15 Temmuz’dan iki yıl sonra…

A -
A +
FETÖ tarafından sahnelenen ihanet üzerine, âdeta fasılasız olarak iki senedir konuşuyor ve tartışıyoruz. Acaba FETÖ ile mücadelede nereye geldik ve daha neler yapmalıyız?..     Aslında 15 Temmuz darbe teşebbüsü ihanetinin, ilk kuvvetli işareti 12 Şubat 2012 yılında, MİT Başkanına karşı yapılan hamle ile verilmişti… Tabii olarak, devletin ilgili birimlerinin yaklaşmakta olan tehlikeyi bütün boyutlarıyla sezip/görüp, ona göre de gerekli tedbirleri vaktinde devreye sokması beklenirdi. 12 Şubat hareketinden dört buçuk sene sonra, üstelik aradan geçen zaman zarfında; “Gezi olayları” (Mayıs 2013) ve çok daha bariz bir hamle olan, 17/25 Aralık 2013 tarihlerindeki “yargısal darbe” teşebbüsünün de yaşandığı tecrübeler zincirine rağmen, nasıl oldu da 15 Temmuz ihaneti bu çapta sahneye konulabildi? Bir an için düşündüğümüzde, devletin bunca zaman, göstere göstere gelen darbe teşebbüsünü göremediği, anlayamadığı veya işin ciddiyetini tam olarak kavrayamadığı için, yeterince konsantre olamadığı sonucuna varabiliriz. Acaba tam olarak durum böyle midir? Gerçekten devletin ilgili kurumları, bu kadar büyümüş ve artık gizlenemez duruma gelmiş tehlikenin boyutlarını, tespit etmekte aciz mi kaldı? Yahut normal şartlar çerçevesinde, esasen tespiti yapılmış olduğu hâlde, bu tehlikeyi bertaraf edecek etkili adımların atılmasında bir gevşeklik, ihmal veya gecikme mi söz konusu? Bu konularda hâlâ daha kafalarda pek çok soru işareti var. Proje örgüt FETÖ’nün, çok sinsice teşkilatlanması ve devletin içine sızdıktan sonra, âdeta koruyucu bir sisteme kavuştuğu ve bu sayede hiç zorlanmadan kendisini kamufle edebildiği, yaygın bir kanaat. Nitekim örgütün devletin kılcal damarlarına kadar sızabilmiş olması ve bütün köşebaşlarını tutmuş olması bu kanaati güçlendiriyor… Askeriyede, maliyede, hariciyede, emniyette ve diğer önemli kurumlarda, en tepelere kadar çıkmış, yerleşmiş, deşifre olmadan gizlice faaliyet sürme imkânını yakalamış örgüt mensupları, yıllarca hiç zorlanmadan devletin işleyişi içinde at koşturmuş… FETÖ, soruları çalmak suretiyle imtihan sistemini fiilen devre dışı bırakmış, kendilerini gizleyebilmek için de diğer devlet memurlarını fişleyerek, karalayarak işten attırmış veya kontrollü tayinlerle pasif ve etkisiz hâle getirmiş, dolayısıyla rakipsiz duruma gelmiş… İki yıldır hayretle ve dehşetle izlenen tablo özetle böyle. Ve hâlâ daha 15 Temmuz ihanetinin bu memleketin ve milletin sırtına yüklediği faturanın büyüklüğünü tam olarak tespit edebilmiş değiliz. Düşünsenize, Silahlı Kuvvetlerdeki general kadrosunun yarısından fazlası doğrudan veya dolaylı biçimde bu örgüte angaje olmuş!.. Daha başka örnek göstermeye ihtiyaç var mı? Bu korkunç terör örgütünün arkasında, hangi küresel güçlerin olduğu da artık sır değil. Ve darbe ihaneti milletçe bastırıldıktan sonra da, bu terör örgütünün direnme ve hayatta kalmak için denediği yollar, uyguladığı yöntemler büyük oranda teşhis ve tespit edilmiş durumda. Buna rağmen, her geçen gün ortaya çıkarılan yeni bir olay veya durum, bizleri bir kere daha şaşırtmaya devam ediyor. Misal olarak, 15 Temmuz’un iki numaralı sanığı olarak aranan, Adil Öksüz isimli teröristi arama biriminin başındaki şube müdürü ancak bir yıl sonra teşhis ediliyor ve iki yıl sonra (Bir hafta önce) tutuklanıyor… Bu zaman zarfında güya Öksüz’ü yakalamak için, irili ufaklı tam 320 operasyon yapılıyor!.. Tıpkı yıllarca Güneydoğu Bölgesinde, PKK terör örgütüne karşı yapıldığı sanılan operasyonlardaki durum gibi… Daha uçaklar havalanmadan, içerideki hainler tarafından örgüt karargâhlarına uçurulan haberler ve teröristlerin kaçmaya, saklanmaya zaman bulması vs. vs... Hâl böyle olunca, insan ister istemez şüpheye düşüyor ve soruyor; FETÖ ile mücadelenin tam olarak neresindeyiz? Devlet ricalinin beyanlarına bakılırsa çok mesafe alınmış durumda. Ama hiçbiri hâlâ kesin konuşamıyor ve gelinen noktadaki durum hakkında net hüküm veremiyor. Teselli veren beyanlar, örgütün belinin kırıldığı yolunda… Temenni edelim ki öyle olsun. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, bütün devlet erkânının FETÖ ile mücadeledeki kararlılığı, ileriye dönük tereddütleri bertaraf ediyor. İnşallah bu çizgideki mücadele devam eder. Bakınız iki seneden beri, hemen her gün 15 Temmuz ihanetiyle ilgili görüntüleri televizyonlardan izliyoruz. Siyasetçilerin buna dair yorumlarını dinliyoruz. Hadise çok büyük ve zaman olarak da çok taze olduğu için, pek çok şey hafızamızda canlılığını koruyor. Bu ihanet konusunda zihinlerimizin her zaman taze ve berrak olması gerekiyor. İspanyol asıllı Amerikalı Filozof Santayana şöyle diyor: “Geçmişini hatırlamayan milletler onu sık sık tekrarlamak zorunda kalırlar!” Görüldüğü üzere tehlike sandığımızdan da büyük… Daha birkaç gün önce, FETÖ ile iltisaklı olduğu için 18 bin kişi, KHK ile bulundukları görevlerden ihraç edildi. Rakama dikkat ediniz. İki sene sonra ve 18 bin küsur kişi… Yalnızca bu olay, ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini çarpıcı biçimde anlatıyor.     
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.