Prensin ayakları yerden kesik…

A -
A +
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Muhammed bin Selman’ın üç haftalık ABD gezisi çok dikkat çekici… Bakalım Washington, New York, Teksas ve San Francisco ayaklarında hangi seanslardan geçecek?  
Donald Trump, parayı peşin tahsil etmiş alacaklı tavrıyla (Başka bir ihtimal olabilir miydi?), Suudi Arabistan’a satışı “finalize” edilen 12,5 milyar dolarlık silah döküm tablosunu, karşılıksız çıkması mümkün olmayan bir ‘çek’ misali gururla incelerken, Suudi Arabistan Veliaht Prensi mütebessim bir çehre ile izliyor… Başka da yapacağı bir şey yok yani! Aslında bu silah satışı anlaşmasının en geniş çerçevesini, Başkan Trump koltuğa oturduktan sonra; çıktığı ilk dış gezisinde, Riyad’da bir kılıç dansı seremonisinden sonra bizzat Prensin babası Kral Selman ile yıllara sâri olarak resmîleştirmişti. Daha açıkçası, 117 milyarı silah satışına dair olmak üzere, toplamda 300 milyar dolarlık bir anlaşma kotarmıştı… Bu rakamlar bazılarınıza şaşırtıcı gelebilir, ama gelmesin! Unutmayınız ki, dünya silah ihracatının yüzde 75’i Orta Doğu’ya, münhasıran da Suudi Arabistan’ın en büyüğü olduğu Körfez ülkelerine yapılıyor. Her ne kadar Körfez ülkelerinin bu silahları kullanacak askerî kapasitesi yoksa da, hiç fark etmez, ABD ve AB ülkeleri paracıklarını alsınlar, gerisi dert değil! 1991’den yani Birinci Körfez Savaşı’ndan beri, Amerika zaten altı tane Körfez ülkesini birer garnizona çevirmiş durumda. Altı ülkenin her birinde yüzlerce ABD uçağı, tankı, topu ve kıyılarında onlarca harp gemisi yığılmış durumda. Kuveyt örneğinde olduğu gibi, Saddam veya bir başkasının işgal tehlikesine karşı, ABD tedbir alıyordu. Tabii parasını tıkır tıkır alarak… Birinci Körfez Savaşı’nda görev alan on binlerce Amerikan askerinin, aileleriyle yaptıkları okyanus ötesi telefon konuşmalarının bedelini dahi Suudi Arabistan ödedi. Onun için S. Arabistan’ı ABD’nin sağmal ineği gibi gösteren karikatürler katı gerçekleri anlatıyor. Evet, Amerika S. Arabistan’ın halkına yansımayan kaynaklarını “Yağma Hasan’ın Böreği” gibi lokma lokma iç ederken, Suud Yönetimi de büyük bir gücün kendilerini arkalamasının özgüvenini yaşıyor…
Çok büyük bir gelişme yaşanmazsa, pek uzak olmayan bir gelecekte Suudi Arabistan Kralı sıfatını alması kesinleşen Prens Muhammed bin Salman’ın üç haftalık gezisi bu bakımdan çok büyük önem arz ediyor. Zira M. bin Selman, daha krallık tahtına oturmadan kral gibi ülkeyi dizayn etmeye başladı. En büyük amcası ve ikinci kral olan Suud bin Abdülaziz’in tahttan indirilmesi hariç, şimdiye kadar hiç yaşanmamış saray kavgasından el an galip çıkmış görünüyor. Bu başarıya kendi gücüyle ulaşmadı şüphesiz. Trump’ın “Bizim adamı tepeye yerleştirdik…” gibi lafları boşuna mı? Değil şüphesiz, ama bedeli var! O da Trump’ın şımarık bir eda ile Prens’in yüzüne tutarak poz verdiği, yukarıda bahsini ettiğimiz silah satış tabloları… Amerika II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyetler Birliği’ne karşı desteklemeye karar verdiği Türkiye ve Yunanistan’a askerî yardım yaparken, hep belli bir oranı gözetirdi. Dengeyi koruma adına bu oran hep 2/3 mesabesinde idi. Yani Türkiye’ye üç veriyorsa, Yunanistan’a da mutlaka iki veriyordu. Aynı şekilde Mısır ve İsrail’e yapılan askerî yardımlarda, aslan payı İsrail’e olmak üzere belli bir taksimat hep gözetildi. Hedef hiçbir zaman İsrail aleyhine gelişme yaşanmaması idi. Şimdi bu denge bütün Körfez ülkeleri açısından da geçerli. Evet, Amerika, Körfez ülkelerine, özellikle Suudi Arabistan’a çok büyük çapta silah satmasına rağmen, İsrail’in elindeki gücü etkileyecek silahları asla vermiyor. Mesela F – 35 savaş uçaklarını yalnızca İsrail’e veriyor… Yukarıda da belirttiğimiz üzere, zaten Körfez ülkelerine verilen silahların büyük kısmı depolarda ambalajıyla duruyor. Bir süre sonra da ıskartaya çıkıyor!
M. bin Salman’ın bu gezisi çok önemli dedik. Daha önce de dedesi Abdülaziz bin El Suud’un S. Arabistan krallığını kurmasına en büyük yardımı yapan İngiltere’yi, Kraliçe Elizabeth’i ziyaret etti. Bu ziyaretin de sembolik anlamı büyüktü… Artık bütün emareleri göründü, S. Arabistan’a bölgede, özellikle Doğu Akdeniz’de yeni görevler verilecek. Burada Mısır ve İsrail ile birlikte bir yeni üçgen kurulması söz konusu. Hatırlayınız Veliaht Prens yurt dışına ilk ziyaretini Mısır’a yaptı ve Sisi ile bu yeni görevi (görevlendirmeyi) konuştu… Sisi de Prens gibi mevcut şartlar muvacehesinde edilgen durumda. Kolu kanadı kırık ve denileni yapmaktan başka bir çaresi bulunmuyor… Çünkü ekonomisi iyice dibe vurmuş, toplumsal huzuru büsbütün kaçmış, her an her şeyin olabileceği koskoca ülkeyi bir başına idare etmesi mümkün değil. Dolayısıyla dış istek ve dayatmalara sonuna kadar açık!.. İşte böyle bir ortamda Amerika Birleşik Devletleri’nde tam üç hafta kalacak olan Prens M. bin Salman’ın Washington, New York, Teksas ve San Francisco ayaklarında hangi seanslardan geçirileceği, ne gibi telkinlere tabi tutulacağı belli değil. Gerçi diyeceksiniz ki, perşembenin gelişi çarşambadan belli. Doğrudur. Zira bin Salman’ın, diğer beş Körfez ülkesi prensleriyle birlikte, Bölgede nüfuzu artan Türkiye’ye karşı cephe oluşturmaları yönünde ilk seans, daha en başta yapıldı bile. Bakalım devamı nasıl gelecek?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.