Bundan sonrasını; millet ve meydan bilir...

A -
A +
Partiler aday listelerini açıkladı. Seçen, seçilen ve seçilemeyenler açısından kolay değil ancak fazla gerilmeye de gerek yok. Bundan sonrası meydanla millete kalmış. Tabii adayların kimliği, kişiliği, performansı da etkili olacak. Ama her halükârda eski alışılmış sataşmalara pek rastlanmayacak.
Başkanlık sistemi, siyaseti birbirine çok benzeyen partilerin bile birbirleri ile didiştiği bir alan olmaktan çıkarıp ittifakına giden bir uzlaşma alanına çevirdi.  Yeni sistem hedefe ulaşabilmek; bazen tabanda karşı çıkılsa bile Saadet Partisi ile CHP ortaklığı gibi sıra dışı, koalisyonları da mümkün kılabiliyor. Benim bildiğim Saadet her zaman CHP’ye sıcak bakmış merkez sağ partilerle didişmiştir.  
Bizim neslin siyaset ve seçmen duruşu “kendin iktidar olamazsan da rakibi iktidar etme” üzerineydi. Oysa gelinen anlayış farklı partileri de kol kola girerek iktidara yürüyüş yaptırıyor. Bu bir bakıma ideolojilerin de cıvıdığı şeklinde yorumlanabilir.
Uzun vadede bu siyasete bakış seçmen tabanında da gözlenecek. Muhtemelen siyasi partilerde Batı örneklerinde olduğu gibi “muhafazakâr-demokrat” gibi merkez görüşlü ılımlı iki kanat altında toplanacak. 
Geçmişte ise siyasi yelpazenin sağ kanadında merkez sağ parti, kendisini zorlayan daha radikal mikro partiler tarafından “yetersizlik, korkaklık, temsil ettiği seçmen tabanına ihanetle” suçlanmıştır. Parlamento içindeki bu didişme hükûmet krizlerine ve kötürüm koalisyonlara yol açmakla birlikte seçmen tabanında kırılmalara da yol açıyordu.
Başkanlık Sistemi “%50+1” ilkesinden tarafları birbirine muhtaç hâle getirerek meseleyi kökten halletmiştir.
Yıl 2006, Süleyman Demirel katıldığı bir konferansta Türkiye’de Başkanlık Sisteminin neden gerektiğine dair açıklamalarda bulunuyor.
Sordular ki; “İçinizde ukde olarak kalan hizmetler nelerdir?”
Demirel,  soruya şu sözlerle cevap veriyor. ''Ben isterdim ki, Türkiye Cumhurbaşkanını seçsin. Ben isterdim ki, Türkiye dar bölge seçimine gitsin. Temsilî sistem işlemiyor. Ben isterdim ki, Türkiye'de başkanlık sistemini yapalım. İçimde ukdedir yapamadık. Devlet büyük, ülke büyük, halk çok dinamik biz bu ülkeyi idare edemiyoruz. Sistemde değişiklik yapmamız lazım.''
Demirel itiraf etmese de seçimlerde küçük partilerin kendisini tırtıklamasına isyan eder ve meydan konuşmalarında sıkça “Oyumuzu bölmeyin, oyumuzu bölmeyin, suyumuzu kesmeyin, beş vekille meclise girip ne halt edeceksin?” derdi. Buradan bakınca gerçekten de merkez sağ partiler uzun siyasi tecrübe içinde en fazla baskıyı CHP muhalefetinden değil merkez sağdan beslenen yenilikçi sağ partilerden alıyordu. Alışılmış sistem merkez sağ partilerin muhalefeti alt etmekten ziyade kendi paçalarından tutup “sen beceremiyorsun” diye aşağı çeken alternatifleri ile mücadelesine sahne olurdu.
Bazen iktidarları güçlü büyükler değil küçükler belirlerdi. Dolayısıyla hükûmetlerin kurulması hep pazarlıklara muhtaç olmuş, pazarlığa kalan hükûmetler de iflah olmamıştır.
Bu koalisyon hükûmetleri kısa ömürlü, ortakları değişken sağ iktidarları temsil etmiş ama sahada sürekli sosyal demokrat temelli CHP’yi güçlendirmiştir. Bu durumdan hep kârlı çıkan her hâlükârda pozisyonlarını koruyan cumhuriyet dönemi bürokratik elitleri, ekonomik fırsatçılar olmuştur.
Başkanlık sistemi her şeyi sil baştan yapıp demokrasinin bütün aktörlerine hiza, istikamet veriyor. Çokları rahatsız olacak ama olsun, her şeyin bir ilki vardır, alışacaklar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.