. Filistin, Mısır, Irak ve Suriye’de yaşananlar büyük planın parçaları. Önümüzde fırtınalı günler görülüyor. Filistin ve Orta Doğu’ya BM ve İnsan Hakları örgütlerinin müdahalesini beklemek tam bir hayaldir. Geçmişte London Daily Mail, Birleşmiş milletlerin “tarihte sahneye konan en büyük sahtekârlık” olduğunu yazmış. Az bile söylemiş, güya savaşları önlemek için kurulduğu söylenen bu kuruluş aslında bütün milletleri idaresi altına alan “Bir dünya hükûmeti”nden ibarettir.
Önceki gün Kudüs’te bir duvar dibinde başından kurşunlanmış annesini elindeki çatalla İsrailli askere karşı savunmaya çalışan beş yaşında Filistinli bir kız çocuğunun görüntüsü paylaşıldı. Böyle bir zulümle kurmak istedikleri dünya ancak kendi cehennemleri olabilir. Değil mi ki “Ve mekeru ve mekerallah, Vallahu hayru’l makirin…” buyuruldu…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.