Cephenin gerisi de çok önemli!..

A -
A +
Zeytin Dalı Harekâtı, büyük bir başarı ile devam ediyor. Yani cephede her şey yolunda ve planlandığı gibi gidiyor. Ancak cephe gerisi de en az o kadar önemli. Çok dikkatli yönetilmesi gerekiyor…   Afrin ve çevresine yönelik askerî harekâtta 20. güne gelindi. Şu ana kadar elde edilen sonuçlar, gayet önemli ve kıymetli. Ülke toprakları dışında, zor bir coğrafyada yürütülen, gayrinizami harpten bahsediyoruz. Nizami harp ile gayrinizami harp arasındaki fark gece ile gündüz gibidir. Bu konuda kalem oynatan veya televizyonlarda yorum yapan gazetecilerin ekseriyetinin yeterli bilgiye sahip olmadığını, fakat buna rağmen bol bol ahkâm kestiğini de unutmayalım. Hayatında hiç askerlik yapmamış kişiler (bayan spikerler mesela) harekâtla ilgili teknik konularda, strateji filan deyip yorum yapıyor! Dolayısıyla harekâta dair haber ve yorumları izlerken, kaynağın niteliğine dikkat etmek, sade vatandaşlar açısından çok çok önemli. Beklentilerin fazla yükseltilmemesi, harekâtın tabii seyrinde, zaman mefhumunun doğru değerlendirilmesi gerekir. Yani her haber bültenini dinlerken, insanların yeni bir köy veya tepenin veya beldenin ele geçirilmesini duyacakmış gibi bir zehaba kapılmaması lazım. Böyle bir şey mümkün değil. Özellikle kayıp vermemek için, gayrinizami harpte şartlara göre, birlikler bazen yerleştiği mevzide uzun zaman bekleme durumunda kalabilir. Afrin harekâtı, yerleşimin seyrek olduğu kırsal alandan başladı ve giderek daha çok meskûn mahallere yaklaşılıyor. Terör örgütünün elindeki gelişmiş silahların mevcudiyeti dikkate alındığında, temas mesafesi kısaldığında risklerin de büyüyeceği rahatlıkla anlaşılabilir. Dolayısıyla bu risklerin en aza indirilmesi gerekir. Diğer taraftan, terör örgütünün sivilleri kalkan olarak kullanmak gibi, kalleş bir taktiği ta baştan beri uygulamaya çalıştığı herkesçe biliniyor. İşte bütün bunları hesaba katarak, sahadaki birlikler, âdeta kılı kırk yararak ilerliyor. Bunun yanında mevsimin özelliği olan elverişsiz hava şartları (sis, yağmur-çamur vs.) da harekâtı zorlaştıran önemli bir diğer unsur. Terör örgütünün küresel güçler desteğinde, uzun zamandan beri bölgede yaptığı ciddî tahkimat, beton koruganlar, tüneller, yer altı sığınakları ve kilometrelerce uzayan hendekler vs. bütün bunlara eklenen olumsuz faktörlerdir. Dolayısıyla harekâtı sevk ve idare eden komutanlar, bunların her birini değerlendirip ona göre de taktik uyguluyorlar. Şu ana kadar, TSK yetkilileri tarafından yapılan açıklamalara göre, en az can kaybıyla en yüksek başarılar yakalanmış, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte kritik noktalar ele geçirilip kontrol altına alınmış durumda. Bu hususta Mehmetçiklerimizle ne kadar iftihar etsek azdır…
Tekrar cephe gerisine dönersek... Şüphesiz cephenin gerisi de en az cephenin kendisi kadar önemli. İşin uluslararası politika ve diplomasi boyutunu bir kenara bırakalım. Bu hususta devlet erkânına akıl vermeye kalkışacak değiliz! Şüphesiz onlar görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. Lakin bu konuda en az iktidar kadar sorumluluğu olan muhalefet partilerinin de tutumuna dikkat çekmek gerekiyor. Sayın Devlet Bahçeli bu millî meselede olması gereken noktada durup kendisinden beklenen tavrı ortaya koyarken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemleri de tam tersine o kadar aykırı!.. Ne demek Afrin’e girmeyelim? CHP lideri, güya can kayıplarının yüksek olma ihtimaline karşı bunu söylüyor. Peki, bu gerçekçi bir yaklaşım mıdır? Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelmiş bu büyük tehlike karşısında gerekli adımlar atılmazsa, ülkenin birliği bütünlüğü korunabilir mi? Doğrusu Sayın Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri hiç de ciddiye alınacak şeyler değil. Aynı şekilde ısrarla katil Suriye rejimi ve Esad’la görüşme talebinin de kabul görmesi mümkün değil… Neyse biz burada daha çok meselenin medya ayağı ve dış toplumlara dönük kamu diplomasisi alanında yapılması gerekenleri hatırlatmak istiyoruz. Batı medyası ve maalesef Arap medyası başından beri çoğunlukla, Afrin harekâtını Türklerle Kürtler arsındaki bir çatışma olarak göstermeye çalışıyor. Bunun yanında terör örgütü PYD/YPG/PKK’nın yalan ve iftiralarına da bol bol yer veriyor. Bahse konu medya organları, yıllardan beri, DEAŞ’a destek veren ülke diyerek Türkiye’yi karalıyorlar. Bu harekât dolayısıyla o konuya da yeniden hız vermiş durumdalar. Her gün ya sivil öldürüldüğüne dair bir yalan yahut DEAŞ’a destek verdiği yolunda iftira savuruyorlar. Sayın Cumhurbaşkanının dahi resimlerini bazı görüntü ve fotoğraflara monte ederek bu yalanları yaymaya çalışıyorlar… Bu hususta, her zamankinden daha fazla çalışmak gerektiğini bir kez daha tekrarlayalım. Fakat çok çalışmanın yanında, yöntemlerin de doğru olması lazım. Amerikan medyası, Avrupa medyası, Arap medyası ve dahi Rus medyası için, ayrı ayrı programlar yürütülmesi şart. Aksi hâlde istenilen hedefe varılamaz. Suriye özelinde ABD ve Avrupa’nın hesapları ayrı… Rusya’nın (ve onun etkisindeki ülkelerin, mesela İran’ın) hesapları daha bir ayrı! Bir de bunların yanında yönünü şaşırmış, esen rüzgâra göre yelken açan Arap medyası var. Hâl böyle olunca her birini tek ele alıp ona uygun malzemeyi en etkin biçimde dolaşıma sokmak icap ediyor. Türkiye bu haklı davasını, mutlaka dünyaya anlatmak zorunda!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.