ABD ile ne oldu, ne olmadı?

A -
A +
Mevlüt Çavuşoğlu’nun şu cümlesi önemli; “Ya bu işleri yoluna koyacaktık ya da daha kötüye gidecekti… Ortaya koyduğumuz iradeyle ilişkilerimizi tekrar normalleştirme konusunda bir anlayışa vardık.”
 
Evet, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un günlerdir konuşulan Ankara ziyareti, hayli uzun süren toplantılarla gerçekleşti. Bu kritik bir ziyaretti. Zira bizzat Tillerson’un da ortak basın toplantısında ifade ettiği üzere, ilişkilerde bir “KRİZ” söz konusu idi… Mevlüt Çavuşoğlu da keza, daha önceden bu ziyaret ve yapılan diğer görüşmelere atıfla şunu söylemişti; “İlişkilerimiz ya düzelecek yahut büsbütün bozulacak…” Nitekim dün basın toplantısında da bu beyanına gönderme yaptı ve sonuç olarak şu gelişmeyi dile getirdi; “Ya bu işleri yoluna koyacaktık ya da daha kötüye gidecekti. Dün akşamdan bu yana ortaya koyduğumuz iradeyle ilişkilerimizi tekrar normalleştirme konusunda bir anlayışa vardık…” Bunu söylerken Sayın Çavuşoğlu önce mutabakat kelimesini kullandı, ancak peşinden düzeltme yaparak “daha doğrusu anlayışa vardık” şeklinde bir cümle kurdu. Bu ayrıntıyı bilhassa belirtmemizin önemi var. Çünkü Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan kırılganlık ve bu kırılganlığı giderme gayretlerinde ne kadar mesafe alındığı veya alınmadığı hususunda dikkatli bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Bu noktada söylenebilecek olan şudur: Tillerson’un Ankara temasları neticesinde yapılan ortak yazılı açıklama ve ortak basın toplantısında iki tarafça dile getirilen görüş ve düşünceler, öncelikle ilişkilerin daha kötüye gitmemesi için ortak bir iradenin oluştuğunu anlatıyor. Burası önemli. Nitekim ekonomik piyasalar bu olumlu havayı derhal satın alarak pozitif tepki vermiştir. Lakin bu olumlu hava, her şeyin güllük gülistanlık olduğu ve problemlerin çözüldüğü manasına da gelmiyor şüphesiz! Diyaloğu sürdürme ve her iki tarafın kabul edeceği bir sonuca ulaşmak için beliren irade ve bunun devamı için kurulacak ortak mekanizmanın teşkili hususunda mutabakat sağlanmasının dışında, henüz çözülebilmiş bir problem, hâl yoluna konulmuş bir konu yok. Bugün ve bu saat itibariyle durumun özeti budur...
Demek ki daha yapılması gereken çok şey var. Özellikle bugüne kadar yapılamayan şeyler… Tutulmayan sözler! Bu noktayı Sayın Çavuşoğlu basın toplantısında birkaç kere tekrar etti ve altını çizdi. Tillerson da besbelli ABD’nin bu konudaki eksilerinin fazla irdelenmesinden memnun değildi. O yüzden de geçmişte olanları irdelemek yerine, ileriye dönük müzakereler yapılmasının daha rasyonel olacağını ihsas etti. Özü itibariyle bu tutum da yanlış değil elbet. Lakin Türkiye’nin bugüne kadar ağzı çok yandığı için, yoğurdu üfleyerek yiyor ve öncelikle kaybolan güvenin tesis edilmesi gerektiğini vurguluyor ve burada somut bir sonuç bekliyor. Bugüne kadar ısrarla dile getirdiği tezlerine duyarsız kalan ABD’ye meselenin ne kadar ciddi olduğunu anlatabilmek için, -diplomatik üslubun ötesine taşmak da dâhil- siyasi planda her türlü söylemi gerçekleştirdi. Bu yetmediği için, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtını fiilen hayata geçirerek çok daha güçlü mesajlar verdi. Ve zannediyoruz ABD bu güçlü mesajları nihayet doğru değerlendirmeye başladı. Belki tek bir Amerika’dan bahsedemiyoruz. Hâlâ daha, “Türkiye kontrolden çıktı. Ona karşı sert davranmalıyız…” türünden absürt görüşlerle yol almaya çalışan istişare ve icra mekanizmaları var. Bunlar hayli gürültü de yapıyor. Fakat öte tarafta mantık çerçevesinde hareket eden makul, sağduyulu mekanizmalar da var. Mesela Türkiye’nin Amerika için çok önemli olduğunu ve öyle kolay vazgeçilemeyeceğini seslendiriyorlar… Tillerson’un bu ikinci kategoride yer aldığına dair tereddüt yok. Nitekim daha gelmeden bu vadide mesajlar vermişti ve “Türkiye ile aynı yönde yürümenin bir yolunu bulmalıyız…” diyerek maksadını belli etmişti. İşte Sayın Çavuşoğlu’nun da bahsettiği ortak anlayış budur. İlişkileri tekrar normalleştirme…
Bunun için ortak bir mekanizmanın kurulmasından bahsedildi. Ve en geç mart ayı ortalarında bu mekanizmanın devreye sokulması beklentisi dile getirildi. Bunun için yoğun temas ve toplantıların yapılacağı anlaşılıyor. Tabiatıyla bir taraftan da Türkiye’nin başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı devam ediyor. Edecek… Bu harekâtın sonuçları hem sahada hem masada Türkiye’nin elini güçlendirecek elbet. Suriye’de var olan ve varlığını sürdürme çabasında olan bütün irili ufaklı aktörler bunun çok farkında! Mesela yukarıda işaret ettiğimiz sağduyulu Amerikan çevreleri, o kadar farkında ki şöyle bir değerlendirme de yapıyorlar: “Rusya, Türkiye’nin Amerika’ya olan öfkesini sömürüyor!..” Onlar veya başkaları ne derse desin, Türkiye’nin ortaya koyduğu kararlılık, başta ABD olmak üzere bütün küresel güçlerin hesaplarını gözden geçirme gereğini duymasına yol açmıştır. Amerika’nın ucu yavaş yavaş görünmeye başlayan politik esneme yaklaşımlarını bir yere dayandıracaksak, o da bu noktadır...
Özetlersek, ABD Dışişleri Bakanının son Ankara ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkiler için yeni safha olarak değerlendirilmelidir. Zira hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır… Bu arada Başbakan Binali Yıldırım’ın Almanya temaslarının da olumlu geçtiği ifade ediliyor. Sayın Yıldırım mevcut bazı pürüzlerin giderildiğini söylüyor ki, bu da hem Almanya hem de genel olarak AB konusunda önemli ve olumlu bir gelişmedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.