Sel gider hasar kalır!..

A -
A +
Dokuz gün arayla şiddetli yağışa maruz kalan “megakent” İstanbul, yüz milyonlarca liralık zarar gördü… 25 dakika süren fırtınanın bize bıraktığı bu ağır hasardan, ciddi dersler çıkarmak gerekiyor.
 
Atmosfere salınan sera gazlarındaki müthiş artış, Ozon tabakasının incelmesi ve yer yer delinmesi, küresel ısının yükselmesi, şiddetli kuraklıklar, mevsimlerin kayması, düzensiz veya afet şeklindeki yağışlara bağlı olarak sel baskınları… Son yıllarda çok daha sık yaşamaya başladığımız tabii afetler sebebiyle, iklim ve meteoroloji konularında yeni yeni kavramlar da, hayatımıza fazlasıyla girmeye başladı. Önceleri başka iklim kuşaklarındaki memleketler için duymaya alışık olduğumuz tropikal fırtınalar, kasırga ve benzeri tabii afetler, tabiat dengesindeki bozulmalar sebebiyle, artık kalıcı biçimde bizim de kapımızı çalmaya başladı. Ülke nüfusunun beşte birinin yaşadığı “megakent” İstanbul, dokuz gün arayla iki afet yaşadı. Şans eseri can kaybının yaşanmadığı bu afetlerden, geriye çok büyük maddî hasarlar kaldı. Hâlihazırda bu hasarın faturası tam olarak çıkarılabilmiş de değil!.. Ancak topu topu 20- 25 dakika süren, bir fırtına ve yağıştan geriye kalan manzaraya bakarak, ileriye dönük çok ciddî dersler çıkarmamız gerekiyor. Aksi hâlde, gelecekte yaşanma ihtimali yüksek benzer ve daha şiddetli tabiî afetler karşısında, can ve mal güvenliğimiz büyük tehdit altında olur!.. Sadece İstanbul değil elbet, Türkiye’nin hemen her yeri son senelerde bu gibi afetlere maruz kalıyor. Son olarak, Edirne, Çanakkale ve Balıkesir de İstanbul gibi, şiddetli yağış ve fırtınadan ağır hasar gördü. Dolayısıyla bu mesele ülkenin tamamı için aktüel hâle gelmiştir.
Bu meseleyi tam ve doğru olarak kavramak için, öncelikle ilgili kavramları iyi anlamamız gerekiyor. Mesela uzmanların ifadesine göre, şehir merkezlerinde yaşanan sel baskınları, bildiğimiz klasik sel olaylarından çok farklı… Buna “şehir seli” deniliyormuş. Şu hâlde, şehir selinin nelerden kaynaklandığına bakmamız icap ediyor. Gelişmiş ülkeler, çoktan bu yeni duruma adapte olmak için çalışmalara başlamış. Buna göre şehirlerin altyapısını yeni baştan hesaplayıp ona göre de uygulama yapıyorlar… Bir örnek verecek olursak, cadde ve sokaklardaki kanalizasyon şebekelerinin ebatları, geçmişteki yağış ortalamalarına göre değil, geleceğe dönük elli yıllık, yüz yıllık muhtemel yağış miktarlarına cevap verecek ölçüde tanzim ediliyor. Bir de mevcut şebekelerde iyileştirmeye gidiyorlar hızlı biçimde. Mesela caddelerdeki mazgalların arasına yenilerini yerleştirerek, su menfezleri sayısını arttırıyorlar. Diğer yandan menfez bakım ve temizliği de aksatılmadan, düzenli şekilde yapılıyor elbet. Bütün bu yapılanlar, bir tabii afette tek başına her şeyi karşılayamayabilir. Nitekim baktığımızda, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi gelişmiş ve zengin ülkelerde de tabii afet sırasında can kayıplarıyla sonuçlanan sel baskınları ve yıkımlar görüyoruz. Zira adı üstünde afet! Afetlere karşı insanın tedbir ve hazırlığı belli ölçüde olabilir, tamamını zapt etmesi mümkün değil.
Çarpık şehirleşme, yetersiz ve kalitesiz altyapı, insanların eğitimsizliği ve bilinçsizliğinden kaynaklanan problemlerin topyekûn değerlendirmeye tabi tutulması kaçınılmaz. Aksi halde maddî ve manevi kayıplar da artar. Önceki gün İstanbul’a yağan dolunun arabaların camlarını kırması, kaportalarını çökertmesi insanları şaşkına çevirdi. Hatta bırakın arabaları, çok daha dayanıklı olduğu düşünülen uçakların gövdesinde ciddî hasar meydana getirecek derecede tecrübeler artık yaşanmış bulunuyor. Demek ki bundan ileriye doğru yapılacak bütün hesaplamalar yeni tabiat şartlarına göre olmak zorunda!.. 1999 Depremine kadar bu ülkede inşaatların demir hesapları çok laubali idi… Ne zamanki üst üste devrilen apartmanların enkazından insan cesetleri fışkırdı, herkesin gözleri dehşetle açıldı. Belki hâlâ daha ideal seviyede bir uygulama ve kontrol mevcut değil. Fakat 1999 öncesi gibi de değil… Önceki günkü fırtınada bazı evlerin çatısı da uçtu. Kalitesiz malzemelerden yapılan pencereleri de. Demek ki işi şansa bırakamayız. “Sel gider kum kalır” atasözü aslında çok daha başka şeyleri bize anlatır. Burada da ona uyarlayarak, ‘sel gider hasarı kalır’ diyerek, meramımızı anlatmaya çalışalım. Özetle işimiz hiç kolay değil. Zira Türkiye’de binaların sağlamlığı ve altyapı sistemimizdeki eksikler, deprem, fırtına ve benzeri tabii afetler karşısında bizi zorda bırakacak ahvalde…
Bu sefer de ucuz atlattık (aslında hiç de ucuz atlatmadık!) deyip, kulağımızın üstüne yatmayalım. Yarını beklemeden derhal işe girişelim. Ve rasyonel olarak ne yapılması gerekiyorsa yapmaya çalışalım. Aksi hâlde çok daha ağır faturalar ödemek zorunda kalırız maazallah!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.