Düşenin dostu kendisidir

A -
A +
İş hayatı göründüğünden daha patırtılıdır. Tozda boğulanlar ile tozu dumana katanlar hakkında iki yaşanmış hikâyem var...
Kişi kendi işini üstlendiğinde gelecek olan ödüller kadar meydan okumalar ve riskler de kendisine aittir.
Etrafınıza bakın, bazı firmalar işlerine devam ederken, bazıları kapatıp yeni bir işe yöneliyor; bazıları ise kapatıp kendilerini ve ailelerini ayakta tutabilmek için başka yollar arıyor; daha kötü durumda olanlar ise kâbuslar görüyor. Hiçbir şeyin doğru gitmediği bu son grupta olanlar, kendi başına nasıl mücadele verip, yaşadığı gerilimin evine sirayet etmesini nasıl önleyecek? İşlerin kötü gitmesi durumunda tehdit altında olan ailedir. Arkadaşları ile önemli bir sıkıntı yaşayacağını zannetmem. Çünkü işler bozulunca çoğu zaten tanımıyor olacak ve etrafı boşalacaktır.
İş hayatı zaten inişli çıkışlı bir yoldur. Ürettiği mal ve hizmet güncelliğini kaybedebilir, ortak aniden hissesini çekebilir, çalışanlar daha iyi bir iş bulduğunu söyleyerek terk edebilir, en iyi müşteriler artık birlikte çalışamayacağını söyleyebilir; daha bir sürü can sıkıntısıyla yüz yüze kalabilir. Bütün bunlara rağmen yerde yatmaktan değil, ayağa kalkmaktan bahsediyoruz.
Yukarıdaki çukurlardan birine düşen, iki türlü davranış gösterebilir;
Birincisi, bundan sonraki hayatının bir trajedi olacağını kabul edip perdeyi erken indirmek...
         ***
“Bir derginin açtığı yarışmada en yakışıklı erkek seçilerek 'kral' unvanı aldı ve sinemanın en çok aranılan ismi oldu. Yeşilçam’ın ünlü artistleri ile birlikte kamera karşısına geçti. Yer aldığı otuzu aşkın unutulmaz filmde başrol oynadı. Geçirdiği bir trafik kazası ile çöküntü yaşayan aktör kendini alkole verdi. Sinema dünyasından bir destek görmediği gerekçesi ile bunalıma girdi. Alkol alışkanlığı ileri derecede artan sanatçı sokaklarda yaşadı. Uzun yıllar sokaklarda, otobüs duraklarında esnafın yardımı ile yaşama mücadelesi veren aktör bu nedenle çeşitli hastalıklar geçirdi. Çevredeki esnafın 'dede' diye hitap ettiği aktör, otobüs duraklarındaki banklarda yatıp kalktı. Son olarak sıkıntılı ve yalnız günleri Darülaceze'nin sahip çıkması ile bitecek gibiyken, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak hayatını kaybetti... Son günlerini birlikte aynı evde geçirdiği arkadaşı, 'sağlığı iyice bozulmuştu, onu hastaneye kaldırdık ama kurtarılamadı. Son yılları sefalet içinde geçti, yardım eden de olmadı. Düşenin dostu olmuyor' dedi..."
         ***
Yerde yatan birini de ayakları olmayan biri kaldırabilir; “Şirketten ayrıldıktan sonra kendi işimi kurdum. Sıkı çalışıyorduk ve her şey yolunda gidiyordu. Sonra birden rüzgâr ters döndü. Ham madde almakta sıkıntı çekmeye başladım. İthal mallarla rekabet edemiyorduk. İflas edip iş yerimi ve itibarımı kaybedeceğim korkusu uykularımı kaçırıyordu. Giderek evde ve iş yerinde huysuz, kavgacı bir adam hâline gelmeye başladım. Derken olanlar oldu. İş yerini kapatırken yanımda çalışmakta olan sakat bir çalışan 'sana şunu söylemeliyim' dedi: 'Bu durumun sadece kendi başına geldiğini sanıyor, kendine ve çevrene zulmediyorsun. Hâlbuki iyi bir tecrüben, sağlıklı bir vücudun, sana destek veren bir ailen var...' Bundan büyük sermaye ne olabilir?.. Zaten sana ait olmayan şeyleri bugün kaybettim diye karalar bağlıyorsun. Kendinden utanmalısın. Bir de bana bak. En hafif eşyayı bile kaldıramayan, sadece bahçe içinde tekerlekli sandalyede dolaşabilen bir insanım. Asla şikâyet etmem. Eğer böyle devam edersen ailenin de dağılacağını bilmelisin...”
Bir trajedinin eşiğinde, bir savaşın öncesinde olunca, çareyi dışarıdan aramak ne kadar yanıltıcıdır. Kaybettiklerimize üzülmek yerine, sahip olduklarımızla mücadeleyi sürdürmeye ne dersiniz?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.