Altmışa bir kala, AB serüvenimiz…

A -
A +
Bugüne kadar birçok defa isim ve format değiştiren AB (Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu vb.)  67 yaşında… 1959’da başlayan serüvenimiz de 59!
 
Neler oldu, neler… Ama o bir tek şey olmadı ne yazık ki! Yılan hikâyesini de aşan tam üyelikten bahsettiğimi anladınız elbet… Evet, 1951 yılında Avrupa’nın fikir ve siyaset adamları, bir türlü sonu gelmeyen savaşların sebebi ve ham maddesi olarak görülen Kömür Çelik Birliği'ni fiilen hayata geçirerek barış ortamını kalıcı kılma yolunda çok önemli bir adım attılar. Aslında hikâyeyi biliyorsunuz. Zira şöyle ya da böyle tam 59 yıldır bu mesele ile yatıp kalkıyoruz. Ama yine de bazı satır başlarını hatırlatmayı özellikle genç okuyucularımız bakımından faydalı görüyorum… 67 yıl önce altı ülkenin bir araya gelmesiyle başlayan süreç bugün 28-1=27 devlet ile devam ediyor. Basit matematik işlem, 1963’te İrlanda ve Danimarka ile beraber AKTÇ’ye katılmak için harekete geçen ve fakat dönemin Fransa Devlet Başkanı De Guelle’ün yönlendirmeleriyle iki defa veto edildikten sonra, on yıllık bir mücadele sonunda 1973’te üye olan ve 2016’da Brexit referandumu ile bu defa ayrılma pozisyonuna giren İngiltere’yi işaret ediyor… Türkiye de tam 59 yıl önce yani 1959’da bugün adı AB olan topluluğa üye olarak katılmak için harekete geçti. O gün bugündür kapıda bekletiliyor. 59 senede neler oldu neler!.. AB ile en temel anlaşmamız 1963 Ankara Anlaşması. Nam-ı diğer ortaklık anlaşması… Fakat bu ortaklık yani resmî adıyla üyelik bir türlü hayata geçemedi. Biz müracaat ettiğimizde, Komünist Blok içinde yer alan bir düzine “Demir Perde” ülkesi, Soğuk Savaş devrinin sona ermesiyle birlikte apar topar AB’ye dâhil edildi. Ve biz hâlâ bekliyoruz… Bu beklemenin kavuşma ile sonuçlanmayacağına dair giderek güçlenen yaygın bir kanaat var. Zaten Türk toplumu da bu konuda heyecanını büyük ölçüde yitirmiş durumda.
AB bize karşı, daima içten pazarlıklı hareket etti… Ankara Anlaşması'nda yer alan hükümler, 55 seneden beri savsaklanıyor. Ne malların, ne iş gücünün, ne sermayenin, ne de hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda, Türkiye’nin hak ettiği statü kendisine verilmiyor. Bunu ta baştan beri yapıyor. Bir şehir efsanesi var. Güya 1978’de AB (O zamanki adıyla AT) bizi Yunanistan’la birlikte üyeliğe davet etmiş de biz kabul etmemişiz… Hiç öyle bir şey olmadı. Hikâyenin aslı şudur: 1974 Kıbrıs Harekâtından sonra Yunanistan protesto için NATO’nun askerî kanadından ayrılınca, Batı'dan da büsbütün uzaklaşmaması için, dönemin Fransa Devlet Başkanı Gisgard D’Esating tarafından AT’ye üyeliği teşvik edilmiş. Ancak AT Yunanistan’ı almak istemediği için Türkiye’yi bahane olarak kullanmak istemiş. Dönemin AT Genel Sekreteri Emile Noel, Türkiye’ye gelip bu maksatla bir müracaat yapılmasını istemiş. Nasıl olsa Türkiye’yi üye yapmayacaklar, fakat bu vesileyle Yunanistan’ın da önüne geçilmiş olurdu. Lakin öyle bir şey olmadı. Yunanistan 1981 yılında tam üyelik statüsünü kazandı. O yıllarda Türkiye 1980 Darbesinin atmosferi içinde idi ve AT ile ilişkiler çok olumsuz bir durumda idi. Üstelik Kenan Evren’in hiçbir yazılı garanti almadan, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü önündeki veto engelini de kaldırmasıyla, Komşu, bir taşla iki kuş birden vurdu! 1987 yılında, Rahmetli Turgut Özal’ın başbakanlığı sırasında Türkiye tam üyelik müracaatında bulundu. Aradan 31 sene daha geçti. Türkiye AB ilişkileri defalarca buzdolabına girip çıktı. Türkiye 1996’da Gümrük Birliğine girdi. Bu ilk defa gerçekleşen bir durumdu. Tam üye olmadan Gümrük Birliğine girmek… Türkiye tam üyelik bekleyişine devam etti. Fakat 1998 yılında AB Türkiye’nin tam üyelik için uygun olmadığını ilan etti ve ilişkilerimiz bir defa daha kötüleşti. Ama aradan bir sene geçtikten sonra bu defa Helsinki Zirvesinde, AB Konseyi tam tersi bir karar aldı. Evet, Türkiye’ye nihayet tam üyelik için adaylık statüsü veriliyordu… O zirveyi gazeteci olarak izlemiştim. Bir yabancı gazeteci Başbakan Ecevit’e sordu; “Bir sene içinde ne oldu da AB böyle bir karar aldı?” Ecevit’in cevabını hiç unutmuyorum: “Valla ben de bilmiyorum.. Bunu AB yetkililerine sorunuz!” Hakikaten ne olduğunu değil de ne olacağını bilen yok. Aslında olan belli… Türkiye basbayağı oyalanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan defalarca şunu söyledi; "Eğer bizi üyeliğe almayacaksanız bunu açık söyleyin. Biz de işimize bakalım." Ama onu da söylemiyorlar. 2001 yılında Türkiye ile Katılım Ortaklığı belgesi imzalandı. Bu, üyelik için yol haritası anlamına geliyordu. Nihayet Ekim 2005 yılında tam üyelik müzakere süreci resmen başladı. Başladı başlamasına fakat daha başlangıçta, bu sürecin ilerlemeyeceğine dair bütün emareler ortaya çıktı. Ucu açık müzakerelerin bir türlü iki yakası bir araya gelmiyor… Uzun bir aradan sonra, Cumhurbaşkanımız dün Bulgaristan’ın ev sahipliğinde; Varna’da AB Komisyonu ve AB Konseyi başkanları ile görüştü. Bakalım bu zirveden elle tutulur bir sonuç çıkacak mı? Zor dostum zor!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.