“Afrin” sahte ittifakların sonu

A -
A +
PKK odaklı bir örgütün sınırımızda varlığını sürekli kılma çabası bu örgütle mücadeleyle birlikte örgütün hamisi müttefiklerle de yüzleşmeyi gerekli kılar. Kalıcı çözüm için terör örgütlerini kurup başımıza musallat edenlerin bölgede ne aradığına bakmak gerekir.
11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a uçaklarla yapılan intihar saldırılarının Amerika'da konuşlanan küresel finans-kapitalin Amerikan "ulusal devleti"ne karşı içeriden başlattığı savaşın bir parçası olduğunu savunan Lyndon LaRouche, YARIN dergisiyle 2002 yılında yaptığı bir mülakatta diyor ki:
 “Hristiyan Siyonistler diye anılan ekip paradoksal olarak ırkçı bir gelenekten, antisemitik bir duruştan ve faşist bir temelden beslenen konfederasyon geleneğinin içinde bir damardır. 1965-2002 arasında üretici bir toplumdan tüketim toplumuna dönüşen ABD’nin ekonomik ve kültürel yozlaşma sürecinde antik Roma’nın “ekmek ve sirk” düzeneğinin popüler aklı şekillendirmesinde oynadığı rolü tekelci ve çökmüş durumdaki Amerikan haber medyası üstlenmiştir. ABD medyasını kontrol eden güç ise; her büyük şehir ve merkezde baştan aşağı finans firmaları ve onlarla ilişkili büyük hukuk firmaları tarafından oluşturulmuş “kabbal” gizli bir güç tarafından kontrol edilir.
Bu gizli gücün kendisini vakfettiği ana dava “Dünyayı küresel olarak özgür ulusların kendi geleceklerini belirlediği bir düzenden, Roma imparatorluğu taklidi, kendi keşfettiği bir parodiye çevirmektir. Bu modern parodi, devletlerin küçük parçalara bölünmesi ve âdeta Romalı lejyonlar gibi dünyanın uluslararası bir güç tarafından yönetilmesidir.”
30 bin kişilik ordu kurup sınırımıza yerleştirme hamlesi bu gücün bölgeyi küçük parçalar hâlinde “Kanton Devletçikler”e bölme tezinin Suriye’deki uygulamasıdır.
Sudan'ı, BAE’yi, Mısır’ı, Libya’yı, Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi istediği kıvama getiren emperyalizmin düşüremediği tek kale Türkiye’dir. Gezi olayları, 17-19 Aralık saldırısı ve 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü Orta Doğu’da ABD görünümlü İsrail hâkimiyetine karşı çıkan Türkiye’yi, kontrol altına almak maksadıyla yapıldı. İran sınırından-Türkiye sınırını takip ederek Akdeniz’e ulaşacak Kuzey sınır kuşatması da, Türkiye’yi bölerek düşürmek için yeni planlarıydı ama Afrin operasyonu ile bu oyun bozuldu.
Türkiye’nin terk ettiği geleneksel “bekle gör” siyaseti ile sınırında PKK merkezli bir kantona seyirci kalması beklenemezdi. Afrin’e müdahale terörle mücadele kapsamının çok ötesinde ülke güvenliğinin tesisi, büyük bölünme teşebbüsünün engellenmesidir. Ülkelerin tamamen güvenlik hesaplaşmasına göre pozisyon almaya başlamaları tabiidir. Ama ABD’yi kendi müttefiklerinden parça koparmaya sevk eden onun emperyalist gücünden ziyade mağdurların acziyetidir.
Kuzey sınırımıza 30 bin kişilik bir kuşatma ordusu yerleştirip 5 bin tır dolusu silahla donatmak PKK/PYD ve DEAŞ’la ortak çalışan ABD’nin Türkiye’yi hedefe aldığının açık ilanıdır. Artık bu saatten sonra, Afrin operasyonunun nerede duracağı bu saldırganların takdiri değil, Türkiye’nin kendi güvenlik algısı ile ilgilidir.
Bölgedeki gelişmeler ittifaklar ve müttefiklerin pozisyonlarını yeniden belirlemeleri üzerinde etkili olacaktır. Mevcut yapı; terör örgütleri ile ortaklık, 15 Temmuz'da bizi içeriden vurmak isteyenlere hamilik yapan, müttefikleri taşımıyor. Muhtemelen haritalardan önce zaten çözülmüş olan bu sahte ittifaklar değişecek. Afrin operasyonu, Türkiye’nin siyaset gücünde yara açmaz aksine alanını ve etkinliğini güçlendirir. Aksini düşünmek geleceğimizi muhatapların insafına terk etmektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.