YÜKSELEN ASYA’NIN ŞİFRELERİ…

A -
A +
Asya'nın yükselişinin epey zamandır dünyanın gündem maddelerinden biri olduğunu bilmeyen yoktur. Özellikle 2000’lerden sonra ortaya çıkan parametreler bizlere bunu göstermektedir.
Eğitim, bilim ve ekonomi odaklı çalışmalar meyvelerini vermeye başladı. 2008 yılında Doğu Asya’nın yaptığı Ar-Ge harcamalarının ilk kez ABD ve Avrupa’nın Ar-Ge harcamalarını aştığını gördük. Bu harcamalar, insanların hayat standartlarını yükselttiğini biliyoruz. Bunun en önemli göstergesi ise ABD’deki uluslararası bilim ve matematik okullarında yüksek lisans ve doktora yapan öğrenciler arasında Asyalıların oranıdır.
-Asya kökenli Amerikalıların sayısı 20 milyona yaklaşmış durumda. Asyalı Amerikalılar 300 milyonluk Amerika’da, nüfusun ortalama yüzde 6’sını oluşturmaktadır.-
Yani Asyalılar sadece bugünkü nesillere değil, gelecek nesillere de yatırım yapıyor. Dolayısıyla eğitime yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırımdır.
Ortaya da şu sonuç çıkıyor: Asya’nın geri dönüşü!..

Davos: Asya Öne Geçiyor…

2017 Davos Zirvesi’nde “Avrupa nasıl düzlüğe çıkar?”, “Asya öne geçiyor”, “Asya ekonomisi şahlanıyor mu?”, “Yükselen ekonomi Asya” gibi konular öne çıktı. Önümüzdeki dönemlerde de dünyanın nasıl şekilleneceğine dair kafalarda bazı fikirler belirmeye başladı. Özellikle “Asya Öne Geçiyor” başlıklı oturumda, yükselen Asya ekonomisi geniş hatlarıyla tarif edildi, anlatıldı.

Mesela oturumda, moderatörün “Asya ekonomisi şahlanıyor mu?” sorusuna bütün panelistler ellerini havaya kaldırarak olumlu yönde görüş bildirdi. Panelistlerden Ekonomist Nouriel Roubini de, bölgenin ikili anlaşmalara önem verdiğini ve İpek Yolu’nun konuşulduğu dönemde ABD’nin meydanı Çin’e bıraktığını vurguladı.

Bir diğer konuşmacı Prof. Kishore Mahbubani ise Çin’in dünyanın süper gücü olmaya aday olduğunu belirtirken, bir yandan Çin, diğer yandan ASEAN (Güneydoğu Asya Uluslar Birliği) ile birlikte Asya’nın gümbür gümbür geldiğini söyledi. -Bunun sonucu olarak da Çin; serbest ticaret ve küreselleşme şampiyonu olarak ortaya çıktı. Bu tabii olarak kaçınılmaz bir neticeydi...- Öte yandan panelistlerin çoğu, önümüzdeki 5 yıl içinde IMF’nin başına bir Asyalının geleceği konusunda da hemfikir…

Güneş doğudan doğar!

Yukarıda zikrettiğimiz, aslen Pakistanlı fakat Singapur doğumlu olan Kishore Mahbubani’nin Asya’ya dair analiz ve yorumları, geleceğe dönük önemli tespitler içermektedir. Asya’nın yeniden yükselişe geçtiğini ve bunun önlenemeyecek bir çağ değişimi olduğunu anlatan kitabı “Yeni Asya Yarımküresi: Küresel Gücün Önlenemez Şekilde Doğuya Kayması”, günümüze ve 21. Yüzyılın ikinci çeyreğine önemli bir not düşüyor.

Küresel güç kayması, Batı’dan Doğu’ya güç transferi, Asya’nın yükselişi gibi kavramlar, artık günümüzde bütün dünyada giderek yoğunlukla kullanılmaktadır. Burada Asya’nın ‘yükselişi’ ifadesini değil de ‘geri dönüşü’ ifadesini kullanmak yerinde olacaktır. Zira, Mahbubani de bu fikirdedir.

Mahbubani bir konuşmasında şunları dile getirmiştir ve önemlidir…

“Dünya tarihinin tamamen yeni bir döneme giriyoruz. Bu yeni dönemi nasıl tasvir edebiliriz? İki yönden tasvir edebiliriz: Birincisi Batı’nın değil, Batı üstünlüğünün son safhasına giriyoruz… İkincisi Asya’nın geri dönüşüdür. 2050 yılında en büyük ekonomiler sırasıyla Çin, Hindistan ve üçüncü sırada ABD olacak…”

Yukarıda bahsedilen sıralamada; GSMH’ler ve millî gelirlerin dikkate alındığının altını çizelim. Burada Asya’nın üç, hatta dört yüzyıl sonra yeniden yükselişinden bahsediyoruz.

Asya’nın yükselişi her ne kadar Çin’in lokomotifliğinde gerçekleşse de, bu yükselişe olumlu etki yapan Rusya, Hindistan ve elbette uzun vadede Japonya vardır. Buna rağmen Amerika kıtasında ekonomik büyüklük açısından bu yarışın içindeki tek aktörün ABD olduğunu da söylemek gerek.

Meseleye ABD’den bir gözle bakacak olursak; Amerikalı yazar Fareed Zakaria’nın “Amerika Sonrası Dünya” kitabından yola çıkarak bir aktarım yapayım. Zakaria, kitabın ilk bölümünde “diğerlerinin yükselişi”nde bahseder. Ve şu soruyu sorar: “Amerika -diğerlerinin yükselişiyle- nasıl başa çıkabilir?..”

Zakaria da Asya’nın yükselişini kabul edenlerden. Artık uluslararası ekonomik ve siyasi kurumlarda Batı egemenliğinin yürümeyeceğini, uluslararası kurumlarda iktidarın paylaşılması gerektiğini söylüyor.

Fakat Zakaria, yine de ABD’nin hafife alınmaması konusunda bir not düşüyor. Şöyle diyor Zakaria: “Amerika’nın en iyi endüstrisi yükseköğretimidir. Dünya nüfusunun yüzde 5’ini oluşturan ABD, dünyanın en başta gelen elli üniversitesinin, bilim dallarına göre; yüzde 42 ila yüzde 68’ine sahip olmakla dünya yükseköğretimine hükmetmektedir. Başka hiçbir alanda ABD’nin avantajı bu kadar rakipsiz değildir. ABD milli gelirinin yüzde 2.6’sını yükseköğretime yatırıyor. Avrupa’da bu oran yüzde 1,2 ve Japonya’da yüzde 1,1 olmasına karşılık…”

Yazımızın girişinde bahsettiğimiz Ar-Ge, Eğitim, Bilim, Teknoloji ve Ekonomi başlıkları, Zakaria’nın da tespitleri arasında yer alıyor.

Zakaria, ayrıca, ABD’nin bilgisayar mühendisliği ve Araştırma-Geliştirme (AR-GE) gibi alanlarda gerçekten nasıl rakipsiz olduğunun da altını sunduğu verilerle çiziyor.

Yani, kısaca bilim; üniversite çağımızda öylesine büyük bir stratejik kuvvet ki bunu görebilmek için ille de ordinaryüs profesör olmak gerekmiyor… Anlayana tabii…

Bilim ve Ekonomi: Yükselişin temel dinamikleri…

Asya’nın yükselişine bilim ve ekonomi penceresinden bakalım.

16. yüzyıldan itibaren bilim devrimi ve ardından gelen sanayi devrimi Batı’nın bugüne kadar süren yükseliş ve egemenliğini sağlayan iki temel dinamiktir… Evet, tahmin edebileceğiniz üzere bunlar ‘Bilim ve Ekonomi’dir…

Asya’nın yükselişi ama neye göre, kime göre?

Asya’nın yükselişinde iki temel dinamik vardır. Biri üniversite eğitimi, bilim ve teknoloji; diğeri ise piyasa ekonomisinin Japonya’dan sonra bütün Uzak Doğu’yu, Çin’i ve Hindistan’ı ayağa kaldırmaya başlamış olmasıdır. Tekrar etmek gerekirse burada başat aktörlerimiz; uygulamalı bilim ve piyasa ekonomisidir.

Analistler ve ekonomistler tarafından, 2030 yılında ABD+Avrupa olarak Batı’nın payının yüzde 31’e düşeceği öngörülüyor… Buradaki en önemli nokta ise şudur: Bunlar, geriledikleri için değil, batı dışı ülkelerin ve özellikle Asya’nın yükselmesinden ileri gelmektedir.

Ve son olarak Singapurlu Mahbubani, yükselişi 7 ana başlıkta topluyor. Bunlar sırasıyla: 1- Piyasa Ekonomisi, 2- Bilim ve Teknoloji, 3- Meritokrasi (liyakat ilkesi), 4- Pragmatizm, 5- Barış Kültürü, 6- Hukuk Devleti, 7-Eğitim…

Peki ya Türkiye?

Şimdi herkes bu soruyu soruyor kendince.

“Tamam, Asya geri dönüyor/döndü. Türkiye ne olacak? Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır mı?..”

Reçete aslında çok basit ve yazımızda kaleme aldıklarımız ile apaçık ortadadır. Bunları uygulayan hangi ülke olursa olsun, yükselişi (geri dönüşü) muhteşem olacaktır. Türkiye de 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde tam olarak bir şahlanış yaşamaya başlayacak ve dünyaya katma değerli çıktılar sunacak pozisyona gelecektir.

Fakat… Son olarak şunu de belirtmeden geçmeyelim.

Akademisyen, düşünce adamı, yazar ve aynı zamanda diplomat olan Singapurlu Prof. Kishore Mahbubani’ye göre; Türkiye, bir kimlik bunalımında… Avrupa Birliği mi, yoksa Asya mı karar verilmesi gerektiği konusunda ısrarlı…

Sanırım bunun cevabını da Türkiye olarak çok net ve tam olarak dünyaya deklare ettik/etmeye hazırlanıyoruz.

Türkiye de “yükselen (dönüş yaşayan) ülkeler” arasında yerini alacak ve geleceğe yön veren ülkeler sıralamasında başı çekecektir. Bu da eğitim, bilim, ekonomi ve teknolojik yatırımlarla mümkün olacaktır.

Veya temennimiz en azından bu yöndedir… 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.