Bir kere daha Soçi ve bir kere daha İdlib…

A -
A +
İdlib, Suriye meselesinin gelip düğümlendiği yer… Burada hangi gelişmeler yaşanırsa, bütünüyle Suriye meselesini de o çerçevede etkileyecek. Ve Erdoğan-Putin İdlib’i bir kez daha konuşacak...
 
 
Tahran’daki üçlü zirvenin ardından bu köşede yaptığımız değerlendirmede, İdlib’deki düğümün çözülemediğini, meselenin bir başka zirveye kaldığını ifade etmiştik. Esasen Tahran’da yapılan açıklamada, ileride Rusya’da yapılacak üçlü bir zirveye (Türkiye-Rusya-İran) işaret edilmişti. Bahse konu bu zirvenin tarihi henüz belirlenebilmiş değil. Ancak önümüzdeki pazartesi günü, Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Soçi şehrinde bir başka zirve gerçekleşecek. Belki de İdlib’deki hassas durumun zorunlu kıldığı ve bu yüzden beklenenden daha erken gerçekleşen bir zirve… Tahran Zirvesi yapılırken, Suriye rejimi ve Rus uçakları da bir taraftan İdlib’deki bazı yerleri bombalıyordu. Böyle bir atmosfer içinde, bu kadar önemli bir konuya çözüm bulmak, ne derece mümkün olabilirdi ki? Nitekim bulunamadı. Peki, pazartesi günkü zirvede bir ilerleme kaydedilebilir mi? Kanaatimizce böyle bir durum mümkün… Zira hâlihazırda Suriye genelinde ve tabiatıyla İdlib’de, çözüm için en güçlü pozisyona sahip ülke Rusya. Sebebi, ipten aldığı Beşar Esad ve yönetimi üzerindeki nüfuzudur! Rusya şayet kendi stratejik menfaatlerinin ötesine geçip, insani anlamda taraflarca kabul görecek bir çözüme destek verirse, mutlaka sonuç alınabilir. Rusya’nın bugünkü konumu bunu sağlayacak seviyede. Bu kadar açık ve net… Fakat Putin’in yaklaşımı şimdiye kadar bu manada bir görüntü vermedi. Her şartta Beşar Esad’ı ayakta tutacak adımlara ağırlık verdi. Rusya’daki meşru muhalefeti de genellikle “teröristler” kavramı içine soktu ve ona göre davrandı!.. Bu insafsızca bir yaklaşımdı ve bu yüzden de binlerce, on binlerce sivil insan hayatını kaybetti. Milyonlarca mülteci de işin cabası.
Suriye’deki gösterilerin başladığı ilk günde, beklenmeyen bir hızla olaylara müdahil olan velakin tek başına gücü yetmediği için, devrilmek üzere olan Esad’ı yerinde tutmak için Rusya’yı doğrudan devreye sokan İran, kapasitesinin hayli üstünde bir konum yakaladı. Dolayısıyla Suriye’de çözüme ulaşma yolunda ciddi bir engel olarak bu konumunu muhafaza ediyor… Ancak, son zamanlarda eskisi kadar Rusya ile uyum içinde olmadığı için, bir taraftan da ABD ve İsrail tazyiki ile epey mevzi kaybedebilir. Ama hâlen güçlü biçimde direnmeye devam ediyor. Tahran Zirvesi biraz da tuhaf bir şekilde, canlı yayınla bütün dünyanın gözü önünde cereyan etti. Durum Türk heyeti için sürpriz oldu. Fakat Rusya için öyle miydi, bilmiyoruz! Her ne kadar sonradan, Moskova cenahından yapılan açıklamada onlardan da habersiz canlı yayın yapıldığı iddia edildi ise de, doğrusu pek inandırıcı gelmedi. Tahran’ın Moskova’nın onayını almadan böyle bir atraksiyonda bulunması çok zor bir şey… Suriye’de insani dramı sona erdirmekten ziyade, kendi bölgesel ve küresel menfaatlerini kovalayan İran ve Rusya, Türkiye’yi bir oldubitti ile karşı karşıya bırakıp değişik bir sonuca gitmek istedi. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anında ateşkes hamlesiyle karşılık vermesi, beklemedikleri bir gelişme oldu. Ve bu şekilde başlayan zirve de, zaten üzerinde mutabakat bulunan genel esasların dışında, sıcak ve hayati konularda bir çözüm üretemeden sona erdi. Problemin çözümü yukarıda bahsi geçen bir başka zirveye bırakıldı.
Erdoğan-Putin ikili zirvelerinden bugüne kadar, genellikle olumlu ve etkili sonuçlar hâsıl oldu. Bu hem Türk-Rus ikili ilişkilerinde hem de Suriye meselesinde özellikle Halep’teki insani dramın sonlandırılması hususunda böyle oldu. Pazartesi günkü zirvede de benzer bir neticenin çıkmasını temenni ederiz. Ve doğrusu, zirvede İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin olmaması (şayet son dakikada sürpriz bir gelişme olmazsa!..) işi nispeten kolaylaştıracak bir durumdur. Putin, Tahran’da Erdoğan’ın ateşkes çağrısını desteklemedi, ama bir yerde de bu çağrının haklı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Orada ateşkes yapacak olan rejim ve silahlı muhaliflerin masada olmadığı bahanesine sarıldı. Bu pek de gerçekçi değildi. Zira Astana Sürecinin ilkeleri çerçevesinde, rejim ve meşru silahlı muhalifler, ateşkes konusunda baskılanabilirdi. Bu durumda terörist gruplara karşı mücadele de daha etkili ve sivillerin zarar görmeyeceği şekilde hayata geçirilebilirdi… Rusya bu makul çözümü, yukarıda kısaca dile getirdiğimiz kendi özel hesapları sebebiyle benimsemedi. Fakat kapıyı da kapatmadı. Ve Türkiye ile İdlib meselesinin çözümünde, belirli esaslar üzerinde mutabakat sağlanabileceğini duyurdu. Keza Türkiye’de İdlib’de yeni bir felaketin yaşanmaması için diplomatik taarruza devam etti. Bu sebepledir ki, ikili Soçi zirvesi, bazılarına göre beklenenden de erken gündeme geldi. Rusya, medeni dünya karşısında büyük bir sınavda… Dileyelim ki, pazartesi günü Soçi’de, insanlık adına mantık ve sağduyu galebe çalsın yeni masumların kanının dökülmesine zemin bırakılmasın!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.