Cinnet…

A -
A +
Bayram arifesi yine dağlandık. Önceki gün Erzincan'ın Tercan ilçesinde psikolojik sorunları olduğu iddia edilen İlçe Müftülüğü'nde hizmetli olarak çalışan Fatih Aslan, yıllık izin konusunda daha önce tartıştığı İlçe Müftü Vekili Ersin Kan'ı vurduktan sonra, yan tarafta toplantı hâlinde olan personele kurşun yağdırdı. Kurşunlara hedef olan Ersin Kan ile veri hazırlama memuru Rasim Kılıç olay yerinde; imamlar Harun Yakup Günday ve Muhammed Küçükyıldız, kaldırıldıkları hastanede öldü. Dehşet saçtıktan sonra aynı silahı başına ateşleyen Fatih Aslan da hastanede kurtarılamadı. Yaralanan 2 imamın hastanedeki tedavisi ise sürüyor... Bu bir felaket ama daha kötüsü giderek artan sayıda insanın ailesinden, iş yerinden, sokağından insanları yok etmesine alışmamız. Alışmak ne demek? “Cinnet” hayatımızın bir parçası hâline geliyor yarın kimin kapısını çalacak? Dünkü mekân ve cinnetin aktörleri farklıydı yarın daha farklı olacak. Vasfı değişse de hasar ve tahribat değişmeyecek. Adına “cinnet” deyip kafamızı kuma sokacağız. Şiddet, evde okulda, iş yerinde ve sokakta hayatımızı her yönden kuşatmakta ve ne zaman hangi yönden maruz kalacağımıza dair fikrimiz yoktur. Tek garantimiz fail ve mağdurlardan ne kadar uzakta olduğumuz. Ne var ki her şiddetin kurbanları da öyle düşünmüştü. Nüfus artışı, göç, işsizlik, ekonomik daralmalar “cinneti” besliyor diye kolay izah yollarına tutunarak bugünlere geldik. Düne göre daha fakir değiliz ama çok daha fazla şiddet olayı ile muhatabız. Artan olaylar böyle olduğunu gösteriyor. Bir iflas vakasının bir iş adamını intihara sürüklemesi bile izaha muhtaçken aynı adamın önce ailesini sonra kendisini katletmesi nasıl izah edilebilir? Büyük yalanın bedeli, her şeyin karşılığının her şeyi satın alınır olarak görülmeye başlanmasıdır. Sevgi toplumundan uzaklaşıp tüketim toplumuna, acımasız, hatta zaman zaman vahşi bireylere dönüştük. İnsanlara, doğaya ve hayvanlara eziyet etmeyi, öldürmeyi, yok etmeyi doğal karşılamaya başladık. Uzmanlar ciddi psikolojik rahatsızlığı bulunan örneğin şizofreni ya da demans gibi ağır bozukluklara sahip kişilerin uyguladıkları şiddette cezai ehliyetleri olmadığını bir öfke ya da cinnet anında şiddet uyguladıklarında cezai sorumluluk taşımadıklarını söylüyor. Ceza hukuku açısından hasarı meşrulaştırmanın yolu böyle açık tutulsa bile kamu vicdanında aklanma nasıl olacak? Bu çektiklerimiz, sapısilik eğitim, ahlakı, aileyi, dini tarumar eden sınırsız ve sorumsuz medyatik saldırılar, hayatı yata ve kata endeksleyen adamlığı sıfırlayan dünyevileşmenin bize kestiği cezadır. Her yaşanan trajedinin ardından alevlenip sönen çare arayışlarımız bir türlü hak ettiği yola girmiyor. Yaşadığım ortamda el yordamıyla ailelere, gençlere, yetişkinlere ulaşmaya onlara temas etmeye çalışıyoruz. Ama heyhat çoğunluk günübirlik oyunla, uğraşla didişmeye devam ediyor. Bir sürü sosyal yardım kurumu bütçelere yardım ederken ruhlar çöküyor. O kadar sıklıkla duymaya başladık ki bu cinnet kelimesini, hız ve haz arasına sıkışan herkes cinnet geçiriyor. Yani BİZE YARDIM EDİN diyor bu insanlar… Sekülerleşme insanı ve toplumu yok etti, şiddet üretti. Bu zincir “cinnetlere” çare Necip Fazıl’ın deyimiyle geldiğimiz yere dönmek ….. Böyle geçer ömrümüz,
Bir gün gelir, ölürüz.
Haberimiz olmadan.
Ve o zaman, o zaman,
Hayat neymiş görürsün
Bırak, keyfini sürsün,
Şehirlerin, köleler.
Yeter bizi tuttuğu,
Tükensin velveleler.
Kalk arkadaş, gidelim,
İnsanın unuttuğu,
Allah’ı zikredelim…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.