Proje terör örgütleri ve küresel güçler...

A -
A +
Proje terör örgütü kavramı, resmî biçimde literatüre hayli gecikmeli girmiş oldu belki, ama bu proje gerçekliği, ta baştan beri ayan beyan ortada idi! Teşhiste gecikmeler, teşhirde de gecikmelere yol açıyor…
 
Millî Güvenlik Kurulu’nun son toplantısından sonra yayınlanan bildiride kullanılan bir kavram, derhal büyük dikkat çekti ve medyada da geniş yankı buldu; PROJE TERÖR ÖRGÜTLERİ… Bahse konu ifade aslında o kadar açık ki, fazladan izahata da ihtiyaç kalmıyor. Yani bu terör örgütleri öyle durduk yerde ortaya çıkmış değil. Hepsinin temelinde birtakım hesap kitap ve hedefler var. Daha açıkçası bu örgütlerin arkasında, etkili devler yani bölgesel ve küresel güçler var. Bazen bu güçlere işaret etmek üzere, “üst akıl” veya “emperyalist güçler” gibi kavramlar da kullanılıyor. Neticede hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bu proje terör örgütleri, hedef ülke/ülkelere karşı, stratejik bir yaklaşımla teşkil ediliyor ve sahaya sürülüyor. Kaldı ki, devlet çapındaki büyük güç merkezlerinden lojistik ve siyasi destek alamayan örgütlerin uzun müddet ayakta kalabilmesi ve faaliyet yürütmesi mümkün değildir. Ne var ki, bu çok basit gerçeğin farkına varmamız çok uzun zaman aldı. Bölücü örgüt PKK’nın yıllarca sürdürdüğü, vahşi terör eylemleri genel olarak bir asayiş meselesi olarak algılandı ve mücadele yöntemleri de ona göre sınırlı kaldı… Nice zaman sonra, terör örgütünün kitlesel eylemleri ülke bütünlüğünü ciddi biçimde tehdit eder noktaya geldiğinde, “BU KADAR ETKİLİ TAKTİK VE STRATEJİK EYLEMLERİN, TEK BAŞINA TERÖRİST ÖCALAN VE YANINDAKİ BİRKAÇ KİŞİNİN BECEREBİLECEĞİ ŞEYLER OLMADIĞI, BU HAİN ÖRGÜTÜN ARKASINDA ETKİLİ GÜÇ ODAKLARININ OLDUĞU…” yolunda, resmî açıklamalar duymaya başladık. Oysa çok daha önceden o güç odakları deşifre olmuş, sayısız defalar suçüstü yakalanmıştı.
Mesela bazı Alman parlamenterlerin, Amerikalı asker ve sivil görevlilerin (Başka pek çok ülkeyi bunlara katabilirsiniz; İsveç, Danimarka, Hollanda, Yunanistan vs. vs...),  Suriye ve Lübnan topraklarındaki kamplarda, teröristlerle birlikte toplantı yaptıkları, her türlü yazılı ve görüntülü bilgi ve belgeleriyle tespit edilmişti. Ancak bu tespitlerin gereğini yapmada, ne yazık ki, hâlâ daha izahı yapılamamış gecikmeler söz konusu… Bu gecikmenin, salt bir ihmal veya gaflet mi olduğu yahut beraberinde; bir kasıt ve ihanetin de hüküm sürüp sürmediği, hâlen tam olarak irdelenebilmiş değil… Evet, bunca yıllara ve bunca ortaya dökülen bilgi-belgeye rağmen, bu irdeleme ne yazık ki ciddi biçimde yapılmış değildir. Şayet yapılmış olsaydı, ona göre değerlendirme ve karşı tedbirler de kâmil manada devreye girmiş olurdu. Açıkçası biz, yıllarca hep günübirlik tepki ve çözümlerle sonuca gitmeye çalıştık. Bölücü örgütü bir proje olarak bize karşı cepheye süren güçlerin maksat ve hedeflerini teşhis etmede, yeterince dersimizi çalışmadık. 1990’lı yıların başında, Almanya terör örgütüne karşı mücadelede kullanıyoruz diye, bize silah ambargosu uyguladı… Daha sonra Hollanda, sözde sürgünde ‘Kürt Parlamentosu’na ev sahipliği yaptı. Türkiye’den kaçan yüzlerce, binlerce terör örgütü militanı, Almanya, Belçika, Danimarka ve İsveç gibi Avrupa ülkelerinde büyük himaye gördü. Uyuşturucu ticareti dâhil, bölücü terör örgütü mensuplarının icra ettiği her türlü kanunsuz faaliyete göz yummakla kalmadılar, kol kanat da gerdiler… Hani Sayın Cumhurbaşkanı tekrar tekrar söylüyor ya, Almanya’ya verilen dört bin beş yüz dosyadan hiçbirine cevap verilmedi. Kürtler üzerinden Orta Doğu’ya girme hedefindeki Almanya’nın, terör örgütüne verdiği desteği, uluslararası ilişkiler bakımından yeterince değerlendirip gereğini ifa etmedik…
Küresel güçlerin terörü ve terör örgütlerini bir dış politika aracı olarak kullanması gerçeğinin farkına varmış olsak bile, buna karşı aynı derecede etkili bir mücadele yöntemini devreye sokabilmiş değiliz. ABD ve onunla birlikte hareket eden Avrupa ülkelerinin 90’lı yıllarda, Çekiç Güç üzerinden Kuzey Irak’taki terör örgütüne aktardığı lojistik yardımı âdeta çaresizce seyrettik!.. Bunun neticelerini de çok geçmeden acı bir biçimde gördük. Bugün aynı ABD, PKK’nın Suriye versiyonu olan PYD/YPG’ye, resmen ortaklık muamelesi yapıyor. ABD’nin bölücü terör örgütleri üzerinden, hayata geçirmeye çalıştığı “PROJE” belli değil mi? Ve ABD’nin yaptıklarından cesaret alan Fransa, benzer şeyleri yapmıyor mu? Elysee Sarayı'nda terör örgütlerinin çatı kuruluşu olan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) mensuplarını ağırlayan Emmanuel Macron, küstahça teklifte bulunuyor! Neymiş, Türkiye ile terör örgütü arasında arabuluculuk yapmak istiyormuş… Fransa’nın henüz çaylaklığı atlatamamış devlet başkanına gerekli cevapları, devlet yetkililerimiz her kademede verdiler. Burada Fransa’nın tavrı da tek başına çok önemli değil. Önemli olan, bu proje örgütlere karşı topyekûn yaklaşımdır. PKK/PYD’den El Kaide’ye, El Nusra’dan DEAŞ’a, El Şebab’dan Boko Haram’a, Ceyş-ul İslam’dan Feylak-ur Rahman’a, ismini bildiğimiz bilmediğimiz, duyduğumuz ve duymadığımız bütün terör örgütlerinin birer proje olduğunu iyi bellememiz gerekiyor. Hedef şaşırtma ve kamuflaj için, bu örgütlerin sık sık isim değiştirmesi (Ki, bu konuda da küresel güçler, örgütlere açık açık tavsiye ve telkinde bulunuyor…), ‘Demokratik Güç’ veya ‘siyasi parti’ gibi maskeler takması bizim dikkatimizi dağıtmamalı. HEPSİ PROJE!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.