Soçi Zirvesi ve “Siyasetin Namusu…”

A -
A +
Türkiye, Rusya ve İran cumhurbaşkanları, yarın Rusya’nın Karadeniz sahilindeki sayfiye kenti Soçi’de bir araya gelecek ve Suriye’nin geleceğini masaya yatıracak. Kritik bir zirve olacak!..
 
 
Geçtiğimiz çarşamba günü, Rusya-Kuveyt ve Katar turunun son ayağı olan Doha’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi’de yapılacak üçlü zirveyi duyurdu. Genellikle dönüş yolunda uçakta gazetecilerle yaptığı sohbeti, bu defa Katar’ın başkentinde gerçekleştirdi ve konuşması boyunca birkaç kere, bahse konu zirveye işaret etti. Mükerrer atıflardan, Soçi zirvesinin çok önemli olduğu sonucunu çıkarmak zor değildi… Suriye’de, öncelikle gerilimin düşürülmesi, ateşkes durumunun kalıcı kılınması, sağlanan kısmî sükûnetin istikrar kazanması ve bununla birlikte, kısmî de olsa yaraların sarılması; insani yardımların daha etkili şekilde ulaştırılması, hem de geçiş sürecinin şekillendirilmesi önem arz ediyor. Şüphesiz en önemli mesele de, ülkenin geleceğine dair atılacak belirleyici adımlar… Bu konuda en önce başlatılan Cenevre Süreci, şimdiye kadar hep hayal kırıklığıyla sonuçlandı!.. Rusya’nın biraz da Cenevre’ye alternatif olarak devreye soktuğu Astana Sürecinde, daha dişe dokunur sonuçlar alındığını söylemek yanlış olmaz. Rusya’nın, İran'ın ısrarlı taleplerinin de hatırı sayılır teşviki ile hızlı ve etkili biçimde Suriye’ye girmesinden sonra, dengeler köklü şekilde değişti. Rusya burada konumunu güçlendirdikçe, Suriye’nin geleceğine dair tasarımları, daha doğrudan ve zaman zaman agresif şekilde gündeme getirir oldu…
Amerika’nın baştan beri belirsiz, etkisiz, çelişkili ve güven vermeyen politikaları, hem İran’a beklediğinden daha fazla alan açtı hem de Rusya’nın işini kolaylaştırdı! Ancak bir noktadan sonra ABD, tutum değiştirerek Suriye’de daha görünür ve etkili olmaya çalışan bir görüntü vermeye başladı. Gelgelelim ABD, bu yeni tavrında Suriye’deki olaylardan en fazla etkilenen müttefiki Türkiye ile birlikte hareket etmek yerine, bir terör örgütüyle (PYD/YPG) ortaklık ve iş birliğine gitti… Bunu da sözüm ona, DEAŞ terör örgütüyle mücadele adına yaptığını söylemeye devam etti. Elbette hiç inandırıcı olamadı. Amerika, özellikle DEAŞ’ın 2014 yılındaki Ayn el-Arab (Kobani) kuşatmasıyla birlikte; PYD/YPG terör örgütüne sahada fiilî destekle birlikte, daha sonra abartılı ölçülere varacak lojistik yardım vermeye başladı. Bununla da kalmadı. PYD/YPG terör örgütünü, Suriye’nin geleceğinde söz sahibi yapabilmek için Cenevre görüşmelerine dâhil etmek istedi… Fakat burada Türkiye’nin çok sert tepkisi ile karşılaştı. Suriye muhalefetinin de Türkiye ile aynı tavrı koyması üzerine, geri adım atmak zorunda kaldı. ABD siyasi zeminde pek ileriye taşıyamadığı PYD/YPG’yi, askerî ve lojistik yönden güçlendirmeyi, Türkiye ile ilişkilerinin gerilmesi pahasına sürdürüyor… Ne var ki, 2014 yılından beri kaydedilen gelişmeler, bilhassa Rusya ve İran’ın Suriye rejimiyle iş birliği içinde katettiği mesafe, PYD/YPG’yi geleceğe dönük yeni arayışlara itmiş görünüyor…
Öyle anlaşılıyor ki, PYD/YPG terör örgütü, Suriye rejimi ile Rusya ve İran’ın üçlü dayanışması sürdükçe, sadece Amerika’nın desteğiyle ülkede özerk bir yapı oluşturma hedefini gerçekleştiremeyeceğini gördü. Bu sebeple PYD/YPG, bir taraftan ABD ile iş tutarken, diğer yandan Rusya’nın da desteğini arkasına alma ihtiyacı hissetti. Hatta bu desteğin ABD’ye nazaran daha etkili (ve kalıcı) olabileceğini düşünmeye başladı. Bu düşünce çerçevesinde girişilen yeni arayışların Rusya cephesinde de etki uyandırdığını görebiliyoruz. Zira bu sebepledir ki, Rusya da tıpkı Amerika gibi, PYD/YPG’yi, Soçi’de toplamayı düşündüğü Suriye Ulusal Diyalog Kongresine davet etme noktasına geldi!.. Fakat burada da aynı şey oldu ve Türkiye, PYD/YPG’nin böyle bir sürece dâhil edilmesine çok sert tepki gösterdi. Ve bu tepki hızla sonuç verdi. Rusya öncelikle bahse konu kongrenin tarihinin henüz belli olmadığını açıklamak durumunda kaldı. Akabinde de PYD/YPG’nin katılıp katılmayacağının Soçi’deki üçlü zirvede görüşüleceğini duyurdu. Şimdi çarşamba günü gerçekleşecek zirveden çıkacak sonuç bekleniyor.
Ama ondan önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin görüşüyle ilgili olarak ortaya koyduğu net tavır belli… Doha’da gazetecilere yaptığı açıklamada aynen şunları söyledi: 
“Türkiye olarak biz, terör örgütünün olduğu masada kesinlikle olmayız. Bu, Cenevre için de geçerli Astana için de. Buralara bir terör örgütünün katılmasını kabul etmeyiz. Dolayısıyla, bir masada terör örgütü olacaksa, hiç kimse bizim de oraya oturmamızı beklemesin. İki kere iki dört! Siyasetin namusu vardır. Biz siyasetin namusundan taviz veremeyiz. Ben bu hususu Sayın Putin’e de söyledim. O tür bir adım atılamayacağını ifade ettim…”
Evet, Suriye’de istikrar konusunun konuşulacağı Soçi Zirvesine bir gün kala, durum bu noktada. PYD/YPG terör örgütü ABD ile Rusya arasında mekik dokuyarak bir yere varmaya çalışıyor. Lakin bu iş o kadar kolay değil. Hele de Barzani ailesinin yüz yıllık serüven sonunda yüzleştiği durum ortada iken… Devletler, siyasetin namusu ile terör örgütleri arasında tercih yapmak zorunda kaldıkları vakit, sizce hangisini seçerler? İspanya örneği de bunu teyit etmiyor mu? Efendim?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.