Sanattan dem vurmak…

A -
A +

Sanat üzerine birkaç kelâm ettiğimi hatırlıyorum. Sanatsız bir hayat, kuru bir dala benzer. Onu yeşertmek için su gerek, toprağı kabartmak, bakmak gerek. Yeşillik bizleri nasıl ferahlatıyorsa, sanat da insanın arınması noktasında bir vazife görür aslında. Sanat, hayatın bir dalı, damarıdır. Ve bizler onun diri olması için çaba sarf etmeliyiz. Her manada sanatçı olmasak da, en azından sanatın alıcısı olarak kendimize yer bulabilmeliyiz bu bağlamda…

Gelin, sanattan dem vuralım biraz. Herkes hemen hemen aynı konu başlığı altında yazılar kaleme alırken, biz; düşünce dünyamıza bir katkı sunmaya çalışalım bu yazımızda.

“Sanat, sanat için midir?”

“Sanat, toplum için midir?”

“Sanat, hayat için midir?”

“Sanat, sanatçı için midir?”

Bu denli çoğaltabileceğimiz örnekler, hep kısır tartışmaların konusu olagelmiştir. Bu meseleleri hem politik, hem felsefi açıdan ele alabiliriz. Veya hem psikolojik, hem sosyolojik olarak irdeleyebiliriz. Takdir edersiniz ki, bu ana akımlardan hareketle bir çıkarım yapmak yazımızın içeriğine yetmeyecektir. Onun için biraz daha basit yoldan gitmeye çalışalım.

            ***

Çetin Altan; “sanatı, şu veya bu gözlüklerle bakarak disipline etmeye kalkmak, insanın üretken yapısına ters düşen bir tutumdur aslında. Sanat, insanlar arasındaki eşitsizliği de konu olarak alabilir, yüzyılda bir açan Tibet çiçeğini de… Sanatı konular yahut biçimlerle disipline etmeye çalışarak, belirli bir gözlüğün alanı dışında kalanları önemsememek; hem sanatı yoksullaştırır, hem biteviyeliği mahmuzlar, hem de ucuzluğu ödüllendire ödüllendire sessiz bıkkınlıklara yol açar” der ve devam eder: “Sanat, bilinmeyene dönüklüğüyle yahut bilineni, bilinmeyen bir açıdan bir kez daha yansıtmasıyla, biteviyeliğe karşı olan bir uğraştır. Alışkanlıkları sömürmeye tenezzül etmemesi bundandır…”

İbret al, katarsis yaşa!..

Yukarıdaki sorulardan yola çıkarak yine soralım: “Sanat nedir, kimedir, niçindir?”

Kısa ve öz cevap verecek olursak; -yine Çetin Altan’ın deyimiyle- “Sanat, insanlıktan kaynaklanır… İnsanlık ise, toplumlardaki çelişkilerden çok daha karmaşığını içinde taşıyan çok cepheli bir olgudur. İnsanlığın bu gerçeğini gözden kaçıran bir sanat, hiçbir gerçeğe tam yaklaşamaz ve tek nefeslikten de bir türlü kurtulamaz…”

Coşkun duygular, katarsis ile -arınmayla- dönüşüme uğrar. İnsanlık, sanat ile kendine yer bulur. Bir ağaca baktığınızda, zihninizde ağacın hatırlattıkları geliyor ve ağacı bir metaforla kendinizce ifade edebiliyorsanız, sanatın içerisindesiniz demektir. Sanat, aslında bir ibret vasıtasıdır. Sanatçı da bir ibret olması manasında eserini ortaya koyar. Hem kendine nasihat, hem de sanatın alıcısına…

Misal; tiyatro… Tiyatro, arzulardan arınmayı sağlar. Zira, tiyatro, insana; kendisini dışarıdan aksettirir. Aristoteles; “Bir hırsıza, ‘hırsızın başından geçenler’ konulu bir tiyatro izlettirdiğinizde, kendisine dışarıdan bakacak ve yaptığının kötü bir şey olduğunu anlayacaktır” der. Bunu her duruma uyarlayabiliriz. Olumsuz örneklemler olduğu gibi, olumlu önermelerle de bunu gerçekleştirebiliriz. Bunları genişletmek elimizde…

Sanattan dem vurmak…

Ara not: Osmanlı Devleti’nin son saray ressamı Fausto Zonaro Paşa’nın resimlerine baktığınızda, tarihin bir an olsun dondurulduğunu hissedersiniz. Sanki biri, tabloların gizli bir yerindeki düğmeye dokunsa, o eser kaldığı yerden devam edecekmişçesine coşkun duygular barındırır. “Sanat nedir?” sorusuna, Fausto Zonaro’nun eserlerinde cevap bulabiliriz. Zonaro Paşa’nın tablolarına bakmanızı da ayrıca salık veririm…

            ***

Sanatı basmakalıp bir yerlere oturtmak da yanlış olacaktır. Entelektüel birikimimiz, yapımız ve eğitimimiz doğrultusunda, herhangi bir eseri temâşâ ettiğimizde, bize o sanat eserinden bir duygu akışı, dönüşümü ve coşkunluğu aksediyorsa; işte o “sanat”tır…

Gösteren değil, gösterilene odaklanmak, bir sanat eserinin de olmazsa olmazıdır.

Ezcümle, illâ bir tanım yapacak olursak, “sanat; bir diğer manada ibret alma yöntemidir” de diyebiliriz. 

Biraz düşünmek, çok okuyup araştırmak; sanat kelîmesine daha da anlam katacaktır.

Ve son olarak tekrar edelim; “Sanat, bilinmeyene dönüklüğüyle yahut bilineni, bilinmeyen bir açıdan bir kez daha yansıtmasıyla, biteviyeliğe karşı olan bir uğraştır…”

İşte, sanat dediğimiz olgu da tam olarak bu noktada yer almaktadır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.