Eğer yaşadıklarımı yaşasaydınız…

A -
A +
Özel bir TV kanalında Marmara bölgesi merkezli muhtemel bir depremle ilgili açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki şunları söyledi:
İstanbul’da artık bir deprem bekleniyor. Ne kadar deprem uzmanı varsa ortalamalarını aldım. Şunu söylüyor hepsi: İstanbul açıklarında bir deprem beklentisi var ve şiddeti 7 üzerinde, söyledikleri tarih en geç 2030... Biz bunu görmezlikten gelebiliriz ama tabiat kendine has kurallarını işletiyor. Bir gün açığa çıkacak. Rakamlar meclis araştırma raporları ve İBB’nin çalışmalarına dayanıyor. 4 milyon 700 bin bağımsız birimin 600 bini direkt riskli, yıkılabilir gözüküyor. 600 bin yıkım ne demek? Bunların çıplak inşaat maliyeti 90 milyar lira. İçindeki eşyaları da götürecek, bir o kadar zarar da orada var. Bir bina yıkıldığı zaman sokaktaki araba da, altyapı da gidecek. Bu işin can kaybını düşünün, psikolojik kaybı düşünün. Yani içeride yaşayan herkesin öleceğini düşünmek doğru olmayabilir ama herkes yakınını, sevdiklerini kaybedecek. Belki aylarca senelerce işe gidemeyecek. Bunun oluşturabileceği hasarı anlatmakta güçlük çekiyorum...”
Eğer Sayın Bakan’ın korkusu (Allah korusun) gerçekleşir şiddeti 7 üzerinde bir deprem olursa (Richter ölçeğinde şiddeti 7 ve üzeri yıkıcı depremdir) bunu daha küçük bir alanda yaşamış biri olarak bölgede yaşanacak muhtemel tabloyu size aktarayım;
İlk gün şehir deprem kriz komitesini toplamak bile mümkün olmayacak, herkes birbirini arayacak çünkü enkaz altında değillerse enkaz altındaki muhtemel bir yakınının akıbetinin derdine düşecek...
İlk andan başlayarak herkes sadece enkazların altından ölü ve yaralı çıkarmak için kazma kürekle, eliyle betonları zorlayacak. Konuşlanmış deprem kurtarma ekipleri de olayın mağduru olacak, dışarıdan gelenler ise tıkanan yolları yürüyerek geçecek, kavuşanlar kurtarma araçlarını enkaza ulaştırmak için açık yol arayacak...
İlk yardım ve sağlık ekipleri de enkazlara ulaşmak için çırpınacak, çıkan yangınları söndürmek için itfaiyeler araçlarına yer, su hortumlarına vana arayacak. Hasarlı hastaneler boşaltılacak, hastalar, hekimler, depremzedeler, açık morg aynı yerde toplanacak...
Hastaneler hasarlı olduğu için tahliye edilecek, seyyar hastaneler kurulması gerekecek, bunları kurmak için kabir yerlerine bile gökdelen dikilen kentte boş yer bulamayacak, çünkü boş yerler, tüm park ve bahçeler hayatta kalanlar tarafından işgal edilecek...
Dışarıdan bölgeye ulaşabilen depremzede yakınları ile mevcut nüfus birkaç milyon artacak bu kıyamet senaryosunda asayişin sağlanması ciddi sıkıntı olacak, kapkaççı, yağmacı vurguncu taifesi elinden geleni yapacak...
Enkaz altından çıkan cesetlerin çıkarılması, defin için kefen bezi, yıkamak için musalla taşı, kovalarda su, cenaze yıkayacak imam, defin için kabir yeri, cesetlerin nakli bile dert olacak, ölüsünü gömebilen kendini şanslı addedecek...
İskân için eldeki çadırları bile dağıtmak kahramanlık isteyecek, eline çadır geçen kurmak için yer bulamayacak, gıda ve sağlık malzemeleri sıkıntısı baş gösterecek, seyyar mutfak, hazır yemek dağıtımı yapılması gerekecek...
Deprem şoku ile yaşanan psikolojik sarsıntı yaşayanlar ayrı bir trajedi yaşatacak… Trafik uzun süre çalışmayacak, belki raylı sistemlerin onarımı zaman alacak, havaalanları, otogar ve limanlar ana-baba günü olacak...
Bütün bu yaşananlar teknolojik üstünlük, zenginlik, fakirlik ile alakalı değil. Bu şehri iyi gününde kötü gün için nasıl inşa ettiğimizle ilgili.
Bunları 2012 filminden aktarmıyorum, 653 vatandaşın toprağa verildiği, üç bin 850 kişinin enkaz altında kalarak yaralandığı, dört bin 534 konut ve 954 iş yerinin yerle bir olduğu yüz bin nüfuslu bir şehirde yaşadığım 6,8 şiddetinde 18 saniye süren bir depremin ilk üç gününden aktarıyorum...
Can derdi bitip mal derdi başlayınca yaşananlar zaten birkaç cilt kitap oldu. Mal kayıpları harala gürele yerine geliyor ama gofret gibi ezilmiş katlı binaların arasından sarkan cesetleri, oğlunun cesedine ulaştığı için şükreden babaları, on yaşındaki arabaya karşılık üç daire teklif edenleri, hastaya müdahale edemediği için ağlayan doktorları, saçını yolan valileri gördüm.
Sayın Bakan, 4 milyon 700 bin bağımsız birim ve 600 bini direkt riskli, yıkılabilir konut gözüktüğünü söylüyor, Allah korusun derken tedbir almak, aramak gerek. Şimdi acaba diyorum, korkularınızı akademisyenlerle birlikte bir de enkaz altından çıkan bizlerle paylaşsanız!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.